Prof. Dr. Burhanettin CAN
TAKDİM
İnsan hayatının önemli bir dönemi olan “gençlik çağı ”, biyolojik, psikolojik ve sosyolojik yönü ile insanın bedensel, ruhsal ve sosyal gelişmesinin ve kişiliğinin oluşmasında hassas bir dönemi kapsamaktadır. Gençlik dönemi, bir yandan bunalımlar, çatışmalar, yanılgılar, çelişkiler ve kararsızlıklarla gencin gerek kendisiyle ve gerekse çevresiyle çatışma dönemi iken; diğer yandan da, tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, kendini ispat ve kimliğini bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu yüzden, toplumun içinde bulunduğu buhranlardan en fazla etkilenen kesim de yine gençlik kesimidir.
Tarihimizin son 200 yıllık dönemi, gençliğin kişilik ve kimlik arayışının en yoğun ve en çalkantılı olduğu bir dönemdir. Bu çalkantıların şiddetini artırarak devam ettiği bir dönemde bu çalışma, gençlik üzerinde yapılan en son ve kapsamlı olmasından dolayı önemlidir.
Nüfusunun önemli bir bölümü genç olan ülkemizde, gençlik alanında çalışma yapan veya gençlere yönelik projeler tasarlayan Sivil Toplum Kuruluşlarının sayısı son derece azdır. Bu nedenle, ülkemizde az sayıda gençlik projesi hayata geçirilmektedir. Oysa başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada, gençlerin kültürel, sosyal, sanatsal, bilimsel gelişimini desteklemek amacıyla, her yıl binlerce gençlik projesi gerçekleştirilmektedir.
Gençlik üzerinde değişik zamanlarda yapılmış bazı çalışmalar mevcuttur: Bu çalışmalardan yararlanarak, gençliğin mevcut
durumunu, istatistikî bilgilere girmeden, aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
• Sigara, alkol, kumar, uyuşturucu kullanma eğiliminde artış, bunları meşru görmek.
• Fuhşu, eşcinselliği, lezbiyenliği meşru görmek.
• Şiddete eğilim göstermek.
• Bilgisayar ve internet bağımlılığında artış.
• Ferdileşmek, yalnızlaşmak, sanallaşmak.
• İletişim kopukluğu ve sosyal bağlılık ve dayanışma ruhunun yok olması,
• Davranış bozukluğu, psikolojik olarak gelgit yaşamak.
• Parçalanmış kimlik-kişilik, kendine belirlediği kimlikle, düşünce ve davranışlarının uyuşmaması, tezatlı davranış, şizofren/ melez kimlik.
• Din algısında zedelenme, laikleşme sekülerleşme.
• Toplumsal değerlere yabancılaşma, değer yargılarında zedelenme.
• Kavramsal kargaşa, zihinsel kirlenme: din, laiklik sekülerlik, ateizm, ahlâk, iffet, hayâ, vefa, aile, mahremiyet, nikâh, nikâhsız birliktelik, zina, eşcinsellik, aşk.
• Başkalarına karşı güven kaybı, kendisine karşı güvenme ile güvenmeme arasında gidip gelme(özgüven kaybı),
• Kuşaklar arası çatışma ile oluşan güven bunalımı,
• “Her şeyi bilir” psikolojisinde olmak.
• Gelecek korkusu ve ülkeden göç etme isteği.
• Kendini sorumlu hissetmemek; fakat başkalarını sorumlu tutmak. Sorumluluk ve yükümlülük duygusu ile alay etmek; çevresini, kendine karşı sorumlu saymak,
• Birlikte yaşadıklarını kendine mecbur saymak, kendini kimseye karşı mecbur saymamak.
• Kendini ifade edebilecek, meramını anlatabilecek tarzda lisana hâkim olamamak.
• Her şeye sahip olma hakkını kendinde görmek; “Buna hakkım var mı?” gibi bir soruyu sormamak. Köşe dönmeci zihniyet, maddiyatçılık eğilimi,
• Sahip olduğu şeylerin kıymetini bilmemek ve umursamamak.
• Sınırsız bir tüketici ve kullanıcı özelliği sergilemek, marka tutkusu, gösteriş.
