ELMA DERSEM ÇIK, ARMUT DERSEM ÇIKMA YADA SEMBOLİK DİL - rahle.org

ELMA DERSEM ÇIK, ARMUT DERSEM ÇIKMA YADA SEMBOLİK DİL - rahle.org

ELMA DERSEM ÇIK, ARMUT DERSEM ÇIKMA YADA SEMBOLİK DİL


Facebookta Paylaş
Tweetle



Hakan Erdem

İyi hatırlarım; küçükken arkadaşlarımızla saklambaç oynardık ve birimiz diğerini ararken araya başka bir arkadaş girer, saklanmakta olana şöyle bir mesaj gön­derirdi, yakalanmaması için; elma dersem çık, armut dersem çıkma. Elma sözcüğü çıkmayı, armut sözcüğü çıkmamayı çağrıştırırdı. Yani çık demek için elma, çıkma demek için de armut sözcüğü bir tür şifre olarak kullanılırdı.

Esasında bu tür şifrelerde iki şey hedeflenilebilir.

1-   Yalnızca muhatabın anlayacağı şifreli bir dille konuşarak, aradaki iletişimi sağlamak.

2-   Nispeten daha uzun bir manayı, olayı, yada düşünceyi kısa ve hızlı olarak ifade edip, çağrışım sağlamak ve eyleme yöneltmek.

İkincisinin dini literatürdeki adı "Cevami-ul Kelim" dir. Yanı bir çok manayı, az sözle ifade etme durumu.

-De ki: "Eğer Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsaydı, herhalde Rabbimin kelimâtı tükenmeden deniz tükenirdi; bir o kadarını getirsek bile."

Allah Teala kulları için sözlerini Kur’an-ı Kerim’in ayetleri ile sınırlamış. Aslında bütün söyleyeceğini orada adeta özetlemiştir.

Kendisi için doksan dokuz isim seçmiş, efalini bu isimlerde sembolleştirmiştir. Esami Hüsnasını hatırladığımızda her bir isim bize Allah’ın kudretini, azametini, fiil­lerini anlamamızı sağlamaya yardım eder.

Gül deyince Peygamberimizin (sav)'in akla gelmesi de sembolize etmeye örnek olarak gösterilebilir.

Gelmek istediğimiz nokta şudur: Hayatımızda sık sık hatırlamamız gereken bir takım hususlar vardır. Bunlar ne kadar sık hatırlanırsa o kadar çok faydalar celbed­en Ancak insanoğlu tabiatında var olan unutma özelliği sebebi ile sıklıkla bunları unutur. Ya da hatırlamak istemez. Ölüm, dünya hayatının geçici oluşu, üstünlüğün ancak takva ile olduğu, rızkın yalnızca Allah’tan olduğu gibi.

 

Biz bu ve benzeri önemli hususları, mesela ölümü ne kadar sıklıkla hatırlarsak yaşayışımıza o denli çeki düzen verir, geçmişi ve anı muhasebe eder, yenilenmeyi, daha enerjik hale getirmeyi sağlamış oluruz. İşte bu hatırlatmayı bize sağlaması için bir takım şifre kelimelerimiz yada anlık düşüncelerimiz olsun; biz buradan derinliklere dalalım. Bu hal bizi daha da zinde ve hassas kılsın.

Allah Teala insan oğlunun unutkanlığına atıfla "Hatırlat, çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir." buyurmaktadır.

Kur'an-ı Kerim’ de bizleri çok sayıda tefekküre yönelten ayetler vardır. Sık sık kainata, nefsimize, olaylara bakıp ibret almamız, Allah’ın kudretini, azametini, hatırlayıp anlam derinliklerine dalmamız, kainattaki güzellikleri, olayları görüp oralardan bir yerlere varmamız istenir. Dağları, denizleri, gökleri gördüğümüzde -Allah'ın kudretine, ağaçları gördüğümüzde yeşermesi, solması, yapraklarını dökmesi- faniliğimizi hatırlamamız gibi.

Sıkça hatırlamamız gereken konulardan birisi "ölüm gerçeği" dir. Ölümü sık hatırlamak aslında dünyaya dalıp ahireti unutma hastalığına en güzel ilaçlardan birisidir.

Peygamber efendimiz (sav) bir defasında eline iki taş alır. Birisini ileriye doğru atar. Sonra diğer taşı daha uzağa fırlatır. Ve ilk taşı attığında; bu insanın eceli, daha uzağa fırlattığı ikinci taş içinse bu da insanın emelidir der. Yani insanın emelleri arzulan, ihtirasları ecelini geçmiştir. İnsanoğlu kısacık ömrüne sığdıramayacağı yığınla hayaller kurar, dünyalık edinmek ister. Aslında ecelinin buna izin ver­meyeceğinden haberi bile yoktur, işte bu duyguya "tulu emel" denilir.

