Hz. ADEM (A.S.) (I) Halife-İnsan-Beşer - rahle.org

Hz. ADEM (A.S.) (I) Halife-İnsan-Beşer - rahle.org

Hz. ADEM (A.S.) (I) Halife-İnsan-Beşer


Facebookta Paylaş
Tweetle


Gazi Çoban

"Kim, nereden ve niçin geldi, nereye gidiyor?" soruları, istisnasız tüm düşünce sistemlerinin temel problemidir. Bu yüzdendir ki insan ve onu çevreleyen kainatı anlamış olmanın, hayatı anlamlandırmak demek olduğu çok iyi bilinir. Bu da iki temel niyete/gayeye matuf olarak yapılır: Onu çözmek, yaratılış gayesinin eksenine oturtmak, ya da onu çözmek ve ona hakim olup sömürmek.

Kaynağ nı vahyden almayan tüm düşünce sistemleri insanı, bütün boyutldrıyla kucaklayıp kapsayan, sağlıklı ve sahih bir fikir geliştiremeyeceklerinin farkındadırlar. Onu, onu Yaratana sormaktan başka bir usûlle çözmenin imkansızlığı, itiraftan da hali değil. Laboratuar ortamlarında, sadece biyolojik anatomisi çözülebilirdi insanın ki bu da oldu. Davranış biçimi, karakteri, tepkisi, psikolojik tavrı/ruh hali veya sosyal hareketleri ise matematik ve fizik kurallara bağlanamayacak kadar karmaşık ve geniş. Sonuçta insan, insan beyninden çıkmış herbir düşüncenin elinde ya bir materyal/nesne-madde, ya cinsel bir obje, ya menfaatin-paranın bir parçası, ya bir hayvan, ya bir tür/hayvan veya bitki gibi, ya da bir sınıfın üyesi olmaktan öte, hakettiği yeri asla bulamayacaktır. Ne zaman ki Yaratıcı’nın önünde teslimiyetini ikrar edip ondan gelene duyarlı olduysa, o zaman eşyanın odağına oturabilmiştir.

Fert ve sosyal hayat içerisinde insanın maddi ve manevi bünyesinin tüm ihtiyacını gidermenin, huzur ve güveni, adalet ve emniyeti tesis etmenin, yine insan fıtratıyla uyuşan bir düzenlemeden başkasıyla gerçekleşemeyeceği açıktır. Vahyden başka da hiçbir kaynağın bu başvuruya samimi ve sıhhatli cevab vermesi düşünülemez. Hz Adem (as) kıssası; böylesi bir başvurunun cevabı sadedinde yerini alır Kuranda. 

Kuran, insanlık tarihini, yine bir insanla-hayvanla değil- , üstelik cennette ve meleklerin şahidliğinde başlatarak, onun mükerremliğini tesbit eder. Evet, cennette; yani asıl yurtda, olması gereken ve kendisine yakışan yerde. Dünya hayatının geçiciliğini, cennetin gurbetliğinde yakalanabilmesi için belki de...

Kur’an-ı Kerim, Hz Adem (as)'ın kıssasını üç farklı dekorda sunuyor:

-Yaratılış

-Şeytanla mücadele

-İlk kan-Habil- Kabil hadisesi

Biz ilk olarak, birinci şıkkın açılımını sunmaya çalışacağız.

YARATILIŞ

Bir bardağın içindeki "suyu" düşünün ve tanımlamaya çalışın. Bardağı eğdiğinizde dökülmeye aday, renksiz ve berrak bir akışkan maddeden başka ne görürsünüz? Hidrojen ve oksijen iyonlarını görebiliyor ya da suyun varoluş gayesini hissedebiliyor musunuz? Eşyanın tanımlanmasında "kuşatıcı metod" kullanılmadığında, pek tabii ki tanım eksik kalacak ve bu eksik tanımın üzerine oturacak herbir faaliyet, hedefine ulaşamayacaktır.

Kuran bize, "insan" dediğimiz bu varlığı tüm yönleriyle sunmakta ve değerlendirmelerini de bu sunum üzerine oturtmaktadır.

