"Akıntıya kürek çekmek" tabiri, her ne kadar eksiltili haliyle kullanılmakta ve bazıları bu tabirden "akıntıya doğru kürek çekmeyi" anlamakta ise de her halde asıl anlaşılması gereken bu değil. Çünkü mezkur tabir ya "gerçekleştirmesi (başarması) güç ya da imkansız olan bir işe kalkışmak" veya "beyhude yere kendini yormak" gibi anlamlarda kullanılır. Binaenaleyh bu tabir bu manada kullanılmak istendiğinde, araya doğru sözcüğü yerine karşı sözcüğü yerleştirilmeli ve kastedilenin "akıntıya karşı kürek çekmek" olduğu bir biçimde belirtilmelidir
Akıntıya doğru (akıntı doğrultusunda) kürek çekmeye gelince, bu durumu ifade etmek için (akıntıya kapılmak) deyişini kullanmak daha uygun olsa gerek.; zira binlerinin kendi iradelerini kaybettik erini, başkalarının iradelerine bağımlı hale gelip hadiselerin kendilerini sürükledikleri istikamete doğru gittiklerini gördüğümüzde, onların akıntıya kapıldıklannı söyleriz. Böylelikle onların direnmediklerine, karşı koymadıklanna, çaba harcamadıklarına, sürüklendiklerine, sürüklenmeye razı olduklarına işaret etme imkanı buluruz.
Akıntıya kapılıp gitmekle suçlanan insanlar, ince bir tarizin konusu haline gelmişler demektir. Nitekim "akıntıya kürek çekmek" deyişinin "akıntıya doğru kürek çekmek" şeklinde anlaşılması da -muhtemelen- akıntıya kapılmanın gayr-i iradi olmadığına, yani salt bir çaresizliğin, bir isteksizliğin sonucunda meydana gelmeyip bilerek/isteyerek o doğrultuda gidildiğine işaret etmek kaygısından kaynaklanıyor olmalıdır.
Gerçekten de insanlar akıntıya kapılır kapılmaz, önce direnmek, karşı koymak isterler. Ancak kısa bir süre sonra karşı koyamayacaklarını anlayınca kendilerini akıntı yönüne bırakırlar, bırakmak zorunda kalırlar. Bu durumda akıntının onları kapmasıyla onların akıntıya kapılmaları arasında bir fark kalmaz; zira akıntıya ka-
pılmayanlan akıntı asla kapmaz.
İnsanlar kendilerinin akıntıya kapıldıklarını değil, başkalarının akıntıya kapıldıklarını söylerler. Bu tabir, gözlemin dışarıdan yapıldığını ifade eder. Sadece sahildeki- ler bu tabiri kullanırlar bir de akıntının tesirinden kurtulmuş olanlar...yani "tam da akıntıya kapılmıştım ki kurtuldum" diyenler...
Başkaları ise böylesi bir beladan uzak ve fakat bu belayı görecek kadar da yakın oldukları için binlerinin akıntıya kapıldıklanndan söz etmek imkanı bulurlar. Çünkü akıntıya kapılanlar-ellerini isteyerek bırakıp bırakmamaları arasında da bir fark olmadığından- kendilerinin akıntıya kapıldıklarını söyleyecek durumda değillerdir.
"Akıntıya karşı kürek çekmek" (siz, isterseniz bunu "akıntıya karşı yüzmek" diye de adlandırabilirsiniz), tıpkı "akıntıya kapılmak" gibi başkalarınca kullanılan bir deyiştir. Yukarıda bu deyişin, "gerçekleştirmesi (başarması) güç ya da imkansız olan bir işe kalkışmak" şeklindeki anlamına işaret etmiş ve diğer anlamlarıyla birlikte bu deyişin arkasında kınayıcı bir tavrın, bir dudak büküşün, hatta bir acıma duygusunun bulunduğuna işaret etmiştik. Burada dışarısının, sahil olmasıyla başka bir kayık olması arasında fark yoktur; zira insanlar ya selamette (sahilde) olduklarından ya da akıntıya karşı kürek çekmeyi bırakanların bulunduğu bir kayıkta yolculuk ettiklerinden ötürü, akıntıya karşı kürek çekenlerin hallerine acırlar, onların- da en nihayet akıntıya kapılıp gideceklerine inanırlar, hatta inanmak ne kelime, neredeyse bildiklerini düşünürler. Bu yüzden beyhude yere çırpınan o zavallılara (!) acırlar.
işte sorun da burada zaten... Öyle ya, acaba bizler hangi tavrı daha akıllıca buluyoruz: akıntıya kapılmayı mı, akıntıya karşı kürek çekmeyi mi?
İstikbalimiz hakkında ümitvar olmak istiyorsak, önce bu sualin cevabını vermemiz gerekir diye düşünüyorum.