Hayâda Hayat, Hayâsızlıkta Ölüm Vardır - rahle.org

Hayâda Hayat, Hayâsızlıkta Ölüm Vardır - rahle.org

Hayâda Hayat, Hayâsızlıkta Ölüm Vardır


Facebookta Paylaş
Tweetle

Necmeddin IRMAK

Giriş

“(Allah) hanginiz daha güzel amelde bulunacaksınız diye ölümü ve hayatı yaratandır.” (Mülk 2)

Varlık bilincinin gereği olan Allaha kulluğun salih amellerle bezeli olmasının temel şartı güzel ahlaktır. Güzel ahlakın da temelini şüphesiz hayâ ve iffet duygusu oluşturur. Kişiyi keyfince yaşamaktan alıkoyacak, ona sınırlar belirleyip haddini bildirecek olan hayâ yani utanma duygusudur. Onun içindir ki Hz. Peygamber (a.s.), bütün peygamberlerin tüm insanlığa öğrettiği en temel esasın ‘utanmıyorsan dilediğini yap’ düsturu olduğunu bildirir.(Buhari)

Heva ve hevesini yani şehevi arzularını ilah edinen kimsenin hayâya ve iffete dair endişe taşımadığı aşikârdır. Çünkü şehvete tapınma kişiyi hayâ ve iffetten mahrum kılar ve onu hayvan gibi hatta daha aşağı bir varlık haline getirir. Hâlbuki kendini heva ve hevesine tabi olmaktan koruyan ve Rabbinin makamından utanan, sakınan ve korkan kimse, kazanmıştır.

“Rabbinin makamından korkan ve nefsine heva ve hevesini engelleyene gelince onun barınağı da cennetin ta kendisidir.” Naziat 40

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

  

HAYÂ

Kelime olarak "utanma, çekinme, vazgeçiş" vb. anlamlara gelen hayâ keli­mesi, ıstılah olarak "nefsin çirkin davranışlardan rahatsız olup onları terketmesi"([1]), "kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terkedilmesinden dolayı insanın yü­zünü kızartan sıkıntı"([2]) gibi değişik şekillerde açıklanmıştır.

Haris el-Muhâsibî "kalbin sere serpe hareket etmek­ten sakınıp çekinmesi", "Allah'ın hoşlan­madığı her türlü kötü huydan arınmak"([3]) şeklin­de tarif etti. Hayânın Allah'tan utanma ve insanlardan utanma şeklinde iki çeşi­dinden söz edilir. Bazıları buna bir de insanın kendi kişiliğinden hayâ etme­sini ekler. Ayrıca Cürcânî bunlardan ilkini nefsânî, ikin­cisini de imânî hayâ diye ifade eder.([4])

 

İFFET

"Haramdan uzak durmak, he­lâl ve güzel olmayan söz ve davranışlar­dan sakınmak" anlamında olan iffet kelimesini, ıstılahta "yeme içme ve cinsî arzu ko­nusunda ölçülü olmak, aşırı istekleri bas­tırıp dinin ve aklın buyruğu altına “sokmak suretiyle kazanılan erdem" şeklinde tanımlamak mümkündür. İffet, kişinin kendisini kötü iş ve sözden uzaklaşma, şehevî hisleri dinî emirlerin çerçevesinde muhafaza etme halidir. Tehanevi iffeti şöyle tarif etmiştir: “şehvet duygusunun bedendeki fücur (sınır tanımayan şehvet) ve humûd (iktidarsızlık, isteksizlik) ortasında dengeli bir şekilde bulunması hali.”([5])

 

EDEB

 

Edeb kelime olarak: “ziyafete davet etmek" anla­mındaki edb veya "zarif ve edepli olmak" anlamındaki edeb kökünden başlıca manaları "davet, iyi tutum, incelik ve kibarlık, hayranlık ve takdir" şeklindedir. ([6])

Genel olarak edep farklı anlamları olan iki ayrı kökten gelmektedir,

·         "Hayret et­me, çok beğenme" anlamındaki edb kö­küne göre edep "güzelliği dolayısıyla in­sanı şaşırtan, takdirini kazanan şey" de­mektir. Bir kimsenin sahip olduğu me­ziyet ve fazilet başkalarında hayranlık ve takdir hissi uyandırdığı için edep di­ye adlandırılmıştır,

·         "Davet etme" manasındaki edb mastarından türetilen edep ise insanları takdire değer ve me­ziyet sayılan hususlara davet eden, bil­gisizlik ve kötü davranışlardan alıkoyan şeyi ifade eder.

