Halet-i ruhiye itibariyle yaşanılan duygusal yoğunluğu ifade eden hamiyyet kelimesi; aynı zamanda kişinin inanç, hayat, millet, ve benzeri değerlere gösterdiği aşırı ve içten bağlılık ve gayret anlamının kendisine yüklendiği terim olmuştur.
Her tasavvur gibi cahili tasavvur da kendi bağlılarından "hamiyyet" beklerken ve kendi varlığının "himaye" edilmesini isterken öncesinde onların zihni yapılarına bu duygusal bağlılığı ve gayreti de yerleştirmeyi ihmal etmez. Fakat o -camiliye- kendi insanından beklediği "hamiyyetin" bilinçli bir tercihle değil, körü körüne bir itaat ve sevgiyle gerçekleşmesini ister.
Kur'an-ı Kerim; cahiliye önderlerinin ve toplumlarının bu bağlılıklarını örnekleriyle bize aktarır. Bunun en tipik misali Hz İbrahim (as.) döneminin cahiliye tasavvurunda ortaya çıkıyor. Putlarının kırıldığını gören ve bundan dolayı Hz İbrahim'i (as.) suçlayan Nemrutçular, Hz İbrahim’in (as.) büyük putu işaret etmesi üzerine kendileriyle muhasebeye girişirler.
" - Bunun üzerine kendilerine -kendi vicdanlarına- döndüler de Doğrusu asıl zalim olanlar sîzlermişsiniz dediler.
- Ama çok geçmeden yine eski düşüncelerine -kafa yapısına- döndüler ve "Muhakkak bunların konuşmayacaklarını sende bilirsin” dediler.
İbrahim "O halde" dedi "Allah'ı bırakıp ta size hiç bir şekilde ne yaran, ne de zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh olsun size de Allah’tan başka taptıklarınıza da. Hala aklınızı erdiremiyor musunuz?"
- (Nemrutçular bunun üzerine): "Eğer bir şeyler yapacaksanız yakın onu da tanrılarınıza yardım edin dediler." 21/Enbiya 64-68
Cahiliye insanının ‘‘hamiyyet hususundaki zihniyetinin ve cahili önderlerin bu tipik zihni yapının oluşturulmasında ortaya koydukları eğitim pratiklerinin örneklerini Kur’an-ı Kerim’de bolca görebiliriz.
Yine Kur’an-ı Kerim, cahiliye insanının asabiyet ve taassubuna dayanan, cahiliye çağının kibirli ve öfkeli soy sopçuluğunun duygusal yoğunluğunu kavramlaştıra- rak bize sunar
‘‘Hakikati inkara şartlanmış olanlar -küfredenler- kalplerinde küstahça bir büyüklük duygusu; cahiliye ürünü bir duygu, -hamiyyet el-cahiliye- taşırken Allah’da Resulüne ve müminlere iç huzuru -sekinet- ihsan etmiş ve onlara takvayı -Allah’a karşı sorumluluk bilinci- aşılamıştır’ Zaten onlar buna daha layık ve onu pekala haketmişlerdir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." 48/Fetih 26
Bilahare İslam’ın insan tipinin üzerine inşa edileceği Mekke özelinde ki cahiliye insanın zihni yapısı da bu asabi ve taassubi özelliği fazlasıyla üzerinde taşımaktadır. Söz konusu özellik onlan hakkı kabulde oldukça zorlamış ve ayak diremelerine sebep olmuştur. Oysa onlar kendilerine gelen insanı her şeyi ile bilmekte ve tanımaktadırlar.
Yine onlar kendilerine gönderilen vahye karşı da, selim akıllannın teslimiyet arzusuna rağmen cahili hamiyet duygularıyla tavır almıştılar.
İşte bu cahili hamiyet duygusunun yoğunluğunu aşan, zihni yapısının oluşturulmasını Allah (c.c.) ve Resulüne (a.s.) bırakan insan, İslam’ın yine Mekke süreci özelinde ilk prototip neslini oluşturmuştur. Bu sefer, insanın fıtratında var olan ve aidiyet hissinden kaynaklanan hamiyyet tersinden ve bilinçli bir şekilde gerçekleşmiştir.
“Şüphesiz her grup kendi yanında olanla -kendisine ait olan ve olunan- sevinir