TÜRKİYE’ DE GENÇLİK* - rahle.org

TÜRKİYE’ DE GENÇLİK* - rahle.org

TÜRKİYE’ DE GENÇLİK*


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Prof. Dr. Burhanettin CAN

 

TAKDİM

İnsan hayatının önemli bir dönemi olan “gençlik çağı ”, biyolojik,  psikolojik ve sosyolojik yönü ile insanın bedensel, ruhsal ve sosyal gelişmesinin ve kişiliğinin oluşmasında hassas bir dönemi  kapsamaktadır. Gençlik dönemi, bir yandan bunalımlar, çatışmalar, yanılgılar, çelişkiler ve kararsızlıklarla gencin gerek kendisiyle ve gerekse çevresiyle çatışma dönemi iken; diğer yandan  da, tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, kendini  ispat ve kimliğini bulma çabalarının yoğunlaştığı bir dönemdir.  Bu yüzden, toplumun içinde bulunduğu buhranlardan en fazla  etkilenen kesim de yine gençlik kesimidir. 

Tarihimizin son 200 yıllık dönemi, gençliğin kişilik ve kimlik arayışının en yoğun ve en çalkantılı olduğu bir dönemdir. Bu çalkantıların şiddetini artırarak devam ettiği bir dönemde bu çalışma,  gençlik üzerinde yapılan en son ve kapsamlı olmasından dolayı  önemlidir.

Nüfusunun önemli bir bölümü genç olan ülkemizde, gençlik alanında çalışma yapan veya gençlere yönelik projeler tasarlayan  Sivil Toplum Kuruluşlarının sayısı son derece azdır. Bu nedenle,  ülkemizde az sayıda gençlik projesi hayata geçirilmektedir. Oysa  başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada, gençlerin kültürel, sosyal, sanatsal, bilimsel gelişimini desteklemek amacıyla,  her yıl binlerce gençlik projesi gerçekleştirilmektedir. 

Gençlik üzerinde değişik zamanlarda yapılmış bazı çalışmalar  mevcuttur: Bu çalışmalardan yararlanarak, gençliğin mevcut

durumunu, istatistikî bilgilere girmeden,  aşağıdaki gibi özetleyebiliriz: 

• Sigara, alkol, kumar, uyuşturucu kullanma  eğiliminde artış, bunları meşru görmek. 

• Fuhşu, eşcinselliği, lezbiyenliği meşru görmek. 

• Şiddete eğilim göstermek. 

• Bilgisayar ve internet bağımlılığında artış. 

• Ferdileşmek, yalnızlaşmak, sanallaşmak. 

• İletişim kopukluğu ve sosyal bağlılık ve  dayanışma ruhunun yok olması, 

• Davranış bozukluğu, psikolojik olarak gelgit yaşamak.

• Parçalanmış kimlik-kişilik, kendine belirlediği kimlikle, düşünce ve davranışlarının  uyuşmaması, tezatlı davranış, şizofren/ melez kimlik. 

• Din algısında zedelenme, laikleşme sekülerleşme. 

• Toplumsal değerlere yabancılaşma, değer  yargılarında zedelenme. 

• Kavramsal kargaşa, zihinsel kirlenme: din,  laiklik sekülerlik, ateizm, ahlâk, iffet, hayâ,  vefa, aile, mahremiyet, nikâh, nikâhsız birliktelik, zina, eşcinsellik, aşk. 

• Başkalarına karşı güven kaybı, kendisine  karşı güvenme ile güvenmeme arasında  gidip gelme(özgüven kaybı), 

• Kuşaklar arası çatışma ile oluşan güven  bunalımı, 

• “Her şeyi bilir” psikolojisinde olmak. 

• Gelecek korkusu ve ülkeden göç etme  isteği. 

• Kendini sorumlu hissetmemek; fakat başkalarını sorumlu tutmak. Sorumluluk ve yükümlülük duygusu ile alay etmek; çevresini,  kendine karşı sorumlu saymak, 

• Birlikte yaşadıklarını kendine mecbur saymak, kendini kimseye karşı mecbur saymamak. 

• Kendini ifade edebilecek, meramını anlatabilecek tarzda lisana hâkim olamamak. 

• Her şeye sahip olma hakkını kendinde  görmek; “Buna hakkım var mı?” gibi bir soruyu sormamak. Köşe dönmeci zihniyet,  maddiyatçılık eğilimi, 

• Sahip olduğu şeylerin kıymetini bilmemek  ve umursamamak. 