Zebîdî kelimenin asıl anlamının "davet" oldu­ğuna işaret ettikten sonra terim olarak "insanlar içinde eğitilmiş kişinin (edîb) eğitimle (te'dîb) kazandığı durum" de­mek olduğunu belirtir.([7]) Tehânevî "ona sahip olan kişiyi küçük düşürücü durum­lardan koruyan meleke" diye yapılan tarifi edebin en iyi tarifi saymıştır.([8])

 

SOSYALLEŞME

TDK, sosyalleşmeye toplumsallaşma diye karşılık verir ve şöyle açıklar: “bireyin kişilik kazanarak belli bir toplumsal çevreye hazırlanması, toplumla bütünleşmesi süreci.” Bu tanımda ‘kişilik kazanarak’ ifadesi konumuz açısından önemlidir.([9])  

Fertlerin içinde doğdukları toplum kültürünü elde ettikleri sürece sosyalleşme denmektedir. Dolayısıyla bu bir "öğrenme" sürecidir. Sosyalleşme süreci sayesinde toplumun kültürü yeni nesillere intikal etmektedir. Sosyalleşme, insanı sosyal sistemin üyesi haline getiren süreçtir. Sosyalleşme, kişinin grup normIarına uymasını öğrenmesini sağlayan süreçtir. Bundan dolayı sosyal nizam, geniş ölçüde sosyalleşme süreci ile varlığını muhafaza eder.

 

UTANMA

Konumuzla doğrudan alakası olan ‘utanma’ kelimesine TDK şu açıklamayı getirir: onursuz sayılacak veya gülünç olacak bir duruma düşmekten üzüntü duymak, mahcup olmak, sıkılmak arlanma, teeddüp.([10])

  

İMANIN GÜNEŞ YÜZLÜ ÇOCUKLARI: MÜSLÜMAN GENÇLER

·         Allah ve Rasulünün önüne hiçbir şeyi geçirmezler.

·         Allah ve Rasulünü herşeyden daha çok severler

·         Rasulullah (a.s.) dışında hiçbir kimseyi “ Rasul size her neyi verirse onu alın, her neyi yasaklarsa ondan da kaçının” konumuna getirmez, emirlerini ihlal eden kim olursa olsun usulüne uygun olarak tavır alırlar.

·         Başta sahabe-i kiram (r.a.) olmak üzere selef-i salihine karşı edebini takınır, örnek alır ve onları hayırla yad ederler.

·         Ümmetin her ferdine muhabbet beslerler; her ferdinin derdini kendi dertleri bilirler; derman olmak için gecelerini gündüzlerine katarlar. 

·         Her Müslümanın malının, canının ve şahsiyetinin muhterem/dokunulmaz olduğunu bilirler. Ne kendileri dokunur, ne de dokunulmasına göz yumar ve sessiz kalırlar.

·         Hayatı iman ve cihat olarak tanımlarlar ve bunu hayat tarzı haline getirirler; şehadeti de dualarının başına koyarlar.

·         İslam’ın davet esaslı bir yapısı olduğunu bilirler, İslam ümmetini en hayırlı ümmet yapan vasfın bu olduğunun idraki içindedirler. Bunun için asr-ı saadetin diriltici tebliğ ve davet nefhasını âleme yayma derdindedirler.

·         Heva ve hevesin peşinde koşmaktan uzak dururlar. Fahşa ve münkere karşı tavır alırlar.

·         Takva sahibidirler. Takvayı hayatın merkezine koyarlar. Allah korkusu onları ‘utangaç bir gelin’ gibi hayâ ve iffet sahibi kılar.    

Bir de Necip Fazıl’ın dilinden Müslüman gence dair kimi vurgular:

"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...

... Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında "Hâkimiyet Hakkındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik...

Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

 "Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert "ben varım!" cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dâva ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...

…bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve tenmiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...

 Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

 Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!...

Ey Müslüman Gençler!

Şimdi siz taşıyorsunuz müjdenin kurşun yükünü

Çatlayacak yalanın çelik kabuğu

Sizin bahçenizde büyüyecek imanın güneş yüzlü çocuğu

 

KURAN’IN GENÇ ERKEKLERE İFFET TİMSALİ: HZ. YUSUF

İffetini korumak isteyen Müslüman gençler için hayâ timsali Hz. Yusuf’ta (a.s.)  çok güzel dersler bulunmaktadır.

