"İki haslet vardır ki, müminde asla bera ber bulunmazlar. Cimrilik ve kötü ahlak." Hadis.
Arapça da, buhl, şuh, katur gibi cimriliğin derecesine göre farklı kelimelerle ifadelendirilen cimrilik, genel manada; ‘sahip olunan nimetleri yerli yerinde sarf etmemek' diye tanımlanabilir. Varlıklı olduğu halde harcanması gereken malı sarf etmekten kaçınmak, para ve mal sevgisinden dolayı başkalanna bir şey vermemek, alim olduğu halde tembelliği sebebiyle eser vermemek veya nasihatte bulunmamak da cimriliktir. Efendimiz (s.a.v), cimriliğin başka bir yönüne değinerek, ismi anıldığında ona salatü selam getirmeyenleri de cimri olarak adlandırmıştır. "Cimri, yanında adım anıldığı halde bana salatü selam getirmeyendir."
Kuranda insanın cimri bir yapıya sahip olduğu "De ki: Rabbimin rahmet hâzinelerine siz malik olsaydınız, o vakit elden çıkarmak korkusuyla imsak ederdiniz [tutar, kimseye bir şey ve nm ezdin iz.]! İnsan bir de pek cimri olmuştur." 17/100. ayette ki ifadeyle ortaya koymuştur. Ne var ki, kulluğunu daima ön plana çıkarmış, rıza-i bariye uygun bir hayat yaşamak isteyen, takva sahibi müminler bu hastalıktan kurtulmak için ciddi gayret ve çaba içerisinde olurlar. Onlar bilirler ki, sahip oldukları her nimet Allah'ın kendi lütfundan onlara yaptığı ikramdır. Bu ikramların azlık veya çokluğuyla her an imtihan edilmektedirler. "Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz." 21/35
İnsanın haddi aşmasının, kendisini müstağni görmesinin, sahip olduklarını kendine malederek azgınlaşmasının en güzel örneğini, efendimizin dilinden çok canlı olarak resm edildiğini görüyoruz:
Ebu Hureyre (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, kendisi Nebi (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu işitmiştir
"Israiloğulları arasında biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör üç kişi vardı. Allah teala onları sınamak istedi ve kendilerine bir melek gönderdi.
Melek ala tenliye geldi:
-En çok istediğin şey nedir? dedi.
Ala tenli:
-Güzel bir renk, güzel bir ten ve insanlann iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı ve ala tenlilik gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa:
-En çok sahip olmak istediğin mal nedir? dedi.
Adam:
-Deve (yahut da sığır)dır, dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi.
Melek:
-Allah sana bu deveyi mübarek kılsın! diye dua etti.
Sonra kele gelerek:
-En çok istediğin şey nedir? dedi. Kel:
-Güzel bir saç ve insanı benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı, kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel bir saç verildi. Melek sordu:
-En çok sahip olmak istediğin mal nedir?
Adam:
-Sığır... dedi. Ona da gebe bir inek verildi.
Melek
-Allah bunu sana bereketli kılsın! diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve -En çok istediğin şey nedir? dedi.
Kör
-Allah'ın gözlerimi iade etmesini ve insanlan görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek onun gözlerini sıvazladı. Allah onun gözlerini iade etti. Bu defa Melek:
-En çok sahip olmak istediğin nedir? dedi.
O da:
-Koyun.... dedi. Bunun üzerine ona döl veren bir gebe koyun verildi.
Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vadi dolusu develeri, diğerinin vadi dolusu sığın, ötekinin de vadi dolusu koyun sürüsü oldu.
Daha sonra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve:
-Fakirim, yoluma devam edecek imkanım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah sonra senin yardımın sayesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi. Adam:
-Mal verilecek yer çoook, dedi.
Melek:
-Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin? dedi.
Adam:
-Bana bu mal atalarımdan miras <aldı, dedi.
Melek:
-Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.
Sonra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kelde abraş gibi cevap verdi.
Melek ona da:
-Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin! dedi.
Körün kılığına girip bu defa onun yanına gitti ve:
-Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkanım kalmadı. Bugün önce Allah'ın sonra senin sayende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi.
