ÖLÜ ETİ YER MİSİNİZ? - rahle.org

ÖLÜ ETİ YER MİSİNİZ? - rahle.org

ÖLÜ ETİ YER MİSİNİZ?


Facebookta Paylaş
Tweetle



Metin ÇELEBİ

"Ey o bütün iman edenler!.... Bazınız bazınızı gıybet de etmesin, hiç arzu eder mi ki, biriniz kardeşinin ölü halinde etini yesin? Demek tiksindiniz! O halde Allah’a korunun, çünkü Allah tevvabtır, rahimdir." 49/12

İslam, her daim insanların yaratıldıkları o temiz fıtratları üzerinde bir hayatı yaşamalarını ve sürekli bu gayret içerisinde olmalarını emreder. Buna mutabık şekilde yaşantılarını düzenleyenler her iki alemde de vadedilen güzellikleri elbette bulacaklardır.

Fıtrata uygun bir yaşam ise dünya hayatının bütün çekiciliği, cazibesi ve cezb ediciliğine rağmen ancak güçlü, metanetli ve şahsiyetli bir iradeye sahip olan 'erler' tarafından gösterilebilir. Ve Kuran bizi bu 'erlerden olmaya, olma yolunda bıkmadan, durmadan, gevşemeden, büyük bir azimle takva eksenli bir gayret içerisinde olmaya çağırıyor.

Hayatın merkezine takvalı yaşam modelini oturtup bu modeli yakalama endişesinde olanlar kesinlikle kendi kardeşlerinin mal, can, ırz ve haysiyet gibi 'öz­lerine halel getirmezler. Asla bu hakka sahip de değildirler.

"Müslümanın Müslümana malı, canı ve ırzı haramdır." ilkesi, her an Müslümanların bu ruh ve bilincini taze tutar. Özelikle kendi aralarındaki hak hukuka riayet etme, kardeşini kendisine tercih etme, kardeşinin huzurunda veya gıyabında aley­hindeki saldırı ve karalamalara karşı onu muhafaza etme, fert ve toplum açısından huzuru bozacak her söz ve pratikten uzak durma ve tavır alma hususunda, gayet hassas bir ahlakın sahibidirler.

Bu manada üzerinde durulması ve şiddetle sakınılması gereken en büyük haramlardan birisi de gıybettir.

Gıybet, bir kimsenin gıyabında hoşlanmayacağı bir şeyle anılmasıdır. Hz Peygamber (sav): "-Bilir misiniz gıybet nedir? buyurduğunda ashabı, güzel bir ahla­ki tavrı da: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dediler. Hz Peygamber (sav) de çok net

bir tanımla:

"Gıybet, kardeşini hoşlanmayacağı bir şeyle anmandır." buyurdu. "Ya söyle­diğim kardeşimde varsa" denildiğinde?

"Eğer söylediğin onda varsa gıybet etmiş olursun ve eğer söylediğin onda yoksa o vakit ona bühtan (iftira) etmiş olursun" buyurdu.

Burada şu inceliğe dikkat etmek gerekmektedir. Efendimiz gıybeti tarif ederken "kardeşini hoş olmayan bir şeyle anmandır' demiyor, "duyduğu zaman kardeşinin hoşlanmayacağı bir şeyle onu anmandır' buyuruyor. Bu demektir ki senin söylediğin söz veya kelime aslında kötü olmayabilir. Eğer kardeşin onun kendisi hakkında söylenmesinden hoşlanmıyorsa sen onun gıybetini etmiş ve dolayısıyla kul hakkını ihlal etmiş olursun. O halde gıybette asıl olan kardeşini hoşlanmayacağı herhangi bir sıfatla anmaman, anlatmaman ve bir şekilde duyu­ruda bulunmamandır.

