HADİS: Tarih Boyunca Hadis Tartışmaları - rahle.org

HADİS: Tarih Boyunca Hadis Tartışmaları - rahle.org

HADİS: Tarih Boyunca Hadis Tartışmaları


Facebookta Paylaş
Tweetle

İ.Yılmaz

 

Tarih boyunca hadis etrafında çeşitli tartışmalar olmuştur. Bu tartışmaların üzerinde cereyan ettiği konuların bir kısmı geçmişin tozlu raflarında kalırken önemli bir kısmı klasik tartışma konuları olarak her devirde farklı düzeyde de olsa konumunu sürdürmüştür. Zamanla yeni tartışma konuları dahi ortaya çıkmıştır. Aşağıda hadis üzerinde tartışılan meselelere dair özet mahiyetinde bir sunum yer almaktadır.

1.

Hz. Peygamberin (sav) sağ olduğu zamanı da içine alan ve sahabe kuşağını meşgul eden temel tartışma konusu hadislerin yazımı konusudur. Hz. Peygamber (sav) ilk zamanlar kendi sözlerinin yazılmasını yasaklamıştır. Ancak daha sonraları yazı bilenlerin artması ve bazı yetenekli sahabelerin yazma arzularını görünce buna müsaade etmiştir. Birinci hicrî yüzyıl boyunca, hatta ikinci yüzyılın bir kısmında hadislerin yazılması konusu çok ciddi tartışmalara yol açmıştır. Tabiunun ileri gelen bazı simaları hafızayı zayıflatacağı endişesiyle yazıma karşı çıkmıştır.

2.

Hicrî ikinci asırda yoğun olarak tartışılan konuların başında hadislerin hücciyeti (delil olması) konusu gelmektedir. Farklı fıkıh çevrelerinin kendi gelenekleri içerisinde nakledilen hadislerle içtihadlarını temellendirmeleri bu çevreler arasında hücciyet tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Bilhassa Irak, Suriye ve Hicaz muhiti arasında yoğun fikrî münakaşalar ortaya çıkmıştır. Hatta İmam Malik bu kabil ihtilaflarda müracaat kitabı olması düşüncesiyle el-Muvatta adlı eserini hazırlamıştır.

Asırlar boyu devam edecek olan hadislerin delil olması veya ahad haberlerle amel konusunda polemik eserler yazılmıştır. İmam Şeybanî’nin el-Hucce ala ehli’l-Medine adlı eseri Irak bölgesindeki Hanefî anlayışın Hicaz bölgesindeki hadisçi anlayışa eleştirilerini içermektedir. Aynı şekilde İmam Şafiî’nin kaleme aldığı er-Risale adlı eseri başta olmak üzere, İhtilafu’l-hadis, Cimau’l-ilm ve el-Umm’ün son bölümleri onun Irak ve Hicaz bölgesindeki kimi anlayışlara yönelttiği tenkitleri kapsar.

3.

İkinci asırda çıkan tartışma konuları arasında hadislerin bilgi değerine ilişkin tartışmalar da gelmektedir. Bilhassa hadis ve fıkıh çevreleri ile kelam çevreleri arasındaki tartışmalar çok ileri boyutlara ulaşmıştır. Mutezilî düşünürlerin rivayetlere içerik açısından ve mantıkî olarak yönelttikleri tenkitlere hadisçiler çok ağır karşılıklar vermişlerdir. Hatta zaman zaman bu tartışmalarda rey yönü ağır basan Iraklı fakihlerle hadisçi çevreler karşı karşıya gelmişlerdir. Bu durum kimi ilim adamlarının bilimsel yeterliliklerini problem haline getirmiştir. Başta Ebu Hanife olmak üzere, onun talebeleri ve talebelerinin talebeleri ağır hücumlara muhatap olmuşlardır.

4.

İlk iki asırda ortaya çıkan tartışma konularından birisi de hadislerin nasıl anlaşılacağı ve sünnetin ne olduğu konusudur.