• Elde etmek istedikleri ile haklı olmak arasında bir ilişki kurmamak. Elde etmek istediklerinde kendini haklı saymak (Emeğin değer olarak önemini kaybetmesi),
• Anormal giyim tarzı.
• Aşırı uyku uyuma.
• Erken ergenleşme.
• Günlük ve anlık yaşamak, geleceğe yönelik plan yapmamak.
• Bilgiye kendi çıkarı için ilgi duymak, bilgiyi paylaşmamak.
• Genel olarak paylaşım duygusundan yoksunluk.
• Rol modelleri, bilim adamları, düşünürler, din adamları, siyasetçilerden seçme yerine, popüler öğelerden seçme.
Bütün bunlar, henüz bir sosyal problem boyutuna ulaşmamıştır. Hastalık, başlangıç aşamasındadır. Vakit varken, acilen tedbir alınması gerekmektedir.
Gençliğimizin böyle bir değişim göstermesi normal midir? Gençlik, kendi kültür ve medeniyetinden, kendi değerlerinden niçin kopmakta ve yabancılaşmaktadır? Niçin sanallaşmakta, ferdileşmektedir? Ailenin, kentleşme ve göç politikalarının, Türkiye’nin medeniyet tercihinin, sistemin öngördüğü yaşam tarzının, eğitim sisteminin, medyanın, toplumsal değerlerdeki çözülmenin bunda bir payı var mıdır? Bu ve buna benzer soruları sormak ve cevaplarını bulmak zorundayız. Gençlikle ilgili yapılmış çalışmalardan, devlet ricalinin değişik zamanlarda yaptığı açıklamalardan ve yayınlanmış anılardan yararlanarak, gençliği olumsuz olarak etkileyen faktörleri, aile içi ve aile dışı faktörler olarak iki sınıfta toplayabiliriz:
Aile İçi Faktörler:
• Aile ortamının etkisi.
• Ailenin parçalanması/yıkılması.
• Evin otelleşmesi.
• Sorunların konuşulmaması.
• Çocuklara ilgisizlik.
• Aile içi yanlış eğitim.
• Sevgi ve şefkat eksikliği.
• Doğru iletişim kurulamaması.
• Akraba çevresinin etkisi.
• Cinsellik konusunda yanlış bilgilenme.
• Ekonomik sıkıntılar.
• Dinî eğitim yetersizliği.
Aile Dışı Faktörler
• Küresel Güçlerin etkisi (Siyonizm, ABD, AB, Yabancı İstihbarat Örgütleri.)
• Büyük medyada yer alan diziler, filmler ve özel programların etkisi.
• İnternet ve sosyal medyanın etkisi.
• Feminist hareketlerin etkisi.
• Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin etkisi.
• Satanizmin etkisi.
• Ateizmin etkisi.
• Türkiye’nin yanlış kültür ve medeniyet tercihi: Seküler Batı kültür ve medeniyet tercihi,
• İki kültür ve medeniyet değerlerinin çatışması ile oluşan şizofreni.
• Yanlış eğitim politikası.
• Yanlış kentleşme politikası.
• Yanlış tarım/sanayi /hayvancılık politikası.
• İşsizlik: İş bulamama korkusu.
• Okuyamama korkusu.
Bu faktörlerin çatışmasının meydana getirdiği ortam, gençlikte kimlik ve kişilik krizine sebebiyet vermiştir.
SEKAM tarafından yapılan araştırmada, gençliği bütün boyutları ile ele almış olmakla birlikte, özellikle değerler ve kimlik tanımlanması üzerinde özenle durulmuştur. Gençliğin kimliği, 3 ana gruplama çerçevesinde ele alınmıştır:
1. Gruplama: Modern, Geleneğe bağlı, biraz modern biraz geleneksel.
2. Gruplama: Müslüman, İnsan, Türk, Kürt, Alevi, TC vatandaşı, diğer,
3. Gruplama: Müslüman, Dindar, İslâmcı, Muhafazakâr, Milliyetçi, Ülkücü, Liberal, Devrimci, Demokrat, Sosyalist, Atatürkçü, Komünist, Ateist, Kemalist, Laik, Sosyal Demokrat, Feminist, İlerici.