Hz Adem as ın yaratılış sahnesi, hadisenin tekliğine rağmen üç farklı surede ve üç farklı açıdan izlettirilmektedir müminlere. Bu üç farklı bakış açısı, "o" nun üç farklı yönünü tanımamıza yardımcı olun

a-O Bir Halifedir

"Ve Rabbin melaikeye ‘Ben yerde bir halife yapıcıyım/kılıcıyım' dediği vakit..." bakara 2/30

Mevzunun umumiliğine rağmen hitabın hususi olmasının, yani sadece Rasulul- lah sav e yöneltilmesinin;

I-             Hadisenin ancak Hz Peygamber sav ın bildirdiklerinden ibaret olabileceği- ki olayın insanlar tarafından araştınlabilecek arkeolojik yönü mevcut değildir-, 

2-            Kıssanın künhünü hakkıyla ancak onun anlayabileceği ve anlatabileceği muvacehesinde hikmetleri mevcuttur.-Allahu a'lem-

Halifeliğin icra mekanının yeryüzü olduğunun ayetle sarahaten ifadelen- dirilmesi, Adem (as)’ın yeryüzüne indirilmesinin mukadderliğine delalet ettiği ifade edilmektec'ir.-Fi zilal-il Kur'an-

Evet, sahnenin ilk yönünde Allah (cc), Hz Adem (as) ve onun şahsında tüm insanlardan bu kelime ile bahsetmektedir, "halife". Yani, ona getirilen ilk tanım; onun görevinden/fonksiyonundan ibaret kalıyor, maddi veya manevi bünyesinden kaynaklanan bir isimlendirme söz konusu edilmiyor.

"..bir halife yapacağım/tayin edeceğim..."

...kendi irademden, kudret ve sıfatımdan ona bazı yetkiler vereceğim, o bana izafeten ve benim adıma mahlukatım üzerinde bir takım tasarrufa sahip olacak, benim namıma hükümlerimi icra eyleyecek, o bu hususta asil olmayacak, kendi zatı ve şahsı namına asaleten hüküm icra etmeyecek ve onun arkasından gelenler içinde cna halef olarak aynı vazifeyi icra edenler bulunacak ve...

" O; sizi yerde halifeler kılandır.."35/39

sırrı zahir olacak."

Diğer bir ifadeyle ayet, yaratılacak olan "şey'in kim veya ne olduğunu değil, onun teklif edileceği sorumluluğu dillendiriyor. Allah'ın (cc) yaratmayı murad ettiği o varlığa -ki tüm insanların şahsında Hz Adem (as)'a- verilen ilk isim, onun vazifesini ifade eden "halife" kelimesidir. Zaten ayette "kılmak-yapmak" kelimesi de bu anlamla özdeşleşmektedir. Bu kelimenin ne anlama geldiği ise, devam eden ayetlerde meleklerin konuşmasında açıklığa kavuşuyor; edeble donatılmış, edebi bir sualle:

"A!... Orada fesad çıkaracak ve kanlar dökecek birini mi yaratacaksın/kılacaksın, biz hamdinle teşbih ve seni takdis edip dururken?' dediler."

Meleklerin, ortada gözükmeyen-henüz yaratılmamış bu "varlık" hakkındaki tesbitleri; Talife"nin yüklendiği anlamı bilmelerinden kaynaklanmaktadır. Melek ve cin taifesinden sonra yaratılacak bu üçüncü taifenin temel vasfını anlamışlardı. Bu temel vasıf; evrende Allah (cc)'a halife olmaktı ve hilafet de Allah (cc)'a ait bir ruh taşıma imtiyazından kaynaklanmakta idi.( 15/28)

Allah (cc)'ın, ismen ifadelendirdiği kelimenin açılımını bu kez melekler sunuyor.

Halife; yani Allah (cc)'ın iradesini yerde hakim kılmakla vazifeli olan kişi. Fesad ve kan dökücülüğe rağmen tercihini, Hakk’ı teşbih ve takdisden yana kullanan kişi. Bu kişi; görevini ifa esnasında, yine aynı cinsden/türden olup da bu iradenin karşısında saf tutan, üstelik kendisiyle aynı sorumluluğa muhatab kişilere rağmen halife. Demek ki bu varlık; halifelik vazifesini yerine getirip getirmemek hususundaki tercihin kendisine bırakıldığı, hem akıl ve hem de nefs ile terkib edilmiş olmalıdır.