Bunun üzerine eski kör
-Ben gerçekten kördüm, Allah gözlerimi iade etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde zorluk çıkarmayacağım, dedi.
Melek;
-Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve oradan ayrıldı).
Efendimiz (s.a.v)’in gösterdiği bu örnekte darlık ve bolluk, hastalık ve sağlık, felaket ve saadet gibi insanoğlunun farklı hal ve zamanlarında nasıl farklı davranabildiği görülmektedir. Davranışlarda ki bu farklılık insanların hayata, mala, kendisine bakışını ve ne derece murakabe şuuruna sahip olduğunu ortaya koymaktadır.
Cimriliğin başlıca sebebi aşırı mal hırsı ve gelecekte yok olma korkusudur. Efendimiz (s.a..v): "Çocuk cimnlik ve korkaklık sebebidir." buyurmuştur. Aşırı mal hırsı ve cimriliği yüzünden sürekli mal biriktiren ve tükenir korkusuyla en zaruri ihtiyaçlarına ve hastalıklanna bile harcama yapmayıp dünyayı kendilerine zindan eden cimriler vardır. Halbuki mal Allah’ın nimetidir ve yerli yerince harcanınca Allah onu arttırır. Mallarını kendilerine bile harcamaktan çekinen kimseler, Allah’ın kendilerine verdiği nicpeti harcamamakla sadece kendilerine değil bakmakla yükümlü olduklarına, akraba ve komşu gibi etrafındaki insanlara da sıkıntı verirler. Halbuki sahip olunan nimetlerde nafaka, sadaka ve zekat gibi diğer insanlarında hakkı vardır. Bu hakların insanlara verilmemesi ise ancak zulüm olur.
Cimri insan infak etmeye veya sadaka vermeye teşebbüs ettiği zaman, nefsinde cimrilik duyguları dalgalanmaya başlar. Fakir ve yoksul kalacağını, gelecekte sonunun ne olacağını düşünür ve vermekten vazgeçer. Efendimiz (s.a.v) cömert ile cimrinim ruh halini ne güzel ifade buyurmuş:
"Cimri ile cömertin durumu, göğüsleri ile köprücük kemikleri arasında zırh giyinmiş iki kişinin durumuna benzer. Cömert sadaka verdikçe, üzerindeki zırh ge-
nişler, uzar, ayak parmaklarını örter ve ayak izlerini siler. Cimri ise, bir şey vermek istediğinde zırhın halkaları birbirine iyice geçer, onu sıkıştırır, genişletmek için ne kadar çalışsa da başaramaz."
Cimri kişi yardım etmek, bağışta bulunmak veya zekat vermek istediğinde, kendisinde ahlak haline gelen cimrilik vasfı, hemen tüm duygulannı yoğun bir baskı altına alır ve derhal mani olur. Mani olmayı başaramazsa pişmanlığına ve için için hayıflanmasına sebep olur. Bu baskılardan kurtulamadığı sürece de iyilik yapamaz. Başkalarına yardım etmenin verdiği huzur ve rahatlığı asla yaşayamaz. Cimrilik duyguları içerisinde adeta boğulur. Böyle kimselerin eli çok sıkı olduğundan ve keselerinin ağzını sıkıca bağladıklarından halk arasında "Ne kirli çıkıdır ooo!" diye bahis konusu olurlar.
Cimri kimseler bu hallerini diğer kimselere de tavsiye ederler ve ancak bu şekilde mal biriktirilebileceğini savunurlar. Tabi bu halleriyle insanlar arasında da, Allah indinde de sevimsiz, nefret edilen aşağılık kimseler olarak görülürler.
"Onlar ki hem cimrilik ederler hem de herkese cimrilik tavsiye ederler ve Allah’ın kendilerine fazlından verdiği şeyleri saklarlar; bizde öyle nankörlere terzil [rezil] edici bir azap hazırlamışadır." 4/37
Bişr b. el-Haris, cimriler hakkında şöyle demiştin "Cimrinin yüzüne bakmak, insanın kalbini katılaştırır. Cimrilerle karşılaşmak müminler için beladır."
