HAYATA ANLAM KATMAK - rahle.org

HAYATA ANLAM KATMAK - rahle.org

HAYATA ANLAM KATMAK


Facebookta Paylaş
Tweetle



Muhammed Şerifoğlu

Sizi neler sevindiriyor? Nelere, ne derece üzülüp hayıflanıyorsunuz? Elinizde bulunanlar, sizleri ne kadar hoşnud ediyor veya onlardan kaybettiklerinize ne kadar kahroluyorsunuz?

Sıraladığımız ve benzeri suallerin tamamına vereceğiniz cevab; sizin "eşya"ya yüklediğiniz "ölçü" cinsinden bir değeri içerecektir. Insanoğolunun altın ve gümüş gibi nesnelere atfettiği değer, faide cinsinden bir anlam taşımıyor. Aksi halde demirin en değerli metal olması gerekirdi. Altın, insanlar kendisine ne kıymet verirse o değerdedir. İkrama layık olma/kıymet ifade etme cihetiyle insan, değeri "takva"dan başka kıstas ile ölçmeye kalktığında başına gelebilecek "seviyesizliği", iyi tesbit etmelidir. Iblis'in düştüğü dereke, böyle bir yanlış değerlendirmeyi izah et­miyor mu?

Eşya; "şeyler"; yani varolan/yokluğu hayal edilebilen nesne ve tümüyle hadis­eler, yukanda değindiğimiz özelliğe sahiptir. Aynı şeylere /mal-şöhret-bilgi- iki in­san için sahip oldukları; aynı değeri ifade etmiyor, aynı derece sevinip, ellennden çıktığında da aynı derecede üzülmüyorlar. Bu; o insanların, sahip olduklanna yük- leyegeldikleri değerin farklılığından kaynaklanmaktadır.

Arabasıyla kaza yapan veya çok sevdiği annesini kaybeden veya üniversite sınavını kazanamayan insanların hissettikleri üzüntü-kederlenme-yıkılma-hayata küsme-ağlama-hatta cana kıyma ve benzeri tüm etkiler; o şeylerin insanlar tarafından ne değer ifade ettiğine bağlıdır. Kişiler olaya, tamamen kafalarında kurdukları açıdan bakmakta, üzerlerindeki etkisini buna göre tanzim ve etkiye de o oranda müsaade etmektedirler.

Oğlu İbrahim'in defni esnasında gözlerinden damlayan yaşları gören eshab, Hz Peygamber sav e;

 

"-Nehyettiğin halde ölü üzerine niçin ağlıyorsun ya Rasulallah ?" diye sormuş­lar

"-Kalb hüzünlenir, göz yaşarır." şeklinde karşılık almışlardı.

Bu olay karşısında hüzün, işte bu kadar; ne az ne de daha fazla.

Misal olarak; oğulcağızları Yusuf ve Bünyamin'i yitiren Hz Ya’kub as ı, mal ve ehlini kaybeden Hz Eyyub as ın yaşadıklarını verebiliriz.

"Ben , dolgunluğumu ve hüznümü, ancak Allah'a şikayet ederim." -Yusuf 12/86-

diye cevab veriyor Hz Ya'kub as "-Gamdan eriyip helak olacaksın." diyenlere.

Hz Süleyman as, kendisine verilen nimete; "Bu rabbimin fazlındandır, şük­rediyor muyum yoksa nankörlük mü ediyorum diye." şeklinde yaklaşmakta idi.

Hayalleri boşa çıkıp güvendiği dağlara kar yağan nice insanlar vardır ki, bu olay­lar onlar için birer "yıkım" olmuş, hayat yaşanmaz hale gelmiştir. Aynı olayları yaşadığı halde metanetini muhafaza edip çok daha az sıyrıklarla atlatan insanların diğerlerinden farkı; hayatın niçin varolduğu sualinde yatar.

Bediü-z zaman Said i Nursi nin tabiriyle "Nakkaş-ı zü-l Celal" olan Allah Teala nın kainattaki mevcudatın başına getirdiği iyi-kötü hayr-şerr namına tüm hadis­enin, "nakış" inceliğinde cereyan ettiğini düşündüğümüzde hayat; elbette başka bir çehreyle karşımıza çıkacaktır. Rızık, korku, endişe, emellerimiz ve dahi herbir şeyin, kaderin sahibi olan Allah’ın cc bir tercihi sonucu ortaya çıkışını düşün­düğümüzde, hayata yüklediğimiz anlamın "din edinmek" ile aynı manaya geldiğini idrak edebileceğiz. Zira; sizin dininiz, sizin hayata yüklediğinizden başka bir şekle bürünmeyecektir. Hakeza sizin "ilah" diye ibadet ettiğiniz, sizin kendisini tanım­ladığınız "zat" değil mi? Bu yüzden Allah’ı cc, kendisi ve Rasulleri nin as tanım­ladığıyla tanımak zorundayız, ne fazlasıyla, ne de eksiği.