Hangi sınıflandırma olursa olsun, gençlerin, değerlerle ilgili sorulara verdikleri cevaplarla, seçtikleri, benimsedikleri kimlikleri arasında çok ciddi tutarsızlık olduğu görülmektedir. Gençlerin verdiği cevaplara bakıldığında, gençlerde çok ciddi kavram kargaşası olduğu, kavramların muhtevasının ne olduğunu bilmedikleri ve kavramların içini boşaltarak kullandıkları gerçeği ile karşılaşmaktayız.
Yayınlanmış birçok eserde, “teorik olarak tanımlanan, öngörülen gençlikle, kendisini bu kimlikle tanımlayan, pratikte var olan, yaşayan gençlik arasında nasıl bir ilişki vardır?” sorusu henüz araştırılmış değildir. Teorik olarak öngörülen nesille, pratikte var olan nesil arasındaki ilişki, ilk defa bu çalışmada, belli boyutları ile araştırılarak ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu açıdan, bu çalışma, özgün bir özelliğe sahip olup, birçok ezberi bozacak, gençlikle ilgili alışılagelen kalıpların kullanılmasının yanlışlığını ortaya koyacak ve bize yeni sorumluluklar yükleyecektir. Özet olarak ifade etmek istersek, araştırmanın özü, gençlikle ilgili zarf ile mazrufun birbirini tutmadığı gerçeğini ortaya çıkarmış olmasıdır.
Gençler, genel bilgiye yeterince sahip olmadıkları gibi, kendi kimlikleri için zaruri olan bilgilere de sahip değillerdir. Bu da, eğitim sistemimizin toptan gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Araştırma sonuçlarından, gençlerin, teknolojiyi çok iyi kullandıkları, hatta bir kısmında teknoloji kullanma bağımlılığı meydana gelmeye başladığı anlaşılmaktadır. Gençler, sosyal medya ve internetten ciddi bir şekilde etkilenmektedirler.
Yeni neslin en temel özelliği, ben-merkezci oluşu; en vazgeçilmez değeri de, özgürlüktür. Anketlerdeki sorulara verdikleri cevaplarda Din-Ahlâk’ın öneminin dördüncü sırada yer alması, gelecekte çok ciddi sıkıntı ile karşı karşıya kalacağımıza işaret etmektedir. Ancak, önceki çalışmalarda birinci öncelikli olan para ve zenginliğin, bu çalışmada altıncı sırada yer almış olması, geleceğe olan ümidimizi arttırmaktadır.
Gençlik dönemini; biyolojik, psikolojik, ahlâkî ve sosyal açıdan gel-gitlerle dolu bir arayış, bir değişim, gelişim, olgunlaşma, bir dünya görüşü, bir hayat felsefesi, bir değer sistemi arama, bir kimlik ve kişilik inşa etme dönemi olarak tanımlayabiliriz. Buna göre araştırma sonuçları, gençlerimize sağlam bir dünya görüşü, bir değer sistemi ve bir kimlik kazandıramadığımızı ortaya koymaktadır. Diğer araştırmalarda kısmen görülen bu olgu, çalışmamızda çok daha bariz bir şekil almıştır. Nesil meselesi, bir kültür ve medeniyet davasıdır.
Nesil, bir ülkenin, bir milletin ve bir devletin geleceğidir. Neslin kaybı; ülkenin, milletin ve devletin kaybı demektir. Bu sebeple nesil meselesi, sadece ailenin meselesi olmayıp, topyekûn bir milletin, siyasetin ve devletin meselesidir. Siyasetin, kısır meselelerle uğraşmaktan kurtulup, geleceğimiz olan neslin inşasına yönelmesi, şarttır, elzemdir ve zorunludur. Bu noktada siyasetin sorumluluğu büyüktür.
