Kur'an bize geçmiş kavimlerin başından geçenleri bildirirken abartısız, yalın bir uslüb ile dikkatimizi çeker ve anlatılanlann boş söz ve anlamsız hikayeler olmadığını vurgular. Buna rağmen çoğu zaman bizler, Kur'anda bize aktanlan bu olayla- n tarihi bir vakıa, fakat sadece bir vakıa olarak okur ve öylece orada bırakınz.
Oysa Kur'an söz konusu geçmiş toplumsal hadiseleri, salt bir tarihi vakıa diye aktarmaz. Aksine, sürgit devam eden insanlık tarihi boyunca, sürekli devam edecek olan şartlann aynı neticeleri vereceğini birer değişmez kaide olarak aktarır. Aynı zamanda bu değişmezliği bildirirken onlara kendi kavram örgüsü içerisinde bir isim verin Sünnetullah (I)
Öyleyse biz bu durumdan yola çıkarak, içerisinde bulunduğumuz veya kenarından seyrettiğimiz hadiseleri dahi iyi, daha yakından ve derinlemesine okuyarak, bizimle ne kadar ilintili olduğunu ve bize düşenin ne olduğunu daha doğru kavrayabiliriz.
Yukarıda kısaca ifade etmeye çalıştığımız mantık örgüsü içerisinde biz müslü- manlann, yakın zamanda sürekli karşı karşıya kaldığı ve üzerinde her türlü mani- pülasyonun yapıldığı bir olguya, "terör" olgusuna Kur'anın yaklaşımını görmeye çalışalım:
Özellikle dikkat edilmesi gereken nokta; terör olgusunun, ele geçirdikleri güç ve otorite imkanlanyla sağladıkları ve sonrasında da koydukları yasalarla teyid ettikleri meşruiyet zırhına sahip evrensel ve lokal odaklar tarafından kime karşı kullanıldığı noktasıdır. Ve dikkat edilmesi gereken diğer bir husus ta, terör olgusunun yöneltilmesine, yönlendirene ve yönlendirilenlere zemin olarak hak ve haksızlığın -adalet- değil elde bulunan ve/veya ele geçirilen güç ve iktidann olmasıdır.
Bu durumun en bariz örneğini, kendi döneminin süper gücü ve kurduğu dünya düzeninin tek otoritesi olduğunu zanneden Fir'avun da görmekteyiz. O, kendini hakka ve adalete davet eden Musa (as)’ı, doğru olup olmadığına bakmadan teröristlik ile, yaptığı işi de terörizm ile suçluyordu.
"Fir'avun:'Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de Rabbine yalvaradursun. Çünkü ben onun .dininizi değiştirmesinden yahut yeryüzünde fesad(2) çıkarmasından korkuyorum' dedi." Mü'min 40/26
Oysa hiçbir hakkaniyete uymayarak yeryüzünde fesad çıkaran sırf kendi otoritesi ve saltanatını, yeryüzü iktidarını tehdid ediyor diye farklı olanı ortadan kaldırma girişiminde ve uygulamasında bulunan Fir'avun'un kendisi idi.
" (Musa) onlara tarafımızdan hakkı getirince 'onun inançlarını benimseyenlerin oğullarını-erkeklerini- öldürün, kadınlannı sağ bırakın' dediler. Fakat kafirlerin hilesi hep boşa çıktı." Mü'min 40/25
"Doğrusu Fir'avun yeryüzünde büyüklük tasladı da halkını birtakım gruplara böldü. Onlardan bir kısmını zayıf düşürerek oğullarını boğazlıyor, kadınlannı da sağ bırakıyordu.Çünkü o fesadçılardan idi." Kasas 28/4
Diğer taraftan, evrensel istikban ve onun lokal unsurlannı terör hususunda sapkın ve düzeltilemez bir anlayışına sahip olmaya yönelten diğer bir unsur da, kendilerini hep haklı gören mantalitelenydi. Bu durumu bakara suresinde de açıkça görmekteyiz:
"Kendilerine: 'Yeryüzünde sakın fesad çıkarmayın' dendiği zaman; 'Bizler sadece düzeltenleriz' derler. İyi bilin ki asıl fesadçı onlardır.fakat bunun şuurunda-far- kında değiller.." Bakara 2/1 1-12
Sözkonusu terör suçlaması sadece Fir'avun a ait bir şey değildir. Bu durum ta- -Ş rih boyunca emperyalist güçler tarafından hep kullanılagelmiştir. Hakka davet
eden ilahi vahyin temsilcileri bundan nasibini aldığı gibi, onların yolunu sürdüren- g" ler de aynı suçlamaya maruz kalmışlardır. Yine bu suçlamadan, haklarını arayan §? tüm mazlum ve mustazaf halklar da paylarına düşeni almışlardır.
Bütün bunların haricinde unutulan ve hesaba katılmayan başka bir faktör daha var ki, bu faktör ne geçmişte Fir'avun ve Firavunlaşmış güçler tarafından dikkate alındı, ne de günümüzde onların yolunu sürdürenler tarafından dikkate alınmaktadır.
