Necmeddin Irmak
Genel bir anlayış olarak şirk
Mekke cahili toplumu, şekillendirdikleri hayatın inanç merkezine inanma formu olarak şirki koymuşlardı. Şirk, nefsini ilahlaştıran insanın, ilk zamanlardan itibaren sahiplendiği fıtrata ters ve iğreti inanç yapısıydı. Şeytan, tevhit akidesinin karşısına, mutlak inkarı oturtamayınca şirk akidesini yerleştirmişti. Zira şeytan, Rab- b'imiz Allah’a insanların çoğunu sapmış olarak karşısına çıkaracağını söylemişti (I). Allah da gönderdiği kitabında, insanların çoğunun bu durum karşısında vardıkları noktada şirk koşmadan iman etmemek olduğunu bildirmiştir (2).
Şirk, haddizatında düpedüz inkar değildi. Bu yönüyle insanların kabullenmesi açısından daha bir kolaylaşıyordu. Müşrikçe yaklaşımla insan kendini mutlak küfürden kurtardığını, iman dairesinin dışına çıkmadığını zannediyordu. Bir taraftan mutlak yaratıcı ve hükümran olacak Allah'ı kabullenirken (3); ciğer yandan kendi heva ve hevesini ilahlaştırarak (4): orta bir yol bulduğunu vehmediyordu. İnsanın fıtratında varolan kolaycı ve çıkarcı anlayış burada -şirk içerisinde- daha bariz bir yapıya kavuşuyordu.
Allah, insanlık tarihi boyunca sürekli sapan ve tertemiz tevhid akidesini bulandıran insanoğlu için murat ettiği her dönem Peygamberlerini göndermiş ve onları tekrar tevhide çağırmıştır. Peygamberlerin getirdiği davanın neredeyse tamamına yakını denilebilir ki bir ‘ispat’ davası değil 'tevhit' davası olmuştur. Diğer bir ifade ile Allah’ın varlığından ziyade 'ilah' ın birliğini ve onunda Allah olduğu anlayış ve imanın mücadelesini vermişlerdir.
Köklü dönüşüm için eğitime hazırlanan Mekke cahili toplumunun genel geçer akide yapısı olan şirk, bütün yoğunluğuyla toplumun her kademesinde ağırlığını koymuş durumdaydı. Mekke site toplumunun basit hiyerarşik ağının egemen güçleri de bu ağırlığı sömürülerinin sürekliliği için kullanabiliyorlardı. Dolayısı ile toplumun mutlak itaatini sağlayan inanç formunun değişimi, kendi düzenleri içinde tehdit unsuru olmaktaydı. Kaldı ki bu tür yapılar, değişimin kaçınılmazlığını gördüklerinde, kendi kontrollerinde ve kendi çıkarlarına uygun olarak gerçekleşme
sini sağlama adına her türlü yola başvurma yeteneğine de sahiplerdir. Zira onlar için asıl olan kendi varlıklarının ve kurulu düzenlerinin devamlılığıdır. O günün toplumsal yapısı için uygun gördükleri (aslında her dönem için uygun gördükleri) inanç formu olan şirk bütün zamanlar için sömürüye teşne bir yapı arz ederken, tevhit akidesi, temelinde şeytana, tağuta ve şeytani yapılara başkaldırmayı içenr. Bu özelliği ile tevhit akidesi, hiçbir zaman egemen batıl güçlerin kontrol ve yönlendirmesine girmediği gibi uzlaşma ve benzeşmeyi de asla kabul etmez. Buna binaen şirk düzenleri tarafından da hiçbir zaman müsamaha görmez.
Allah tarafından tevhidi dönüşüme hazırlanan Mekke toplumu ve toplumsal düzeni de bu durumu fazlası ile üzerinde barındırıyordu.
I -"(İblis): 'Madem ki beni azgın bıraktın: and olsun ki ben de insanlan (saptırmak) için senin doğru yoluna oturacağım. Sonra onlann önlerinden, arkalanndan, sağlanndan, sollanndan kendilerine gelip sokulacağım. Sen de onlann çoğunu şükrünü yerine getirenlerden bulamayacaksın.' dedi." 7/Araf 16, 17
2- "Onlann -insanlann- çoğu Allah'a ortak koşmadan inanmazlar." I2/Yusuf 106
3- "Şayet onlara -müşriklere- 'Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altına alan kimdir?' diye soracak olursan, hiç tereddütsüz 'Allah’tır!' derler. O halde (zihinleri ) nasıl tersyüz oluyor!"
Ve (hep öiduğu gibi) şayet onlara -müşriklere- 'Gökten yağmuru boşaltıp ölü toprağa tekrar hay-at veren kimdir?' diye sorsan, hiç tereddüt etmeden 'Allah'tır.' derler. De ki: (O halde) Hamd Allah’a mahsustur!' Fakat or lann çoğu akıl- lannı kullanmazlar." 29/Ankebut 61,63
"Sen hiç kendi heva ve heveslerini ilahlaştıran birini düşündün mü? Şimdi böyle birinden sen mi sorumlu olacaksın?" 25/ Furkan 43