“Andolsun ki, Yusuf ve kardeşlerinde, isteyenlere/soranlara nice ibretler vardır.” (12 Yusuf, 7)

Bu derslerin başında onun iffet ve hayasını korumak için verdiği muhteşem mücadelesi gelir. Bir takva elbisesi gibi giyindiği gömleği zahiren yırtılsa da iffet ve hayadan oluşan takvası onu şeytandan ve şeytani unsurlardan korumuştur. Yozlaşmanın en aşağı seviyelerinde bulunan bir toplumun en zengin ve en güzel kadınlarından birinin ahlaksız teklifini ve Hz. Yusuf’un (a.s) buna karşı dik duruşunu Kur’ân-ı Kerim şöyle aktarır:

“Derken, evinde kalmakta olduğu kadın, onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları sımsıkı kapatarak:

-‘Hadi gelsene!’ dedi. Yusuf: ‘Allah’a sığınırım! Çünkü o benim efendimdir, yerimi güzel tutmuştur. Doğrusu zalimler hiç iflah olmazlar.’ dedi.”(12 Yusuf, 23)

Bu çağdaki bir genç için en zor imtihanlardan biri, şehevi arzu ve istekleri tahrik edilmek suretiyle gerçekleşendir. İşte, Yusuf’un (a.s.) en güzel örnekliği de burada ortaya çıkar.

Allah, Hz. Yusuf’un bir beşer olarak yaşadığı tereddüdü bize anlatırken bu fıtri eğilime rağmen onun direnişini şöyle vurgular:

“Andolsun kadın onu arzulamıştı. Eğer Rabbinin burhanını/delilini görüp hatırlamasaydı, Yusuf da onu arzulamıştı. Ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyle yaptık. Çünkü o bizim ihlasa erdirilmiş kullarımızdan biriydi.” (12Yusuf, 24)

Kaçış, kurtuluş ve tehditler…

 “Yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, mutlaka zindana atılacak ve kesinlikle aşağılananlardan olacak!” (Yusuf 12/32)

Yusuf (a.s.), bu tehdit karşısında teslim olmak yerine hayânın hayat veren iklimini tercih eder. İffetsizliğin şahsiyeti yok eden zindanı yerine zindanın iffeti koruyan karanlığını tercih eder.

-“Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer Sen, bu kadınların tuzağını benden uzak tutmazsan, (korkarım ki) ben onlara meylederim de cahillerden olurum.” (12 Yusuf, 33)

Bu günün Müslüman gençleri olarak, Hz. Yusuf (a.s) misali, bir takva elbisesi gibi giydiği gömleğini bizim de daha sıkı kuşanmamız elzemdir. Zira o günün sefih yaşam tarzından daha ahlâksız olan bugünün dünyasında, şehvete ve fahşâya giden bütün yollar ve kapılar sonuna kadar açık olup teşvik ediliyorken, bir Müslüman gencin böyle bir imtihanla karşı karşıya kalmaması düşünülemez.

“Zinaya yaklaşmayın. Zira o, bir hayâsızlıktır ve çok kötü bir yoldur.”(17İsra, 32) ayetini yaşadığımız bu ortamda, Hz. Yusuf (a.s.) gibi, Rabbimizin bir burhânı olarak sürekli gözleri önünde tutmalıyız.

Hz. Yusuf’tan (a.s.) hayâyı kuşanma noktasında alınabilecek iki önemli ders vardır. Bunların biri:

·         Hz. Yusuf  (a.s.),  Züleyha’nın teklifi karşısında:“Maazallah: Allah korusun” diyerek büyük günahtan Allah’a sığınıyor. İşte, zina tehlikesi karşısında yapılacak ilk şey, hemen Allah’ı hatırlayıp derhâl O’na sığınmaktır.

·         Diğeri de zindanı isyana tercih etme bilincidir.

Biz, Hz. Yusuf’ta (a.s) uzun soluklu bir iffet direnci ve kararlılığı görürüz. Bu kararlılık onun duasına da yansır: “(Yâ Rabbi!) Benim canımı Müslüman olarak al ve beni salihlerin arasına kat!” (12 Yusuf, 101)

 

KURAN’IN GENÇ KIZLARA İFFET TİMSALİ: HZ. MERYEM

Bu konuya dair Tevfik UĞUREL kardeşimizin dergimizin 27. Sayısında kaleme aldığı     başlıklı yazısından bir bölümü paylaşacağım ve yazının bütününün okunmasını tavsiye ederek  okuyucuları ilgili sayıya yönlendireceğim.

“Allah’ın Hz. Meryem aracılığıyla vermek istediği mesaj ne idi? Allah peygamberlerini kendi kavimleri ile konuşup kendi mesajını, tevhidi, takvayı, şirkten uzak durmayı, helali ve haramı iletmeleri için görevlendiriyordu ama Kitap ve sünnetten bildiğimiz kadarıyla Hz. Meryem'e Yahudi toplumuna iletmesi için ne bir mesaj verilmişti ne de bir görev. Peki, mesaj ne idi?