Merhum Elmalılı Hamdi, konuyla ilgili ayetin tefsirinde konuşulanların gıybet olabilmesi için konuşmaya mevzu bahis olan şahsın veya şahısların tanınması ve konuşmanın karalama amaçlı olmasının şart olduğunu açıklamıştır. Ve aynı zamanda gaibin özürlerini, ayıplarını ortadan kaldırmaya yönelik gayet sakin ve iyi niyetli olduğu halde yapılanın gıybet olmayacağı ancak sinirli ve kızgın olduğu halde karalamaya yönelik söylenen ve yapılanların gıybet olacağının altını çizerek belirtmiştir. Elbette bu şartlara şamil olduğu halde gıybet olarak tanımlanamayacak konuşmalar da vardır. Bunların neler olduğunu da ileride belirteceğiz.

Elmalılı, İmamı Gazalinin gıybet tanımında karalama amacını ve ithama iltifat eylememiş olmayı şart koşmakla gıybet tanımını çok daralttığını söyler. Ve gıybeti 3'e ayırarak şöyle sıralan

"I. "Ben gıybet etmiyorum, sadece onda olanı söylüyorum." demektir. Bu kat’i haramı helal saymak olduğundan küfürdür.

2.  Gıybet edip, gıybetin sahibine ulaşmasıdır ki bu ma'siyettir. Kul hakkı ve eza taalluk ettiğinden helalleşmedikçe tevbe de tamamlanmış olmaz. Buna şu hadis delil gösterilmiştin

"Gıybet zinadan daha eşeddir (ağırdır)." "Nasıl olur?" dendiğinde rasulullah (sav): "Adam zina eder, sonra tevbe eder, Allah mağfiret buyurur. Gıybet eden ise sahibi mağfiret etmedikçe mağfiret olunmaz".

3.  Gıybet, gıybeti yapılana ulaşmaz. Bu hem kendisi için hem de gıybetini yaptığı kimse için istiğfar ederek tevbe eylemekle affolunabilir. Bazıları mutlaka helallik istemek gereklidir derlerken bazıları da tevbe ve istiğfarı yeterli

bulmuşlardır."

Gıybet sadece anlatım yoluyla değil işaret, tarif, ima, dudak bükme, göz kırpma, yazı gibi maksad belirten değişik anlatım tarzlarıyla da yapılabilir. Gazali, bunları beden, nesep, ahlak, dil ile ilgili fiiller ve dünya ile ilgili fiiller olarak 5 başlıkla ifade eden

Beden yoluyla: Burada kişinin kendisiyle vasıflanabileceği tasavvur edilen ve söylenildiği takdirde de hoşuna gitmeyen her nesne gıybete dahildir. Şahsın boyu­nun uzunluğu ve kısalığı, başının kelliği, yüzünün sivilceleri, sıkılgan yapısı, yürüyüşü, utangaçlığı vb.

Birgün Hz Aişe (ra) şöyle dedi:

"-Ey Allahın rasulü! Safîyye’nin şöyle şöyle oluşu sana yeter, dedim. (Raviler- den biri, bu sözle Hz Aişe'nin, onun kısa boylu oluşunu kastettiğini söylüyor). Bunun üzerine Hz Peygamber:

"-Ey Aişe! Öyle bir söz söyledin ki, eğer o söz denize karışsaydı, onun suyunu bozardı." buyurdu.

Aişe (ra) dedi ki, ben bir başka günde kendisine bir insanın durumunu takliden hikaye etmiştim. Bunun üzerine Hz Peygamber

"-Bana dünyanın en kıymetli şeylerini verseler, ben yine de bir insanı hoşlan­mayacağı bir şekilde taklit edip anmayı kesinlikle istemem." buyurdu.

Efendimizin kendine en yakın olan insana, hanımına bu uyarıları yapması ve anında müdahale etmesi tek bir kelime veya hareketle bile olsa, gıybet etmenin ne kadar çirkin ve veballi bir şey olduğunu ortaya koyuyor. Demek ki gıybet sadece sözle değil el, kol, kaş, göz gibi işaretlerle de yapılabilmektedir.