• Sınırsız bir tüketici ve kullanıcı özelliği sergilemek, marka tutkusu, gösteriş. 

• Elde etmek istedikleri ile haklı olmak arasında bir ilişki kurmamak. Elde etmek istediklerinde kendini haklı saymak (Emeğin  değer olarak önemini kaybetmesi), 

• Anormal giyim tarzı. 

• Aşırı uyku uyuma. 

• Erken ergenleşme. 

• Günlük ve anlık yaşamak, geleceğe yönelik  plan yapmamak.

• Bilgiye kendi çıkarı için ilgi duymak, bilgiyi  paylaşmamak. 

• Genel olarak paylaşım duygusundan yoksunluk. 

• Rol modelleri, bilim adamları, düşünürler,  din adamları, siyasetçilerden seçme yerine,  popüler öğelerden seçme. 

Bütün bunlar, henüz bir sosyal problem boyutuna ulaşmamıştır. Hastalık, başlangıç  aşamasındadır. Vakit varken, acilen tedbir  alınması gerekmektedir.

Gençliğimizin böyle bir değişim göstermesi  normal midir? Gençlik, kendi kültür ve medeniyetinden, kendi değerlerinden niçin  kopmakta ve yabancılaşmaktadır? Niçin  sanallaşmakta, ferdileşmektedir? Ailenin,  kentleşme ve göç politikalarının, Türkiye’nin  medeniyet tercihinin, sistemin öngördüğü  yaşam tarzının, eğitim sisteminin, medyanın, toplumsal değerlerdeki çözülmenin  bunda bir payı var mıdır? Bu ve buna benzer  soruları sormak ve cevaplarını bulmak zorundayız. Gençlikle ilgili yapılmış çalışmalardan, devlet ricalinin değişik zamanlarda yaptığı açıklamalardan ve yayınlanmış anılardan  yararlanarak, gençliği olumsuz olarak etkileyen faktörleri, aile içi ve aile dışı faktörler  olarak iki sınıfta toplayabiliriz: 

Aile İçi Faktörler: 

• Aile ortamının etkisi. 

• Ailenin parçalanması/yıkılması. 

• Evin otelleşmesi. 

• Sorunların konuşulmaması. 

• Çocuklara ilgisizlik. 

• Aile içi yanlış eğitim. 

• Sevgi ve şefkat eksikliği. 

• Doğru iletişim kurulamaması. 

• Akraba çevresinin etkisi. 

• Cinsellik konusunda yanlış bilgilenme. 

• Ekonomik sıkıntılar. 

• Dinî eğitim yetersizliği. 

Aile Dışı Faktörler 

• Küresel Güçlerin etkisi (Siyonizm, ABD, AB,  Yabancı İstihbarat Örgütleri.) 

• Büyük medyada yer alan diziler, filmler ve  özel programların etkisi. 

• İnternet ve sosyal medyanın etkisi. 

• Feminist hareketlerin etkisi. 

• Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin etkisi. 

• Satanizmin etkisi. 

• Ateizmin etkisi. 

• Türkiye’nin yanlış kültür ve medeniyet  tercihi: Seküler Batı kültür ve medeniyet  tercihi,

• İki kültür ve medeniyet değerlerinin çatışması ile oluşan şizofreni. 

• Yanlış eğitim politikası. 

• Yanlış kentleşme politikası. 

• Yanlış tarım/sanayi /hayvancılık politikası. 

• İşsizlik: İş bulamama korkusu. 

• Okuyamama korkusu. 

Bu faktörlerin çatışmasının meydana getirdiği ortam, gençlikte kimlik ve kişilik krizine  sebebiyet vermiştir. 

SEKAM tarafından yapılan araştırmada,  gençliği bütün boyutları ile ele almış olmakla  birlikte, özellikle değerler ve kimlik tanımlanması üzerinde özenle durulmuştur. Gençliğin kimliği, 3 ana gruplama çerçevesinde  ele alınmıştır: 

1. Gruplama: Modern, Geleneğe bağlı, biraz  modern biraz geleneksel. 

2. Gruplama: Müslüman, İnsan, Türk, Kürt,  Alevi, TC vatandaşı, diğer, 

3. Gruplama: Müslüman, Dindar, İslâmcı,  Muhafazakâr, Milliyetçi, Ülkücü, Liberal,  Devrimci, Demokrat, Sosyalist, Atatürkçü,  Komünist, Ateist, Kemalist, Laik, Sosyal Demokrat, Feminist, İlerici. 