Şüphesiz mesaj Allah'ın fıtratıyla yoğrulmuş Hz. Meryem'in kişiliği idi!.

Her Peygamber kişiliğinden önce Allah'tan alıp kavmine ilettiği mesajla ön plandaydı. Onların kişilikleri, ne mesajın önüne geçiyordu ne de arkasına. Ama Hz. Meryem'in bizzat kendisi mesajdı. Her ortam ve zamanda iffetlerini korumakta güçlük çeken, şirk ortamında takva elbisesini kuşanmanın ne güç bir iş olduğunu bilen bütün Müslümanlar özellikle Müslüman kadınlar için bir mesajdı. Evet, O, bizzat Allah tarafından terbiye edilmiş ve büyütülmüştü. Allah her insanı kendi fıtratı üzerine yarattıktan sonra terbiyesini ebeveynine ve çocuğun kendisine bırakmıştı ama Hz. Meryem'i hem kendi fıtratı üzerinde yaratmış hem de kendi fıtratıyla bizzat kendisi büyütmüştü. Buna rağmen Hz. Meryem bir insan olarak kalmıştı.

O isteseydi bu fıtrattan uzaklaşabilir ve bazı yakınları gibi Allah'ın iradesi yerine kendi iradesini kullanabilirdi. İşte bunun içindir ki "bana bir beşer dokunmamışken nasıl çocuğum olabilir" şeklinde Allah'a sorabiliyor ve Meryem Oğlu İsa Mesih doğduğu an "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim!(Meryem, 23)" diyor.

İşte Hz. Meryem'in yüceliğini, kutsallığını, iffetli kişiliğini, şirk toplumundaki yapayalnızlığını ve örnekliğini en mükemmel şekilde somutlaştıran cümle budur! O geçmişte Allah'tan gelen her şeyi hoşnutluk içinde kabul ettiği gibi İsa Mesih’i de hoşnutluk içinde doğurmuştu ama halkın dedikoduları, iftiraları, iffetine yönelik dile getirdikleri iğneli, alaylı ve ağır sözleri karşısında iffetinden dolayı susmuş ve hakkını o hilekâr ve ahlaksız toplum karşısında savunma yoluna gitmemişti. Bunun içindir ki Allah'a mutlak imanına rağmen yalnızlığını dile getiriyor ve Hz. İsa gibi bir peygamberin annesi olduğunu bilmesine rağmen "keşke bundan önce ölseydim" diyor.

Bu istek Hz. Meryem'in iffetini doruğa çıkaran ve onu şirk toplumunda korumanın ne güç bir iş olduğunu dile getirdiği gibi aynı zamanda iffeti korumanın imkânsız olmadığını ve her insan gibi onu korumak için melek ya da Allah'ın Peygamberi olmak gerekmediğini vurgulamaktadır.

Allah Hz. Meryem'in yüceliğinden söz ederken ne O'nun saliha bir kadın olan Hanna'nın kızı olduğunu ne de İsa Mesih'in annesi olduğunu vurgulamaktadır. Bilakis O'nun yüceliğini, kendi kelimesini tasdik etmesine, iffetini sapasağlam korumasına ve kendisine olan mutlak itaatine bağlamaktadır. Yani ey Müslüman kadınlar, sizin iffetli kalıp Allah katında övülmeniz, O'nun rızasını kazanmanız, O'nun sizden hoşnut olması için sizin Hanna gibi saliha bir kadının kızı ya da Hz. İsa gibi yüce bir peygamberin annesi olmanız şart değildir. Allah'ın dini ve bu dininin özellikleri ütopya ve hayal ürünü olmaktan münezzeh olduğu gibi, bu dine has hiç bir özelliğin değeri Allah katında değişmemiş ve azalmamıştır.

İmran kızı Meryem'in iffeti ve o iffete açılan yol, varlığınız kadar, ekmek kadar su kadar somuttur ve Allah katında övgüyü sağlayan üstün bir meziyettir. Seçim de tercih de sizin elinizdedir."

 


[1]- İsfehani, Müfredat, hyy md

[2]- Kadı İyaz, Şifa, ilgili md.

[3]- Muhasibi, el-Vesya

[4]- Cürcani, Tarifat, hyy md.

[5]- Tehanevi, Keşşaf, hyy md.

[6]- Lisanul-arab, edb md.

[7]- Zebidi, Tacu l- Arus, edb md.

[8]- Tehanevi, Keşşaf, edb md.

[9]- TDK, Türkçe Sözlük, sosyalleşme md

[10]- TDK, Utanma md.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