Genelde İmam Şafii’ye kadar hadisle sünnet farklı anlaşılırken, İmam Şafii ile beraber hadisler (eşittir) sünnet olarak anlaşılmaya başlanmıştır. Bugün bile tazeliğinden bir şey kaybetmeyen bu konu, ilk yüzyılların en hararetli tartışma konusu olmuştur. İkinci asırdan günümüze intikal eden eserlerin ağırlıkla ele aldıkları konuların başında sünnetin ne olduğu konusu gelmektedir.

5.

Zamanla sıfatlar konusunu işleyen haberlerin mahiyeti ve anlaşılması, hadislerin yorumu, zayıf hadislerle amel konusu gibi temalar temel tartışma konuları olarak hadis tarihindeki yerini almıştır. Bilhassa hadislerin anlaşılması ve yorumlanması konusundaki farklı tutumların bir sonucu olarak muhtelif düşünce akımları oluşmuştur. Usul-ü Fıkıh gelenekleri çerçevesinde yöntemlerini belirleyen çevreler, fıkhî hadislerin değerlendirilmesine tahsis ettikleri eserlerde ve hadis şerhi çalışmalarında bu yöntemleri uygulama cihetine gitmişlerdir.

Mesela hicrî üçüncü asrın başlarında vefat eden Ebu Cafer et-Tahavî, Şerhu Maani’l Asar adlı eserinde Hanefilerin, beşinci asırda vefat eden Beyhakî, Sünen-i Kebir adlı eserinde Şafiîlerin yaklaşımını ortaya koymuşlardır. Abdulgani el-Makdisi, Şerhu’l-Muğni adlı eserindeki yaklaşımı ile Hanbelilerin, el-Muhalla bi’l-Asar’daki değerlendirmeleri ile İbn Hazm Zahirîlerin yaklaşımını örneklendirmiştir. Ayrıca Hattabî, Kadı İyaz, Nevevî, İbn Hacer ve Bedreddin Aynî gibi hadis şarihleri hadislerin yorumlanmasındaki müşterek ve farklı tavrın örneklerini vermişlerdir. 

 6.  

Hadis tarihinin en çok dikkat çeken tartışmaları arasında Endülüs bölgesinde hicrî beşinci asırda cereyan eden Malikî – Zahirî tartışmaları; hicrî sekizinci asırda Suriye – Mısır bölgesinde başını İbn Teymiyye ve İbnu’l-kayyım el-Cevziyye’nin çektiği Hanbelî, Şafii, Hanefi ve diğer fırkalar arasındaki tartışmaları anmak gerekir. Bilhassa talak, Hz Peygamber’in kabrini ziyaret gibi konular başat tartışma konuları olmuştur.

Ancak, etkileri modern zamanlara kadar süren hadis tartışmalarının önemli bir aşaması hicrî 12. asırda Hind bölgesinde Şah Veliyullah ed-Dehlevî’nin şahsında somutlaşmıştır. Bu anlayış Yemen bölgesinde Şevkanî ile gelişmiş, yine Hind bölgesinde Kannuci ile temsil edilmiş ve nihayet modern dönemlerin yeni hadis fenomeni olarak ortaya çıkmıştır.

7.

On dokuzuncu asırda Hind bölgesinde Seyyid Ahmed Han (Aligarh Üniversitesinin kurucusu), Çerağ Ali ve benzeri simalarla hadislerin sübut ve bilgi değerinin bütünüyle reddedilmesi gibi yeni bir tartışma süreci başlamıştır. Kendilerine Ehl-i Kur’an adı veren bu zümre hadislerin tamamını red edilmesi gerektiği fikrini dillendirmiştir.

Hind yarımadasındaki bu tartışmalar Mısır’a intikal etmiş, orada farklı bir mahiyet kazanmıştır. Bilhassa Afganî ve Muhammed Abduh’la Kur’an merkezli yeni-dünya görüşü, hadisler konusunda çekimser bir tavır takınmıştır. Tevfik Sıdkî isimli tıp doktorunun “İslam Kur’an’dan ibarettir” başlıklı yazısı Mısır'da hararetli tartışmalara yol açmıştır. Tevfik Sıdkî konuyla ilgili olarak “Sadece Allah’ın kitabı ile yetinmeliyiz. Diğer bir tabirle Kitap ve kıyas bize yeterlidir. Sünnete gelince Kur’an’a yeni bir şey ilave etmiş ise onu ister alır, isterse bırakırız.” der.