Hangi sınıflandırma olursa olsun, gençlerin,  değerlerle ilgili sorulara verdikleri cevaplarla, seçtikleri, benimsedikleri kimlikleri arasında çok ciddi tutarsızlık olduğu görülmektedir. Gençlerin verdiği cevaplara bakıldığında, gençlerde çok ciddi kavram kargaşası  olduğu, kavramların muhtevasının ne olduğunu bilmedikleri ve kavramların içini boşaltarak kullandıkları gerçeği ile karşılaşmaktayız. 

Yayınlanmış birçok eserde, “teorik olarak tanımlanan, öngörülen gençlikle, kendisini  bu kimlikle tanımlayan, pratikte var olan,  yaşayan gençlik arasında nasıl bir ilişki vardır?” sorusu henüz araştırılmış değildir. Teorik olarak öngörülen nesille, pratikte var  olan nesil arasındaki ilişki, ilk defa bu çalışmada, belli boyutları ile araştırılarak ortaya  konmaya çalışılmıştır. Bu açıdan, bu çalışma,  özgün bir özelliğe sahip olup, birçok ezberi  bozacak, gençlikle ilgili alışılagelen kalıpların  kullanılmasının yanlışlığını ortaya koyacak  ve bize yeni sorumluluklar yükleyecektir.  Özet olarak ifade etmek istersek, araştırmanın özü, gençlikle ilgili zarf ile mazrufun birbirini tutmadığı gerçeğini ortaya çıkarmış  olmasıdır. 

Gençler, genel bilgiye yeterince sahip olmadıkları gibi, kendi kimlikleri için zaruri olan  bilgilere de sahip değillerdir. Bu da, eğitim  sistemimizin toptan gözden geçirilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Araştırma  sonuçlarından, gençlerin, teknolojiyi çok iyi  kullandıkları, hatta bir kısmında teknoloji  kullanma bağımlılığı meydana gelmeye başladığı anlaşılmaktadır. Gençler, sosyal medya ve internetten ciddi bir şekilde etkilenmektedirler. 

Yeni neslin en temel özelliği, ben-merkezci  oluşu; en vazgeçilmez değeri de,  özgürlüktür. Anketlerdeki sorulara verdikleri  cevaplarda Din-Ahlâk’ın öneminin dördüncü  sırada yer alması, gelecekte çok ciddi sıkıntı  ile karşı karşıya kalacağımıza işaret etmektedir. Ancak, önceki çalışmalarda birinci öncelikli olan para ve zenginliğin, bu çalışmada  altıncı sırada yer almış olması, geleceğe olan  ümidimizi arttırmaktadır. 

Gençlik dönemini; biyolojik, psikolojik,  ahlâkî ve sosyal açıdan gel-gitlerle dolu bir arayış, bir değişim, gelişim, olgunlaşma, bir  dünya görüşü, bir hayat felsefesi, bir değer  sistemi arama, bir kimlik ve kişilik inşa etme  dönemi olarak tanımlayabiliriz. Buna göre  araştırma sonuçları, gençlerimize sağlam bir  dünya görüşü, bir değer sistemi ve bir kimlik  kazandıramadığımızı ortaya koymaktadır.  Diğer araştırmalarda kısmen görülen bu  olgu, çalışmamızda çok daha bariz bir şekil  almıştır. Nesil meselesi, bir kültür ve medeniyet davasıdır.

Nesil, bir ülkenin, bir milletin ve bir devletin  geleceğidir. Neslin kaybı; ülkenin, milletin ve  devletin kaybı demektir. Bu sebeple nesil  meselesi, sadece ailenin meselesi olmayıp,  topyekûn bir milletin, siyasetin ve devletin  meselesidir. Siyasetin, kısır meselelerle uğraşmaktan kurtulup, geleceğimiz olan neslin  inşasına yönelmesi, şarttır, elzemdir ve zorunludur. Bu noktada siyasetin sorumluluğu  büyüktür. 