SONUÇ
Gençlik, farklı bilimsel disiplinlerin ilgi alanlarında yer alan önemli toplumsal konulardan birisini oluşturmaktadır. Gençle ve gençlikle ilgilenen her bilim ve her düşünce sistemi kendine göre bir genç veya gençlik tanımı yapmıştır. Tanımlar ne kadar farklı olursa olsun, gençlik; her yerde, her zaman coşkulu, dinamik ve çalkantılı bir dönem olarak görülmüştür. İnsan tüm hayatı boyunca bir değişim ve gelişim içerisindedir. Gençlik dönemi belki de bu gelişim sürecinin en önemli safhasını oluşturmaktadır. Bu safhaya bir başkalaşım ya da farklılaşma safhası gözü ile de bakılabilir. Bu dönemin temel özellikleri, duygusal coşku ve taşkınlık, çabuk kurulan ve bozulan ilişkiler, kolay etkilenme, kişiliğinin sınırlarını aşma, toplum içinde sivrilme, ilgi çekme, rol sahibi olma çabası biçiminde özetlenebilir. Bu yönüyle de toplumun en dinamik parçasını oluşturan gençlik, kendi içinde birçok gerilim yaşar ve kaygılar taşır. Bu kaygıların en başında, kim olduğu, ailesi ve toplum için ne anlam ifade ettiği, gelecekte iyi bir meslek sahibi olup olamayacağı, dinî konularda neye nasıl inanacağını bilememe ve kararsız olma gibi uzayıp giden bir kaygı listesi ile karşı karşıya gelmektedir.
…
Toplumların en dinamik insan gücü ve en verimli kaynağı olan gençlerin, çok boyutlu ve karmaşık sorunları vardır. Bunların en başında da kimlik sorunu yer almaktadır. Araştırmada, gençlik ile melez kimlik (şizofren kimlik) nitelemesi arasında güçlü bir ilişki tespit edilmiştir. Diğer bir ifadeyle, kimliklerin, daha çok sözel nitelikte kaldığı ve içeriklerinin, farklılığa sebep olacak bir ayrışmaya yol açmadığı tespit edilmiştir. Bu, önemli bir bulgudur.
Ferdi değerler sosyal ortamda gelişir. Bu bakımdan sosyal sistemin ya da kültürün ürünüdürler. Fert, doğumundan ölümüne kadar ebeveynlerinin, arkadaşlarının, önemli gördüğü ve sevdiği kişilerin, yaşamındaki önemli değişikliklerin ve deneyime dayalı öğrenmenin, yasaların, gelenek ve göreneklerin, dinin, eğitimin ve medyanın etkisi ile kısaca toplumun içinde sürekli sosyalizasyon süreci sayesinde değerleri öğrenir. Diğer bir ifade ile ferdin değer sistemleri sosyalizasyon süreçleri ile erken çocukluk döneminde gelişerek kültürel ve sosyal asimilasyon yoluyla bilişsel ve zihinsel yapısının bir parçası haline gelir.
Araştırmada gençliğin dinî, ahlâkî ve toplumsal değerlere ilişkin tutum ve tavırları incelenmiş; örneğin, dinî değerler ve pratikler açısından bakıldığında, dindar gençlik olarak değerlendirilebilecek; ama nitelik dikkate alındığında, dinî, ahlâkî ve toplumsal değerler noktasında sabiteleri zayıf bir gençlik kesiminin var olduğu tespit edilmiştir.
Gençlerin, politikadan ve toplumsal sorunlar hakkında yorum yapmaktan büyük oranda uzak oldukları, araştırmanın bulguları arasındadır. Genel bir nitelemeyle, daha çok sanal ortamda düşünen ve konuşan, toplumsal konulara ve sorunlara giderek daha çok duyarsızlaşan gençliğin, bugünün Türkiye’sinin önemli bir sorunu olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Bilindiği ve tespit edildiği kadarıyla, toplumun en dinamik kesimi olan ve yarınların emanet edileceği gençler, siyasî konularda aktif görev almak istememekte, düşüncelerini ifade etmekte zorlanmakta ya da düşünmemektedirler. Gençlerin siyasetle ilgilerinin ve siyasete katılımlarının sınırlı olmasının en temel nedenlerinden biri, gençlerin siyaset algısı ile ilgilidir. Gençler, siyaset ile günlük hayatlarındaki pratikleri birbiriyle ilişkilendirememektedir.