Sözkonusu faktör; bütün hesapların üzerinde bulunan, bütün planları altüst eden Allah'ın cc hesabı ve planıdır. Kaldı ki çoğu zaman içerisinde bulundukları musibet ve daralmaların tazyikiyle, iman edenler dahi bu faktörü unuturlar. Buna rağmen bu faktör, unutmayanların her zaman tutundukları bir dal ve büyük bir ümit kaynağı olmuştur.
Ümidini canlı tutanlar, zafere yakın olanlardır ve onlar zaferin sadece Allah'tan cc olduğunu bilirler.(3)
Yine onlar yeryüzünde güç ve kuvvet sahibi gibi gözükenlerin ve kendilerinden korkulan odakların haddi zatında zayıf ve mutlak güç ve kudret sahibi Allah cc ın karşısında ne denli yitik ve silik olduklarını bilir ve iman ederler. Çünkü tarih buna şahidlik etmiş ve Kur'an bunun değişmez bir kanun olduğunu vurgulamıştır.
Şimdi Allah'ın cc hesabını bütün hesapların üzerinde gören bir mü'mine kulak verelim:
"-Ey kavmim! Bu gün hükümranlık sizindir, yeryüzünün en güçlüsü de sizlersi- niz. Fakat Allah'ın hışmı gelip bizi bulursa bizi ondan kim kurtaracak?" Mü'min 40/29
Bilinen bir gerçeklik şudur ki fitne ve fesadın-terör- kaynağı olan her zorba güç, kendisine yapılan uyarı ve nasihati asla dikkate almaz, bir tek akl-ı selim sahibinin görüşüne dahi değer vermez. Onun için tek doğru görüş, kendi görüşüdür ve bu onda bir fikr-i sabitedir.
Kendisine ve kavmine yapılan yukarıdaki uyarıya Fir'avun, bütün zamların zorbalarının verdiği şu karşılığı verin
"-Size ben kendi görüşümden başkasını uygun görmüyorum ve ben size ancak doğru yolu gösteriyorum-dedi" Mü'min 40/29
Bu şekildeki dayatmalar ve yönlendirmeler, güç ve kuvvetin Allah'a cc ait olduğunu bilenlerin imanını artırır, fıraset ve basiretleri açılır. Allah'ın cc ayetlerini derinlemesine okurlar ve yeryüzünde olup bitenleri daha doğru kavrarlar. Zaman içersinde olup bitenlere daha iyi anlam verirler ve kendi zamanlarıyla sıhhatli bağlantı kurar, ibret alırlar. Sonunda Allah'a cc olan iman ve güvenleri daha da artar.
"-(Fir'avn'un bu dayatması karşısında) iman etmiş olan zat: -Ey kavmim!- diye haykırdı, -(ilahi hakikate karşı) birleşmiş şu diğerlerinin başına vaktiyle gelmiş olan durumun-helakin- sizin başınıza da gelmesinden korkuyorum.Nuh kavminin , Ad ve Semud (kavimlerinin) ve onlardan sonrakilerin başına gelen benzer (durumun).. Yoksa Allah, kullara asla zulmetmek istemez." Mü'min 40/30-3 I
O halde bize düşen de; öncekilerin durumunun ne olduğuna bakmak ve kendi zamanımıza uygun çıkarımlarda bulunmaktır. Sözgelimi, geçmişte yaşamış ve kendi çağının dünya düzenini kurmuş olan Ad kavmi, bunun için güzel bir misaldir. Zaten Allah cc da Ad kavmini, kitabının pek çok yerinde misal olarak önümüze sunar.
"Bilmez misin Rabbin neler yaptı Ad halkına, sütunlar sahibi İrem'e ki bütün o topraklarda bir benzeri inşaa edilmemişti." Fecr 89/6-8
Hz Hud'un as da mensub olduğu Ad kavmi, Ahkaf adıyla bilinen, Umman ile Hadramevt arasında yer alan şimdiki geniş çöl bölgesinde yaşamış, büyük nüfuz ve iktidarlarıyla tanınmış bir topluluk idi.
Ayette zikrolunan İrem, bugün Ahkaf Çölü'nün kumlaryla örtülmüş bulunan ve arkeolojik kazılarla çıkarılmaya başlanan, Ad kavminin efsanevi başkentinin ismi olarak bilinmektedir.
Kur'anda pek-çok defa sonrakilere bir örnek olarak anlatılan Ad kavmi, her zorba toplumun ve terör odağı her sistemin özelliklerini üzerinde barındırıyordu. Onların hakka düşmanlıkları, adalette çifte standart sahibi olmaları, yeryüzünde
zorbalık yapıp kafa tutmaları, gözlerinin doğruyu ve sonu bir türlü göremeyişi açık bir dille, örneklik için bize aktarılır
"Ad (kavmine) gelince onlar,doğru olan herşeye karşı (çıkarak) yeryüzünde küstahça-büyüklenerek- dolaştılar ve 'bizden daha güçlü kim varmış?' diye böbürlendiler.