SONUÇ

Gençlik, farklı bilimsel disiplinlerin ilgi alanlarında yer alan önemli toplumsal konulardan birisini oluşturmaktadır. Gençle ve  gençlikle ilgilenen her bilim ve her düşünce  sistemi kendine göre bir genç veya gençlik  tanımı yapmıştır. Tanımlar ne kadar farklı  olursa olsun, gençlik; her yerde, her zaman  coşkulu, dinamik ve çalkantılı bir dönem  olarak görülmüştür. İnsan tüm hayatı boyunca bir değişim ve gelişim içerisindedir.  Gençlik dönemi belki de bu gelişim sürecinin  en önemli safhasını oluşturmaktadır. Bu  safhaya bir başkalaşım ya da farklılaşma  safhası gözü ile de bakılabilir. Bu dönemin  temel özellikleri, duygusal coşku ve taşkınlık, çabuk kurulan ve bozulan ilişkiler, kolay  etkilenme, kişiliğinin sınırlarını aşma, toplum içinde sivrilme, ilgi çekme, rol sahibi  olma çabası biçiminde özetlenebilir. Bu yönüyle de toplumun en dinamik parçasını  oluşturan gençlik, kendi içinde birçok gerilim yaşar ve kaygılar taşır. Bu kaygıların en  başında, kim olduğu, ailesi ve toplum için ne  anlam ifade ettiği, gelecekte iyi bir meslek  sahibi olup olamayacağı, dinî konularda neye nasıl inanacağını bilememe ve kararsız  olma gibi uzayıp giden bir kaygı listesi ile  karşı karşıya gelmektedir. 

Toplumların en dinamik insan gücü ve en  verimli kaynağı olan gençlerin, çok boyutlu  ve karmaşık sorunları vardır. Bunların en  başında da kimlik sorunu yer almaktadır.  Araştırmada, gençlik ile melez kimlik  (şizofren kimlik) nitelemesi arasında güçlü  bir ilişki tespit edilmiştir. Diğer bir ifadeyle,  kimliklerin, daha çok sözel nitelikte kaldığı  ve içeriklerinin, farklılığa sebep olacak bir  ayrışmaya yol açmadığı tespit edilmiştir. Bu,  önemli bir bulgudur.

Ferdi değerler sosyal ortamda gelişir. Bu  bakımdan sosyal sistemin ya da kültürün  ürünüdürler. Fert, doğumundan ölümüne  kadar ebeveynlerinin, arkadaşlarının, önemli  gördüğü ve sevdiği kişilerin, yaşamındaki  önemli değişikliklerin ve deneyime dayalı  öğrenmenin, yasaların, gelenek ve göreneklerin, dinin, eğitimin ve medyanın etkisi ile  kısaca toplumun içinde sürekli sosyalizasyon  süreci sayesinde değerleri öğrenir. Diğer bir  ifade ile ferdin değer sistemleri sosyalizasyon süreçleri ile erken çocukluk döneminde  gelişerek kültürel ve sosyal asimilasyon yoluyla bilişsel ve zihinsel yapısının bir parçası  haline gelir.

Araştırmada gençliğin dinî, ahlâkî ve toplumsal değerlere ilişkin tutum ve tavırları  incelenmiş; örneğin, dinî değerler ve pratikler açısından bakıldığında, dindar gençlik  olarak değerlendirilebilecek; ama nitelik  dikkate alındığında, dinî, ahlâkî ve toplumsal  değerler noktasında sabiteleri zayıf bir gençlik kesiminin var olduğu tespit edilmiştir. 

Gençlerin, politikadan ve toplumsal sorunlar  hakkında yorum yapmaktan büyük oranda  uzak oldukları, araştırmanın bulguları arasındadır. Genel bir nitelemeyle, daha çok  sanal ortamda düşünen ve konuşan, toplumsal konulara ve sorunlara giderek daha  çok duyarsızlaşan gençliğin, bugünün Türkiye’sinin önemli bir sorunu olduğu kanaatine  ulaşılmıştır. Bilindiği ve tespit edildiği kadarıyla, toplumun en dinamik kesimi olan ve  yarınların emanet edileceği gençler, siyasî  konularda aktif görev almak istememekte,  düşüncelerini ifade etmekte zorlanmakta ya  da düşünmemektedirler. Gençlerin siyasetle  ilgilerinin ve siyasete katılımlarının sınırlı  olmasının en temel nedenlerinden biri,  gençlerin siyaset algısı ile ilgilidir. Gençler,  siyaset ile günlük hayatlarındaki pratikleri  birbiriyle ilişkilendirememektedir. 