Son birkaç on yıl, gençlerin siyasî, ekonomik, kültürel, dinî, ahlâkî ve toplumsal konulara ilgi ve katılımları, en azından görünürde de olsa, çokça azaldı. Tüm toplum için siyasî konulara ilgi daha az önemli hale geldi. Birkaç on yıl öncesine kadar hemen tüm gençler için siyasî, ekonomik, kültürel, dinî,
ahlâkî ve toplumsal konular, kişisel kimliklerinin en önde yer alan bir bileşeni idi. Ancak bugün daha çok tüketim, cinsellik, niteliksiz boş zaman faaliyetleri, kitle iletişim araçları karşısında edilgen bir konumu benimseme vb. gençliğin kolaylıkla görülen özellikleri olarak ön plana çıkarken; buna paralel bir şekilde, toplumsal meselelere ve konulara ilgisizlik, dinî-ahlâkî değerlerde zayıflama
ve/veya ilgisizlik de, gençlerin belirgin özellikleri arasında yer almaya başlamıştır. Gençliğin en önemli özelliklerinden birisi de, babası dâhil, insanlara, Türkiye’deki kurumlara güvenmemesi ve yurt dışına göç etme isteğidir. Gençlerin göç etmek istediği yabancı ülkelerin ilk on tanesi içerisinde, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülke yoktur. Araştırmanın muhtelif yerlerinde özelliklerini belirtmeye çalıştığımız gençlik için bu tercih, normal görülmelidir. Gençlik, bir ülkenin geleceğidir.
Gençlik, daha iyi yarınlar demektir. Sorunlu gençlik demek, sorunlu bir gelecek demektir. Geleceğimizi ellerine teslim edeceğimiz gençlerimizi şimdi koruyamazsak, iyi yetiştiremezsek ve mutlu olmalarını sağlayamazsak, yarın onlardan hiçbir şey bekleyemeyiz.
…
Toplumsal önemli bir kategori olarak gençliğin Türkiye’de devlet düzeyinde değerlendirilişi, beklentilere uygun şekilde, ilk olarak Anayasa’da şekillenmektedir. Yürürlükteki anayasanın 58. ve 59. maddeleri gençlikle ilgili olup, bu maddeler bağlamında Anayasa gençliğe büyük ölçüde koruyucu bir çerçeveden bakmakta; devlete, gençlerin gelişimini sağlayacak hizmetler verme görevini yüklemektedir. Bu kapsamda olmak üzere Hükümetin çeşitli kesimleri (eğitim, istihdam, spor, sağlık, sosyal hizmetler, kültür…), Yerel Yönetimler ve STK’ler kendi sorumluluk alanları ve örgütsel yapıları çerçevesinde çeşitli yaşlardan gençlere bilgi ve hizmet sunmaktadırlar. Ancak gençlerle ilgili konulara bütüncül bir bakış gerçekleşmemekte; gençler ve gençlerle ilgili konular, ancak eğitim, sağlık, ekonomi gibi sektörler düzleminde ele alınmaktadır. Gençlik, kimlik ve kişiliğiyle; bir toplumun dinî, ahlâkî, kültürel değerleri açısından sahip olduğu özellikleri ve problemleriyle, kendisiyle, ülkesiyle ve insanlıkla ilgili beklentileriyle kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmamaktadır. Hâlbuki Türkiye’de yakın dönemde yaşanan ve hâlihazırda içinde bulunduğu özelliklerden ve şartlardan açık seçik anlaşıldığı üzere gençliğin bir kimlik probleminin olduğu ve gençlik politikalarının önemli bir ayağının bu olması gerektiği ortadır. Unutulmamalıdır ki gençlik her bakımdan bir seçim yapma; öğrenim, meslek, dünya görüşü, siyaset, din vb. hayati konularda kararlar vermeyi gerektiren bir süreç olarak yaşanır. Gençler kendi iç dünyalarını düzene sokmaya çalışırlarken içinde yaşadığı çevredeki tutarsızlık, belirsizlik ve hızlı değişimlerden etkilenir ve ciddi sarsıntılar yaşayabilir. İlaveten tutunacak bir dal ve güvenilecek otoritelerin yoksunluğu söz konusuysa, tutarlı ve tatmin edici toplumsal yapılar eksikse, gençliğin gelecekle ilgili kaygıları ve kimlik bunalımı derinleşir. Güven ise tüm bu süreçte en önemli konu ve olması gereken en esaslı temel olarak anlam kazanır.