Yahya b. Muaz da de şöyle demiştin "Kötü kimseler olsalar bile cömertler için herkesin kalbinde bir sevgi vardır. İyi olsalar bile, cimrilere karşı herkesin kalbinde yalnız nefret vardır."
Ibnul Mutez de: "İnsan, malına cimrilik ettiği müddetçe şerefinden kaybeder." der.
Cimriliğin doğurduğu, hem dünyayı hem de ukbayı mahveden ağır getirisi olan sonuçları vardır. Efendimiz (s.a.v) : "Cimrilikten kaçının, zira cimrilik sizden öncekileri helak etmiş, onları birbirlerinin kanını dökmeye, haramları helal addetmeye sevketmiştir." buyurarak ortaya çıkacak yakışıksız durumdan sakındırmıştır.
"insanda bulunan en şerli şey aşın cimrilik ve şiddetli korkudur." ve "Cennete ne zengin cimri, ne de kaba merhametsiz girer." buyuran sevgili efendimiz (s.a.v), ahirette de cezasının ağır olması hasebiyle cimrilikten şiddetle sakındırmıştır.
"Allah'ın fazlından kendilerine bahşettiği şeye bahillik [cimrilik] edenler, sakın onu kendilerine hayırlı sanmasınlar. Hayır! O, onlar için bir şerdir; yarın kıyamet günü o kıskandıkları mal boyunlarına tomruk edilecek Kaldı ki göklenn ve yerin mirası hep Allah’ın ve Allah her ne yaparsanız haberdardır!"
İslam, hayatın her alanında dengenin gözetilmesini, zıt kutuplara yönelişlerden uzak durulmasını, bunun insan tabiatına ve hayatın ruhuna daha uygun olduğunu, aksi takdirde dengesizliğin oluşturduğu faturanın ağır olacağının altını ısrarla çizmiştir.
"Hem elini bağlayıp boynuna asma [cimrilik etme], hem de onu büsbütün açıp saçma [israf etme] ki pişman olur, açık[ta] kalırsın..." 17/29
Zenginler cimri davranır, fakirlerde sabırsız olursa toplumun düzeni ve dengesi bozulur. Zenginle fakir arasında ki mesafe açıldıkça zulüm artar ve her çeşidi icra edilmeye başlar.
"Ve onlar infak ettikleri vakit israf etmezler, hisset de yapmazlar [hakkını da kısmazlar], ikisi arası denk giderler." 25/67
Cimrilik hastalığından ancak kavi bir iman ve güçlü bir iradeyle kurtulunabilir.
Mümin bir insan cimriliğin iman zayıflığından, cehaletten, gelecek endişesinden, şeytanın iğvasından, tamahkarlıktan, hasislikten ve nefsin çirkinliğinden kaynaklandığını bilir ve Allah için sarfetmesi gereken yerlere sıkılmadan, gönlü daralmadan, huzurla verir ve bu verişiyle de mutlu olur. Çünkü o bilir ki, kendisi hiçbir şeye malik değil iken Allah ona nimetler ikram etmiş ve mal sahibi yapmıştır. Her şey ondan gelmiştir ve yine ona dönecektir O halde el sıkılığının ne anlamı vardır? Allah cennet karşılığında mal ve canlan talep etmekte değil midir? Verdikçe artan mallarda cimrilik akıl kan mıdır?
Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor; Rasulullah (s.a.v) buyurdular ki; "Kulların sabaha erdiği her günde iki melek semadan iner ve bunlardan biri şöyle den -Ey ilahımız! Infak edene halef (devam) ver. Diğeri de şöyle den -Ey ilahımız! Cimriye de telef ver"
Efendimiz (s.a.v)'in dilinden hiç düşmeyen, bizim dilimizden de hiç eksik olmaması gereken nefis bir dua:
"ALLAHIM! KORKAKLIKTAN, CİMRİLİKTEN SANA SIĞINIRIM. ERZEL-I ÖMÜRDEN SANA SIĞINIRIM. DÜNYA FİTNESİNDEN SANA SIĞINIRIM. KABİR FİTNESİNDEN SANA SIĞINIRIM."