8.

Abduh’un talebesi Reşit Rıza’nın yazılarıyla Hadis ve Sünnet’i reddeden tutumda biraz yumuşama olmuştur. Ancak Mahmud Ebu Reyye, Ahmed Emin ve benzeri simaların hadisler konusundaki menfi tutumu hadis tartışmalarını hep diri tutmuştur. Mısır merkezli tartışmalar dalga dalga diğer Müslüman toplumlarda da kendini hissettirmiştir. Tartışılan konular arasında Sünnetin delil oluşu, hadislerin anlaşılması, kadınlarla ilgili hadisler, bilim ve aklî gerçeklikler karşısında hadis, fiten hadisleri, zühdle ilgili hadislerin değeri, hadis kitaplarının bilgi değeri ve benzeri konular yer almaktadır.

9.

Hadis tarihinin erken dönem tartışma konularını modern zamanlarda gündeme taşıyan bir diğer polemik Selefi hadis çevreleriyle Hanefi hadis çevreleri arasındaki tartışmadır. Bunun en çarpıcı örnekleri arasında Zafer Ahmed et–Tahanevi’nin İ’lau’s-sünen adlı eserini anmak gerekir.

10.

Geçtiğimiz asırda oryantalist çevrelerin hadisle ilgili ileri sürdükleri iddialar da İslam dünyasında yeni tartışmaları beraberinde getirmiştir.

Örneğin; D.S.Margoriouth (1858-1940), Eaerly Development of İslâm (İslâm’ın İlk Devirlerindeki Gelişimi) adlı eserinde, Hz. Peygamber’in Kur’an’ın dışında geriye hiçbir sünnet ya da hadis bırakmadığını; Hz. Muhammed’den sonra ilk İslâm toplumunun uyguladığı sünnetin Hz. Peygamber’in sünneti olmayıp Kur’an vasıtasıyla tâdile uğrayan İslâm öncesi Arap örfü olduğunu; sonraki nesillerin bu örfe otorite ve normatiflik sağlamak amacıyla “Hz. Peygamber’in sünneti” kavramını geliştirip hadis mekanizmasını uydurduklarını, dolayısıyla hukukun ikinci kaynağının Peygamberle bir araya gelmiş otorite şahısların onay ve adeti olduğunu belirtmektedir. Bu görüş daha birçok oryantalist tarafından da benimsenmiş ve İslam dünyasında çeşitli yankılar oluşturmuştur.

11.

XIX. yüzyılın ortalarından itibaren, Batılı araştırmacıların öncülük ettiği, daha sonra bazı Müslümanların da kısmen sürdürdüğü tenkit faaliyetleri sebebiyle, İslâm dininin Kur’ân-ı Kerîm’den sonra ikinci kaynağı olan sünnet, yeni bir seviyede tartışılmaya başlanmıştır.

İslâm dünyasında kültürel anlamda Batı ile karşılaşmadan önce, toplumda görülen dinden uzaklaşmalara karşı tek çarenin, Kur’ân ve Sahîh Sünnete dönmek olduğu düşüncesi yaygın bir şekilde kabul görmekteydi. Bu karşılaşma sonrası ise İslâm âleminin farklı bölgelerinde, problemlerin aşılamaz hale gelmesinin, temel kaynakların tarih boyunca yanlış anlaşılmasının sonucu olduğu gündeme getirilerek, Kur’ân ve sünnetin yeni durumlara cevap verecek şekilde yeniden yorumlanması düşüncesi, gittikçe sistemleşen bir şekilde savunulmaya başlandı.

12.

Sonuç olarak, özellikle gerekli fikrî birikimi bulunmayan Müslümanların âşina olmadıkları görüşlerle yüz yüze gelmelerinin, toplumun dinî düşüncesinde menfî tesirleri olmuştur. Bu çerçevede konunun hadis ilmi açısından yeniden ele alınmasını ve Müslümanların hadise (sünnete) olan bağlarının yeniden kuvvetlendirilmesi ve canlandırılması gerekli görülmektedir.

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