Neseb yoluyla: "Ne olacak, çöpçünün oğlu", “Kızılların bölgesinden biri", "Köylü işte" gibi kişinin hoşuna gitmeyen ve asli kimliğinden dolayı aşağılama kokan tanımlamalar...

Ahlaki durumu: Kişinin ahlaki yapısının ortaya konularak tanıtılması. Kötü ahlaklı, cimri, korkak, gururlu, zayıf kalpli, riyakar, sırnaşık gibi kişinin hoşuna git­meyen ve şahsiyetine halel getirici tanıtım ve lakaplarla tanıtılması.

Dil ve dünya ile ilgili fiilleri: Yalancı, hırsız, ibadetlerde gevşek ve lakayt, ebevey­nine karşı çirkin hareketler yapan, dilenci, geveze, uykucu, temizliğine dikkat etmeyen vb ifadeler gıybet şartlarıyla uyuştuğunda failine veya kailine ağır vebal getiren konuşmalardır.

 

Hakkında söz sarf edileni, muhatabın tanıması veya tanıyacak şekilde ifade edilmesi gıybetin şartlarından biridir. Mesela, "Dün seninle hararetle tartışanların bir kısmı" denildiğinde muhatap, muayyen ve kastedilen şahsı anlarsa gıybet olur. Şayet konuşmadan, kelamın öznesi olan şahıs veya şahıslar anlaşılmazsa bu gıybet olmaz ve bu şekilde ki bir anlatım Efendimiz'ce de (sav) tavsiye edilmiştir. Nitekim Allah rasulü (sav), herhangi bir kimsenin herhangi bir hareketinden hoşlanmadığı zaman "bazı kavimlere ne oluyor ki şöyle şöyle yapıyorlar" diye anlatarak ortada ki durumun yakışıksızlığını, failini belirtmeden ifade ediyordu.

İnsanı gıybet etmeye kolaylıkla sevkeden birçok sebep vardır. Gazali, bunları misalleriyle beraber uzunca anlatmış olsa da, biz kısaca belirtmeye çalışacağız:

1.  Kişi öfkelendiğinde karşısındaki adamın kötülüklerini, çirkinliklerini ve ayıplarını sıralayarak öfkesini teskin etmeye çalışır. Ve kızgınlık hali gıybeti çoğu zaman farkında olmadan kolaylaştırır.

2.  Emsal ve arkadaşlarına ayak uydurma, ortamı bozmamaya çalışma, kalkıp gittiğinde yanlış anlaşılma korkusu gibi sebeplerle, konuşulanlara eşlik etme veya kafa sallayarak tasdik etme.

3.  Bir insandan, kendisini başkalarına karşı karalama, ispiyonlama, küçük düşürme, aleyhine konuşma gibi zanları oluştuğunda, o insan kendisini çirkin göstermezden evvel onun aleyhinde karalama faaliyetlerinde bulunma çabası ki, bunu yaptığında kendi aleyhinde oluşanların tesiri kalmamış olsun.

4.  Başkalarını kıyaslamak suretiyle kendi gururunu, nefsim, faziletini, konumunu ispat etme niyeti. "Filan adamın konuşması zayıf, bilgi ve anlayışı çok kıttır" demekle muhataplarına, kendisinde aksinin olduğunu gıybet yoluyla anlatmaya çalışması.

5.   İnsanlar tarafından sevilen, sayılan, görüş ve düşüncelerine itibar edilen birisini haset, kin ve kıskançlığından dolayı gözden düşürmek için aleyhinde atıp tutmayı çıkar yol kabul etmek.

6.  Şakalaşmak, oynamak, eğlenmek, güldürmek gibi amaçlarla, başkalarının ayıplarını zikretmek ve taklitlerini yapmak.

7.  Kişinin bazen hazır bulunduğu, bazen de gaib olduğu zamanda onu, tahkir etmek ve küçük düşürmek için alay etmek ve dalga geçmek.

8.  Kişinin, yaptığı bir çirkinliği hafifletmek amacıyla başkasını da kendisine nis­pet etmesi. "Falanca da yanımdaydı" demesi gibi.