Son birkaç on yıl, gençlerin siyasî, ekonomik,  kültürel, dinî, ahlâkî ve toplumsal konulara  ilgi ve katılımları, en azından görünürde de  olsa, çokça azaldı. Tüm toplum için siyasî  konulara ilgi daha az önemli hale geldi. Birkaç on yıl öncesine kadar hemen tüm gençler için siyasî, ekonomik, kültürel, dinî, 

ahlâkî ve toplumsal konular, kişisel kimliklerinin en önde yer alan bir bileşeni idi. Ancak  bugün daha çok tüketim, cinsellik, niteliksiz  boş zaman faaliyetleri, kitle iletişim araçları  karşısında edilgen bir konumu benimseme vb. gençliğin kolaylıkla görülen özellikleri  olarak ön plana çıkarken; buna paralel bir  şekilde, toplumsal meselelere ve konulara  ilgisizlik, dinî-ahlâkî değerlerde zayıflama 

ve/veya ilgisizlik de, gençlerin belirgin özellikleri arasında yer almaya başlamıştır.  Gençliğin en önemli özelliklerinden birisi de,  babası dâhil, insanlara, Türkiye’deki kurumlara güvenmemesi ve yurt dışına göç etme  isteğidir. Gençlerin göç etmek istediği yabancı ülkelerin ilk on tanesi içerisinde, halkının çoğunluğu Müslüman olan ülke yoktur.  Araştırmanın muhtelif yerlerinde özelliklerini belirtmeye çalıştığımız gençlik için bu  tercih, normal görülmelidir. Gençlik, bir ülkenin geleceğidir. 

Gençlik, daha iyi yarınlar demektir. Sorunlu  gençlik demek, sorunlu bir gelecek demektir. Geleceğimizi ellerine teslim edeceğimiz  gençlerimizi şimdi koruyamazsak, iyi yetiştiremezsek ve mutlu olmalarını sağlayamazsak, yarın onlardan hiçbir şey bekleyemeyiz.

 …

Toplumsal önemli bir kategori olarak gençliğin Türkiye’de devlet düzeyinde değerlendirilişi, beklentilere uygun şekilde, ilk olarak  Anayasa’da şekillenmektedir. Yürürlükteki  anayasanın 58. ve 59. maddeleri gençlikle  ilgili olup, bu maddeler bağlamında Anayasa  gençliğe büyük ölçüde koruyucu bir çerçeveden bakmakta; devlete, gençlerin gelişimini  sağlayacak hizmetler verme görevini yüklemektedir. Bu kapsamda olmak üzere Hükümetin çeşitli kesimleri (eğitim, istihdam,  spor, sağlık, sosyal hizmetler, kültür…), Yerel  Yönetimler ve STK’ler kendi sorumluluk  alanları ve örgütsel yapıları çerçevesinde  çeşitli yaşlardan gençlere bilgi ve hizmet  sunmaktadırlar. Ancak gençlerle ilgili konulara bütüncül bir bakış gerçekleşmemekte;  gençler ve gençlerle ilgili konular, ancak  eğitim, sağlık, ekonomi gibi sektörler düzleminde ele alınmaktadır. Gençlik, kimlik ve  kişiliğiyle; bir toplumun dinî, ahlâkî, kültürel  değerleri açısından sahip olduğu özellikleri  ve problemleriyle, kendisiyle, ülkesiyle ve  insanlıkla ilgili beklentileriyle kapsamlı bir  değerlendirmeye tabi tutulmamaktadır.  Hâlbuki Türkiye’de yakın dönemde yaşanan  ve hâlihazırda içinde bulunduğu özelliklerden ve şartlardan açık seçik anlaşıldığı üzere gençliğin bir kimlik probleminin olduğu ve  gençlik politikalarının önemli bir ayağının bu  olması gerektiği ortadır. Unutulmamalıdır ki  gençlik her bakımdan bir seçim yapma; öğrenim, meslek, dünya görüşü, siyaset, din  vb. hayati konularda kararlar vermeyi gerektiren bir süreç olarak yaşanır. Gençler kendi  iç dünyalarını düzene sokmaya çalışırlarken  içinde yaşadığı çevredeki tutarsızlık, belirsizlik ve hızlı değişimlerden etkilenir ve ciddi  sarsıntılar yaşayabilir. İlaveten tutunacak bir  dal ve güvenilecek otoritelerin yoksunluğu  söz konusuysa, tutarlı ve tatmin edici toplumsal yapılar eksikse, gençliğin gelecekle  ilgili kaygıları ve kimlik bunalımı derinleşir.  Güven ise tüm bu süreçte en önemli konu  ve olması gereken en esaslı temel olarak  anlam kazanır. 