SEKAM’ın Türkiye düzeyinde gerçekleştirdiği kapsamlı araştırmadan elde edilmiş verilerden hareketle bazı konularda gençliğin ciddi güven problemi yaşadığı anlaşılmaktadır. Karşımızda % 69,3’ü insanlara güvenmeyen bir gençlik durmaktadır. Hatta daha da önemlisi gençliğin % 36’sı babasına bile güvenemezken, % 21’i ise babasına yönelik güvende kararsızlık yaşamaktadır. Kabul etmek gerekir ki bu ciddi bir problemdir ve gerek sebepleri ve gerekse sonuçları her bakımdan iyi incelenip doğru şekilde analiz edilmesi gerekmektedir
Gençliğin bir güven problemine sahip olduğu açık seçik ortada; araştırmanın bulguları bunu ortaya koyuyor, ancak daha da garip ve anlaşılması zor olanı, bu gençliğin bireysel anlamda “yaşam kalitesini” ve “genel durumunu” olumlu değerlendirmesidir. Çünkü araştırmanın verileri gençlerin % 65,4’ünün yaşam kalitesini “normal”, % 19,7’sinin ise “iyi” olarak değerlendirdiğini ortaya koymuştur. Ayrıca gençlerin % 9,5’ “genel durumunu” “çok iyi” olarak değerlendirirken, % 72,7’i ise “iyi” olarak değerlendirmiştir. Fakat ne gariptir ki aynı gençliğin % 66,4’ü psikolojik desteğe ihtiyaç hissettiğini; zira % 74,5’i “ara sıra”, % 16,6’sı ise “genellikle” umutsuzluk, hüzün, bunaltı ve psikolojik çökkünlük yaşadığını ifade etmiştir.
Bu tezatları izah zordur ve çözüm bekleyen acil problem olarak anlam kazanmaktadır.
Bir ülkenin geleceği, toplumun sürekliliği gençlerle mümkündür. Gençlerin ise gerek ülkesinin içinde bulunduğu koşulları doğru değerlendirmesi ve gerekse mevcut gidişatı iyi kılıp problemleri doğru teşhis etmesi ve başarılı şekilde çözebilmesi özne olmasıyla, bilgi potansiyeliyle, analiz gücüyle doğrudan irtibatlıdır. Araştırmanın bulguları ortaya koymuştur ki gençliğin önemli bir kesimi (% 48,6) ülkenin gidişatı konusunda iyimser değildir. Ülke problemlerini çözmede en önemli aktör olan/olması gereken siyasetçiye güvenmemektedir (% 46,4). Ancak bu gençlik özne olmaya değil, “kaçmaya” niyetlidir. Zira gençlerin % 39,2’si başka bir ülkede yaşamak isterken, % 16,4’ü ise “Türkiye’mi, başka ülke mi?” sorusuna cevap vermekte kararsızlık yaşamaktadır. Bu “kaçış” mekânsal bir nitelik arz ederken, gençlerin % 31,2’sinin “ülkenin birlik ve geleceği açısından” “Ordu”yu en güvenilir kurum olarak görmesi zihinsel kaçışın, sorumsuzluğa kaçışın işareti olarak anlam kazanıyor gibidir.
En genel anlamıyla “güven” yitirmiş bir gençlik, bir ülke için imkân değil, problemdir ve bu son derece önemli bir problemdir. Çünkü gelecek gençliğindir ve eğer problem doğru tespit edilmezse, sebepleri doğru belirlenmezse, çözüm yöntemi isabetli seçilmezse ülkenin geleceği problemli demektir. Bu açıdan devlet aklının devreye girmesi,
söz konusu problemi oluşturan veya artıran bireysel ve toplumsal sebepleri doğru tespit etmesi ve başta eğitim sistemi olmak üzere her türlü toplumsal politikalarını buna göre şekillendirmesi gerekmektedir. Henüz vakit vardır, ama yarın çok geç olabilir.
*Bu yazı Prof. Dr. Burhanettin CAN`ın başkanlığını yaptığı SEKAM tarafından yapılan araştırmaların raporlarından Türkiye’ de Gençliğin Güven Bunalımı ve Türkiye’ de Gençlik Raporu kitaplarının Takdim ve Sonuç bölümleri bir miktar kısaltılarak alıntılanmıştır.