Tulu emel bir hastalıktır. İnsanı mühim olanla meşgul etmek varken malayaniye daldıran, titizlikle üzerinde durulması gereken hususlardan, dikkatini başka maceralara sürükleyen bir hastalık.

Ölümü hatırlamaksa, dünyanın zevki sefasına dalmayı engelleyen, şehvete, hırsı ihtirasa, kibre karşı en etkili ilaçtır.

Tulu emel bir hastalıktır insanı çığırından çıkaran, sınırları aştıran, aklı selimin yapamayacağı şeyleri ona yaptıran. Kısaca onu günaha sevk eden, ona hesabı,

 

kitabı, kıyameti, ahireti unutturan. Ölümü hatırlamaksa bütün bunların önüne set koyan her gün yepyeni bir aşkla heyecanla Allah'a daha da yaklaştığımızı hisset­tiren, daha çok salih amele, daha çok sabra ve mücadeleye yönlendiren sıcak yüzlü sevecen bir olgu. Yok oluşu değil "Sevgiliye kavuşma anı" nı sembolize eden bir olgu.

Aslında ölümü, kıyameti, ahireti hesabı, kitabı, ara sıra hatırlarız. Ancak sıkça aklımıza getirmediğimiz için malayaniye dalarız. Zaman zaman özel bir durumla karşılaştığımızda kendimize gelir ve geriye baktığımızda yanlış yaptığımızı, dünya- ahiret dengesini kaçırdığımızı fark ederiz.

"Denizde başınıza bir musibet geldiğinde ondan başka bütün yalvardıklarına kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında, yine eski halinize dönersiniz. Zaten insanoğlu nankördür." 17/67.

Fırtınalı deniz fıtratın üstünde oluşan bütün kirleri bir anda temizler, artık her şeyi daha iyi değerlendirme fırsatına kavuşturur.

Bir hastanenin acil kapısından içeri giren ağır yaralıları, ya da henüz yeni ölmüş insanları ve etrafında ağlaşanları gördüğümüzde dünyaya içindekilere bakışımız nasıl olur? Ya da mezarlığa gidip ehli kubura selam verdikten sonra oturup biraz tefekkür ettiğimizde aklımıza neler gelir?

Ölümü sıkça hatırlayan, yaşadığı günü son günüymüş gibi algılayan, gündüzünü nasıl idrak eder? Boş şeylerle uğraşması mümkün müdür?

Rivayet edildiğine göre Hz. Ömer (r.a) kendisine bir adam tutar. Her gün ken­disine gelip ‘ya Ömer ölüm var, bir gün öleceksin' diye hatırlatması için ona ücret verir. Bu böyle devam eder. Ta ki saçına ak düştüğünde adamı yanına çağırır ve artık kendisine gerek kalmadığını başına düşen ak saçın bu işi gördüğünü söyler ve onu geri yollar.

Yazımızın başından beri söylemek istediğimiz işte bu. Bir şeyi sembolize ede­lim. O bize ölümü hatırlatsın sürekli. Bu sembol denizdeki fırtana, hastane girişindeki yaralıların halleri, mezarlıktaki tefekkür anı, çok sevdiğimiz bir insanın ölüm anı yada kafamıza düşen ak saç olsun. Bu sembollerden biri aklımıza sık sık gelsin bize ölümü hatırlatsın. Uyumak üzere yatağımıza vardığımızda uyku, ya da gece. Sabaha çıkabilir miyiz acaba, sabaha çıktığımızda akşama kadar ömrümüz var mı acaba sorusu?

Bütün bunlar bizim sık sık ölümü hatırlamamızı sağlasın. Dünyanın geçiciliğini,

 

ahiretin sonsuzluğunu, ahiret nimetlerini hatırlatsın bizlere tâki "nerede olursak olalım gelip bizi yakalayacak "olan ölüm bir kabus olmaktan çıkıp, sevgiliye kavuşma anı" haline gelsin. Bin sene yaşamayı ya da hiç ölmemeyi arzu edenlerin aksine yarın ölecekmiş gibi hazırlıklı olalım kavuşma anına.

Ben; fırtına, ağır yaralı hasta, kabirde tefekkür anı, başımızdaki ak saç, uyku, gece ya da sabah bu sembollerden biriyle ölümü daha sık hatırlamamızı tavsiye ediyorum, isterseniz siz bu sözcüklerin, sembollerin yerine başka şifreler, sem­boller koyun o size sürekli ölümü hatırlatsın. Yada siz; ölümü hatırlamak yerine sizce daha önemli bir konuyu hatırlayın. Dünya hayatının geçiciliği, üstünlüğün ancak takva ile olduğu, rızkın yalnızca Allah'tan olduğu, hesabı, kitabı, ahiret v.s....

Ama sık sık hatırlayın "Çünkü hatırlatmak müminlere fayda verir." Zariyat 56    

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