SEKAM’ın Türkiye düzeyinde gerçekleştirdiği  kapsamlı araştırmadan elde edilmiş verilerden hareketle bazı konularda gençliğin ciddi  güven problemi yaşadığı anlaşılmaktadır.  Karşımızda % 69,3’ü insanlara güvenmeyen  bir gençlik durmaktadır. Hatta daha da  önemlisi gençliğin % 36’sı babasına bile güvenemezken, % 21’i ise babasına yönelik  güvende kararsızlık yaşamaktadır. Kabul  etmek gerekir ki bu ciddi bir problemdir ve gerek sebepleri ve gerekse sonuçları her  bakımdan iyi incelenip doğru şekilde analiz  edilmesi gerekmektedir

Gençliğin bir güven problemine sahip olduğu açık seçik ortada; araştırmanın bulguları  bunu ortaya koyuyor, ancak daha da garip  ve anlaşılması zor olanı, bu gençliğin bireysel anlamda “yaşam kalitesini” ve “genel  durumunu” olumlu değerlendirmesidir.  Çünkü araştırmanın verileri gençlerin %  65,4’ünün yaşam kalitesini “normal”, %  19,7’sinin ise “iyi” olarak değerlendirdiğini  ortaya koymuştur. Ayrıca gençlerin % 9,5’  “genel durumunu” “çok iyi” olarak değerlendirirken, % 72,7’i ise “iyi” olarak değerlendirmiştir. Fakat ne gariptir ki aynı gençliğin % 66,4’ü psikolojik desteğe ihtiyaç hissettiğini; zira % 74,5’i “ara sıra”, % 16,6’sı ise  “genellikle” umutsuzluk, hüzün, bunaltı ve  psikolojik çökkünlük yaşadığını ifade etmiştir.

Bu tezatları izah zordur ve çözüm bekleyen  acil problem olarak anlam kazanmaktadır. 

Bir ülkenin geleceği, toplumun sürekliliği  gençlerle mümkündür. Gençlerin ise gerek  ülkesinin içinde bulunduğu koşulları doğru  değerlendirmesi ve gerekse mevcut gidişatı  iyi kılıp problemleri doğru teşhis etmesi ve  başarılı şekilde çözebilmesi özne olmasıyla,  bilgi potansiyeliyle, analiz gücüyle doğrudan  irtibatlıdır. Araştırmanın bulguları ortaya  koymuştur ki gençliğin önemli bir kesimi (%  48,6) ülkenin gidişatı konusunda iyimser  değildir. Ülke problemlerini çözmede en  önemli aktör olan/olması gereken siyasetçiye güvenmemektedir (% 46,4). Ancak bu  gençlik özne olmaya değil, “kaçmaya” niyetlidir. Zira gençlerin % 39,2’si başka bir ülkede yaşamak isterken, % 16,4’ü ise “Türkiye’mi, başka ülke mi?” sorusuna cevap vermekte kararsızlık yaşamaktadır. Bu  “kaçış” mekânsal bir nitelik arz ederken,  gençlerin % 31,2’sinin “ülkenin birlik ve geleceği açısından” “Ordu”yu en güvenilir kurum olarak görmesi zihinsel kaçışın, sorumsuzluğa kaçışın işareti olarak anlam kazanıyor gibidir. 

En genel anlamıyla “güven” yitirmiş bir  gençlik, bir ülke için imkân değil, problemdir  ve bu son derece önemli bir problemdir.  Çünkü gelecek gençliğindir ve eğer problem  doğru tespit edilmezse, sebepleri doğru  belirlenmezse, çözüm yöntemi isabetli seçilmezse ülkenin geleceği problemli demektir.  Bu açıdan devlet aklının devreye girmesi, 

söz konusu problemi oluşturan veya artıran  bireysel ve toplumsal sebepleri doğru tespit  etmesi ve başta eğitim sistemi olmak üzere  her türlü toplumsal politikalarını buna göre  şekillendirmesi gerekmektedir. Henüz vakit  vardır, ama yarın çok geç olabilir.

 *Bu yazı Prof. Dr. Burhanettin CAN`ın başkanlığını yaptığı SEKAM tarafından yapılan  araştırmaların raporlarından Türkiye’ de  Gençliğin Güven Bunalımı ve Türkiye’ de  Gençlik Raporu kitaplarının Takdim ve Sonuç  bölümleri bir miktar kısaltılarak alıntılanmıştır.

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