Hayret! Onları yaratan Allah'ın kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Üstelik onlar ayetlerimizi yalanlamaya devam ettiler."Fussilet 42/15
Güç ve kuvvetleriyle yeryüzüne kafa tutan , cehaletleriyle de Rabblerine büyüklük taslayan Ad kavmine uyarıcı olarak gönderilen Hud as, onları şöyle tanımlar
"-Her tepede cehalet eseri (büyüklenmenizin) alameti olan şeyler mi bina ediyorsunuz? Ve sonsuza kadar -güvenle- yaşayacağınız kuruntusuyla sapasağlam yapılar mı ediniyorsunuz? (4)
Ve (başkalarının hukukuna) el uzattığınız zaman, hiçbir sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı(5) yapacaksınız?" Şuara 26/128-130
Bütün bu uyarılardan sonra Allah'ın cc değişmez kanunları-sünnetullah- gereği her zorba ve terör odağı sistemin ve onlara kayıtsız-şartsız teslim olan kalabalıkların başına gelen dünyevi akibet, Ad kavminin de başına gelir. Çünkü bu, kaçınılmaz olandır.
"-İşte Rablerinin ayetlerini reddeden, onun elçilerine baş kaldıran ve (hak-ha- kikat düşmanı) her inatçı zorbanın koyduğu yasaya-her emrine- itaat eden Ad toplumunun sonu böyle -oldu-" Hud I 1/59
Güç ve kuvvetin tek sahibi Allah cc, yeryüzünde erişilmez gibi gözüken bir medeniyetin sahibi Ad kavmini, zorbalıklarından dolayı yerlebir etmiş ve onlardan günümüze, hem mü'minlerin hem de her zorbalığa kalkışanın ders ve ibret alması gereken birkaç yıkıntı bırakmıştı.
Kur'an, Ad kavminin hikayesini anlattıktan sonra bizi,bunu salt bir tarihi olay olarak algılamamız için uyarın
"-(Ey sonraki dönemin inanları) Biz size sağlamadığımız bir emniyet içerisinde onlan yerleştirmiş -güç ve iktidar vermiş- ve kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler-akıl ve duyular- bahşetmiştik. Ama Allah'ın mesajlarını reddetmeye devam ettikleri için ne kulakları, ne gözleri ne de kalpleri onlara bir fayda sağlamadı ve (sonunda) alay ettikleri şey tarafından kuşatılıp yok edildiler." Ahkaf 46/26
Kur'an’a iman eden biz mü'minler, Rabbimizin bize yaptığı uyarıya dikkat etmek, ona bütün hesapların üzerinde hesabı olan ve her şeye gücü yeten Kadir-i Mutlak olarak tevekkül etmek durumundayız.
Peki ya siz, ey zorba ve terör odağı Ad'ın çağdaş takipçileri! Yaklaşan sonunuzu görmez misiniz?
I- Mü'minun 23/48 Ahzab 33/38-62 Fatır 35/43 Mü'min 40/85 Fetih 4B/23
2- Herhangi birşeyin itidalden -ortayoldan, adaletten- çıkması, ''salah"ın -sulh, barış- zıddı, istikametten çıkan heşey, her olgu içim kullanılır. Rağıb el-isfahani, Müfredat FSD maddesi
"fesad" kavramının Kur'anda kullanılan manalarına denk gelecek modern terminolojideki tam karşılığı "terör ve anarşi"dir
Geniş bilgi için İslamın Temel Kavramları, Hüseyin K.Ece ,"fesad" maddesi
3- Bakara 2/214 Al-i İmran 2/162 Enfal 8/10
4- Ad kavminin dönemindeki sosyal şartlar, diğer uygarlıklar ve toplumların mensuplarını kuşatmış olan belirsizlik ve tehlikelerden o kadar uzaktı ki, yeryüzünde daha sonraki ve daha karmaşık zamanların topluluklarından daha "güvenli" şartlar içinde bulundukları söylenebilir.
"Cebbar" terimi insan için kullanıldığında kendisinden zayıf olanın hukuku konusunda hiçbir ahlaki sınır tanımaksızın ortaya konan haksız, kaba kuvvete dayanan , zorbaca olan anlamına gelir. Aynı terim bazen de kişinin olumsuz yöndeki ahlaki tutum ve tercihini ifade için kullanılır. Bu durumda bir başka dile "hakkın düşmanı” diye aktarılabilir. Ayetlerdeki anlam akışı içerisinde vurgu daha çok, bir toplumun başka insnlara ya da toplumlara karşı gösterdiği düşmanca davranışa, politik olarak benimsediği zorbalığa dikkat çekecek yöndedir". Kur'an Mesajı, Muhammed Esed, Şuara 26/130'a 58. dipnot