Sahabeyi takibeden Tabiun ve onları takibeden Etbauttabiun devirlerinde de -Sahabe devrinde olduğu gibi- hadislenn yazılıp yazılmaması ile ilgili münakaşalar devam etmiştir.
Bir kısmı, hadislerin yazılmasının gereğine kesinlikle inanırken, diğer bir kısmı ezberlenmesinin esas olduğunu kabul etmiş, yazdıklarını ezberledikten sonra yakmış veya ölürken yakı masını vasiyet etmiştir.
İbnu Abdulber ‘Camii Beyanil-ilm’ adlı eserinde hadislerin yazıyla tespit edilmesini hoş görmeyenlerin söylediklerini uzun uzadıya zikrettikten sonra şöyle der "Bu babta (yani yazıya muhalefet konusunda) sözlerini kaydettiğimiz kimseler, bu hususta Arap ırkına has bir yolda gidenlerdir. Zira onlar, fıtraten hafıza yönüyle güllüdürler. Hafıza yoluyla nakletmek onlara has bir vasıf olmuştur, ibni Abbas, Şabi, İbnu Şihab ez-Zuhri, Nahai, Katade ve bunların yolu üzere giderek yazıyı hoş görmeyenler hep hafızası kuvvetli olan kimselerdi. Onlardan her birine, dinlemek kafi geliyordu.
Bugün, böylesini (Abdülber kendi zamanını kastediyor) bulmak mümkün değildir. Şayet hadisler yazılmasaydı çoğu kaybolurdu."
İbnu Abdulber, daha sonra hadislerin yazıyla yazılmasının gerekliliğine inanan ve bizatihi yazanlann listesini verir ve hadislerin yazılmasını öven sözlerini zikreder. Orada en dikkate şayan husus daha önceleri yazıya karşı olanların, daha sonra şiddetli bir yazı taraftarı olmasıdır. Bu sebeple aynı isimleri hem "taraftarlar" hem de "aleyhtarlar" arasında görmek mümkündür, bu bir tezat değildir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi sahabeler döneminde hadis yazma ve toplama
faaliyeti başlamıştı. Ancak tedvin denilince tabiin ve sonraki dönemler akla gelmektedir.
Tedvin, kelime olarak toplayıp kitap haline koymak manasına gelir.
Tedvin olayı nasıl başladı? Asıl tedvin işi Emevi halifelerinden meşhur halife Ömer Ibn Abdülaziz (ra) (101-749, kırkbir yaşında vefat etmiştir) tarafından başlatıldığı bilinmektedir. Rasulullah (as)’ın sünnetine düşkünlüğü ile meşhur olmuştur. Halife; sahabe neslinin ve arkadan gelen büyük alimlerin çeşitli sebeplerle birer birer hayattan çekilmelenni görerek hadis-sünnetın kaybolacağından endişe eder, tehlikeyi önlemek için, bir halife olarak valilenne emirler göndererek hadislerin yazılmasını ister.
Bu mektuplardan bir tanesi-Buhari’de mevcuttur-Medine valisi olan Ebu Bekr ibnu Hazma gönderilen mektuptur : "Beldende Hz Peygamber (as) ile ilgili araştır, topla ve yaz. Ben ilmin yok olmasından ve alimlerin tükenmesinden korkuyorum. Bu iş yapılırken sadece Rasulullah (as)'ın sünneti kabul edilsin. Alimler mes- cid gibi herkese açık ve malum yerlerde oturup tedrisatta bulunarak ilmi yaysınlar, bilmeyenlere öğretsinler. Zira ilim gizli kalmadıkça yok olmaz."
Bunun üzerine görev taksimi yapıldı. Alimlere yardımcı olacak katipler görevlendirildi ve hadislerin tedvin işi resmen başlamış oldu.
Hadislerin tedvininde Ömer bin Abdülaziz'in bu teşebbüsünü takdir edebilmek için tedvin faaliyetinde büyük emeği geçen Muhammed ibnu Şihab ez Züh- ri’nin şu itirafını kaydetmekte yarar vardın"Bizi bu idareciler mecbur edinceye kadar ilmin yazılmasını uygun bulmuyorduk (Onların tavsiyesiyle) hiçbir müslümanı yazmaktan men etmemek gerektiğine inandık."
Tedvine sevkeden sebepler
Sünneti bilen insanlann azalması, fetihler yüzünden sahabelerin çeşitli bölgelere dağılması, fitne olaylarından sonra ortaya çıkan fırkalar ve hadis uydurmacılığının ortaya çıkışı, iç kargaşalar, hicri 95 yılında büyük muhaddis Said ibn Cubeyr’in Haccacı Zalim tarafından öldürülmesi, Mücahid'in kılpayı idamdan kurtulması (kurtulsa da vefatı Haccacı Zalim'in zehirlemesiyle olmuştur), Ömer İbnu Abdü- laziz’i hadisleri toplamaya sevketmiştir. Özellikle fitne hareketiyle ortaya çıkan uy-
durma haberler, sünnet için büyük bir tehlike oluşturuyordu.
Tedvin faaliyetinde hadisler, sünen, sahih, zayıf, müsned vb gibi herhangi bir tasnif tarzında yazılmıştır. Burada dikkat edilmesi, hadisleri yazıya geçirip bir kitapta toplamak olmuştur.