(Teşbih; Allah Teala'yı tenzih etmek, yani zatını i’tikaden, kavlen ve amelen layık olmayan her türlü şaibeden arı ve uzak tutmaktır.

Takdisde de benzer anlam olmakla beraber aynı zamanda ‘pek temiz tutmak yani şirk ve küfr gibi durumlardan tenzih’ manasınadır.)

Melaikenin sualini, kıskançlık veya itiraz mahiyetinde düşünmektense, hilafet makamına olan rağbet ve taleplennin bir uzantısı şeklinde tefsir etmek daha yerinde olacaktır. Zira, ifa edilen bir halifelik vazifesinin, Allah katında ikrama değer olduğunun farkında idiler.

Allah’ın (cc), "Ben sizin bilemeyeceğiniz şeyler bilirim..." hitabı karşısında bu taleplerini daha ileri götürmediler. Lâkin ilk rağbetleri kendilerine bir imtihan kapısının da aralanmasına sebeb oldu ve yaratıldıktan sonra Adem (as) ile müsabaka etmek durumunda kaldılar

" ... ve Adem’e bütün isimleri talim eyledi, sonra onları meleklere arzedip ‘haydin davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin' buyurdu."2/3 I

Dikkat edilirse kıssanın bu aşamasında, Adem (as)'ın yaratılma sahnesine- diğer bölümlerde olduğu gibi hangi şeyden ve nasıl yaratıldığına dair kısım- değinilmeden geçilmiştir. Bunun da; bu bölümün hilafet mevzuuna odaklanılması hasebiyle olduğunu belirtmiştik.

Geçen ayetteki üç noktada toplanabilir;

I-"isimler" ile neyin murad edildiği hususunda farklı görüşler mevcuttur -İnsanların anlaşmasına ve irfanına sebep olan isimler-dağ, deve, su vb 46

-Meleklerin isimleri

-Beni Adem’in isimleri

-Isimlendirme-beyan edebileme istidadı-yeteneği

2-            Eşyayı isimlendirebilenin Allah (cc) tarafından ve talim suretiyle vüku bulduğu ki burada halife olacak cinsin ismi ilk olarak ifadelendiriliyor. Hilafet vazifesinin ilim ile olan münasebeti ve aynlmazlığı belirtiliyor.

3-            "davada sadık olma" ifadesi ile yukarıda belirtildiği gibi melaikenin hilafete rağbeti kasdediİrmektedir.

Allah'ın (cc) meleklere müsabakada öncelik vermesi üzerine onlar,

"Subhansın ya Rabb. Bizim için senin bize bildirdiğinden başka ilim ne mümkün. O Alim-Hakim sen, şübhesiz sensin-dediler."

"Ey Adem! Bunlara onları isimleriyle haber veri, buyurdu. Bu emir üzerine Adem onlara isimleriyle haber veriverince de buyurdu ki: Demedim mi size, ben göklerin ve yerin gaybını bilirim ve biliyorum siz neyi açığa vurduğunuzu ve neyi de gizliyordunuz?"

Devam eden ayetlerde secde emri ve Iblis'in bundan kaçınmasıyla yaşananlar dile gelmektedir. Bu kısımlara "şeytanla mücadele" kısmında değineceğiz.

35. ayette, kıssanın diğer iki boyutunda-insan ve beşer- değinilmeyen bir husus daha gündeme getirilmekte;

"yasak ağaç".

Meleklerin huzurunda isimlerin doğru olarak beyan edilmesiyle hilafet vazifesine adaylığı kesinleşen ilk insan Adem as, bundan böyle sürekli imtihana maruz kalacaktı. Zira halifelik mutlak değil, bir haddi mahsusu vardır ve tecavüzü zulümdür. İlk sınırlama da ismi belirtilmeyen ağaç olarak belirtiliyor.

Şeytanlara rağmen teşbih ve takdisi yeğleme ve bu konumda kalabilme kav-gasından ibaret olan hilafet, ruhu ifsad olmuş bedenlerin yapacağı bir fiil olmasa gerek.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