Gıybeti dinleme yasağı:

"Kulak, göz ve gönül, bunların hepsi sorumludur" (17/36) uyarısı gereği "Müminler, boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler." (23/3)

Mü'minler, bizzat kendileri haramlardan uzak durma titizliğini gösterirlerken,

 

aynı zaman da açıkça haram işlenen, haklara tecavüz edilen, masum şahsiyetlerin karalandığı mekanlarda da sessiz kalmanın haram olduğunu bilirler, tavır koyarlar ve müdahale ederler/etmek zorundadırlar. Çünkü onların bu şahsiyetli ve etken tavırlarını daima dipdiri tutan ayetler vardır, Peygamber (sav) sözleri ve uygula­maları vardır.

"Kim din kardeşinin ırz ve namusunu, onu gıybet edene karşı savunursa, Allah'­ta kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur." (Hd)

itban ibni Malik (ra): "Bizim evde Rasulüllah (sav) kalkıp namaz kıldırdı (Namazdan sonra otururken) cemaatten biri:

-Malik İbni Duhşum nerede? dedi. Bir başkası:

-O Allah ve rasulünü sevmeyen bir münafıktır, dedi. Bunun üzerine Rasulüllah (sav)_:

-Öyle deme! Görmüyor musun o, Allah’ın rızasını dileyerek La ilahe illallah diyor. Rızasını umarak La ilahe illallah diyen bir kimseyi Allah, cehenneme haram kılmıştır, buyurdu.

Gıybeti dinleme ve müdahale etmemenin haramlığıyla ilgili dergi yapraklarında zikredilemeyecek kadar daha bir sürü nasslar bulunmaktadır. Bunlardan anlaşılan şu ki, Müslümanın ırzı, namusu, haysiyet ve şerefi mukaddes olduğu gibi, bunların korunması, savunulması da özellikle ahirette ki sonucu itibariyle bütün Müslümanlara düşen çok önemli bir vecibedir. Müslüman, bir başkasını çekiştiremeyeceği gibi, yanında böyle bir işin yapılmasına da asla izin vermeyecek, herkes birbirinin ırz ve namusunu onun bulunmadığı yerlerde koruyacaktır. Bunun öne­mini şu hadis ne kadar güzel özetlemiştin

"Kim bir mümini bir münafığa (gıybetçiye) karşı himaye ederse, Allah da onun için, kıyamet günü, etini cehennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir. Kim de Müslümana kötülenmesini dileyerek bir iftira atarsa, Allah onu, kıyamet günü, cehennem köprülerinden birinin üstünde, söylediğinin (günahından paklanıp) çıkıncaya kadar hapseder."

Genel manada, gıybetin bu kadar ağır kötülenmesi ve sakındırılması, kardeşlik ve ümmet anlayışının, dolayısıyla İslam toplumunun zedelenmesine ve yıkılmasına en temel etken olacağındandır. En başta ferdi hukukun ihlali olduğundan, affedilmesi de gıybeti edilen kişinin affetmesine bağlı olduğundan telafisi çok zor olmasındandır.

İcabında gıybete giren ufacık bir kelamla bir millet, bir cemaat, bir ailenin men­supları toptan rencide edildiği için öbür dünyaya büyük bir veballe gidilmektedir.

işte bu korkunç hal" hasetin, bütün salih amelleri, odunun ateşi yiyip bitirdiği gibi yeyip bitireceği" şeklinde ifade edilmiştir. Bir hayat boyu binbir zahmetle bedeni ve mali olarak yapılan ibadetler ve nice fedakarlıklar sadece hesapsız bir çift kelamla heba olup gidebilecektir.

Bu sebeple kalplerimize, sözlerimize, bakışlarımızla, tavır koyuşlarımıza dikkat etmek zorundayız ve her an "kardeşimizin ölüsünün etini yemekten" nefret etmeliyiz. Ahiret ve hesabı da asla      


Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