Sevginizi, kime ve ne kadar yönelteceğinize kim karar veriyor? Ya nefretinizi ? Tüm gayret ve çalışmalarınızın hedefinde kim ya da kimler var? Kendinizi kime ya

da nereye aid görüyorsunuz? Benzeri suallere vereceğiniz cevablarla hep "ken­dinizi" tanımlamış olacaksınız. Varlık alemindeki yerinizin bir tesbiti olacaktır bu tanımlama. Nefsin, insan/ların veya maddenin eline terkedilmiş bir "ölçü"nün, fıt­ratla uyuşmayan bir hayatın kapısını açacağı şüphesizdir.

"De ki; benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm; Rabbu-I Alemiin olan Allah içindir."6/l 62

Buraya kadar, "eşyanın anlamlandırması" hususunun, "ölçünün, kimin yada neyin tesbitine bırakıldığı" ile ilişkisini izaha gayret ettik Bu aşamada konunun yegane parametresi olan "niyet" üzerinde durmak gerekecektir. Yapılan aynı fiilin, farklı muamele görmesi/farklı karşılık bulmasının temelinde, niyetin yatmış ol­duğunu belirtmek gerek Sabahleyin, ekmek parası kazanmak üzere evinden çıkan iki insanın bu ameli; hayatı kazanmak veya hayatı Yaratıcı ya sunmak gibi iki farklı niyetle değerlenecektir. Başka bir söyleyişle; çok basit gibi görülen fiiler dahi niyete bağlı olarak "ibadet" kapsamına girebileceği gibi, birtakım ibadetler de yine niyetin bozulması sonucu iptal olup sahibini sorumlu kılabilecektir. Daha öte; ay­nı amelin sahibi salih iki mü'min kulun, Allah cc katındaki mükafatı da, onların Al­lah tan cc "umdukları" düzeyde olacaktır, Allah'ın cc adaleti ve lütfü ile.

"Ben, kulumun benim hakkımdaki zan ve i’tikadına göreyim. Hakkımda nasıl isterse öyle i'tikad etsin."-Kudsi hadis.Müslim, Taberani, Hakim den-

Son tahlilde;

Bizler, kendimizi kime ve kaç dirheme sattığımızın bilinci ile kuşanmak zorun­dayız. Geçici menfaatler karşılığı insanlara veya dünyaya mı, yoksa cennet ve rızası karşılığında Allah’a cc mı? Yani; hayatımızın bahası ne?

Gerçek sahibi olmadıklarımıza sahiplenmeyle, kaybedeceklerimizin hesabını yapabilmeliyiz.

"Biliniz ki, dünya hayat, bir oyun, bir eğlence, bir süs ve aranızda bir övünme ve mal-evlatta bir çokluk yarışından ibarettir. Bir yağmur temsili gibi ki otu renç- berleri imrendirmiştir, sonra heyecana gelir, bir de görürsün sararmıştır, sonra da olur bir çörçöp, ahirette ise şiddetli bir azab, bir de Allah’dan bir mağfiret ve rıd-

van vardır. Dünya hayat bir aldanış faydalanmasından başka bir şey değildir.. Siz Rabbinizden bir mağfirete ve eni yerle göğün eni gibi bir cennete yarışın ki Al­lah'a ve Rasulleerine iman edenler için hazırlanmıştır., O Allah’ın fazlıdır, onu dile­diği kimselere verir ve Allah, çok büyük fazi sahibidir.

Ne yerde ne de nefislerinizde (hayr ve şerr namına) bir musibet başa gelmez ki, biz onu meydana çıkarmazdan evvel bir kitabda (Levh-i mahfuz) yazılmış ol­masın. Şübhesiz bu, Allah'a göre kolaydır. Şunun için ki; kaybettiğinize gam yemeyesiniz ve size verdiğine de güvenmeyesiniz. Allah, çok çok öğünen kuru­lanın topunu sevmez." Hadid-57/20-22

Hayatın, Hayy olan Allah’a cc adandığı şekliyle değer kazanması duası ile...


Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