Atalar Dini - rahle.org

Atalar Dini - rahle.org

Atalar Dini


Facebookta Paylaş
Tweetle

Ümit ŞAHİN 

 

Onlara (müşriklere): ‘Allah'ın indirdiğine uyun!’ denildiği zaman onlar: ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız!’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?”¹

Tevhid Dini: Allah’ı Rab olarak kabul ederek, söylem ve eylemlerimizi şekillendiren; iyi, kötü, doğru, yanlış tariflerinin vahy ile belirlendiği;  Davet, Adalet ve Hikmet temelli;  iman, ihsan, takva ve amel’in iç içe bir bütünlük oluşturduğu dindir. Geleneklerin değil Vahyin kılavuzluğunda bir dünya görüşünü ancak Allah’ın gönderdiği tevhid dini sağlar. İslamî anlayış yaşam şeklini Vahy’den ve Vahiy merkezli öğretilerle birer örnek olan Peygamberlerin Sünnetinden alır. 

Cehalet Dini Olan Cahiliye: Yaşam şeklini belirleme ölçülerini insanlardan veya insanların ortaya koyduğu hükümlerden alan; bu doğrultuda bir dünya görüşü ortaya koyan; Allah’ın irade ve hidayetinden uzak İslam’la net bağlantı kurulamayan çağların ortak adıdır.² Cahiliye bir bilinçlilik halidir. Bu yüzden müşrik toplumun en önde giden kâfirine Ebu Cehil (Cehaletin Babası) denilmiştir.

Cahiliye anlayışı hevânın bir ürünüdür. Bilgisini, kültürünü ve bakış açısını yaşayan veya ölmüş olan atalarından alır. Cahili kültür, vahiy kültürünü kendi kültürleriyle harmanlayan ve zamanla hevâlarına uyarak vahiyden sapanların tahrifatlarıyla oluşmuştur.³

 Atalar Dini: Doğruyu aramak için çaba sarf etmeyen; babaları puta taparsa onların da bunu sürdürdüğü; aklını kullanmayıp geçmişte nasıl geldiyse öyle gitmesi için çabalayan cahili dünya görüşüdür. Temel felsefelerini Putçuluk, Ruhçuluk, Taklitçilik, Tahrifçilik, İnatçılık ve Bilgisizlik oluşturur. “Bu kadar insan bilmiyor da sen mi biliyorsun? Bunca insan yanlış yolda da, sen mi doğru yoldasın? Yani bu kadar insan aldatıldığının farkında değil de, bunu bir sen mi fark ettin? Daha senin yaşın kaç? Biz bu yaşa kadar atalarımızdan buna benzer bir şey duymadık, böyle bir şey görmedik!”⁴ … cümleleri atalar dininin tanımı ve mahiyetini her yönüyle göstermektedir.

Gelenekler toplumların mirasıdır. Bu yönüyle her tür gelenek atalar dini kapsamına girmemektedir. Ayrım noktasını Kur’an ve Sünnet ile örtüşmeyen örf, adet, gelenek ve görenekler olarak sınırlandırmamız gerekmektedir.

Gelenekler sosyal hayatın düzenli akışını sağlayan toplumsal pratikler olarak fonksiyon gördüğü gibi bir diğer yönüyle de olumlu anlamdaki değişmelere engel teşkil etmektedir. Genellikle değişimin karşısında geleneklere bağlanmanın getirdiği durgunluğun bir çekici rahatlığı söz konusudur. Geleneğin bireyin bütün davranışlarında belirleyici olması, iradesinin bütünüyle sınırlandırılmasına ve yönlendirilmesine sebep olmaktadır. Bu bakımdan peygamberlerin karşılaştığı önemli engellerin başında Ataların dinine uyma söz konusu olmuştur.⁵

İnsanların kendilerini Atalarının dinine uymak zorunda hissetmesinin temelinde korku ve çaresizlik bulunmaktadır. Kişi, dinsel veya mezhepsel tercih noktasında atalarından ayrıldığı takdirde, onların kendisini dışlamalarından, ekonomik yönden bir takım yaptırımlar uygulamalarından, hatta biraz daha ileri giderek düşman ilan etmelerinden korkarak çaresizlik hissine kapılabilir. Ailesi alevi olan bir çocuğun namaz kılması, oruç tutması, Sünni bir kızla evlenmek istemesi bile toplumumuzda düşmanca karşılanmaktadır.

Eski Caferi anlayışında, bir kişi Sünni’yle evlenirse kendi sülalesinin 70 göbekten hepsinin cehennemde yanacağına inanırlardı.⁶ Yine atalarından Sünni düşünce yapısı ile şekillenen bireyler de, Hanefi olan Şafi mezhebine uyamaz; Şafi, Maliki’yi taklit edemez gibi sert duruşlar mevcuttur. Üzerine basarak ‘benim yolum Peygamberin yoludur’ diyen mezhep imamlarına uymakta dahi bunca sert durmanın temeli Ataların haklı olduğu onların yanlış yapmayacakları düşüncesidir. İslam özü itibariyle tevhidi kültürü içselleştirerek bu temel üzerine bir medeniyet, toplum ve umman inşa etmek ister.

İslam'la kültür arasında kurulacak bağın, ‘kültürel İslam’ şeklinde değil ‘İslami kültür’ şeklinde olması esastır.⁷

Atalar Dininin Geçmişten Günümüze Değişmeyen Tasavvuru

Putçuluk: Atalar dininde devlet büyükleri,  ünlü savaşçılar, din adamları, yazarlar ve âlimler gibi bilgelik vasfı olan atalar saygı duyulan kişiler olmakla birlikte toplumun karşılaştıkları güçlükleri ve problemleri çözmeleri sebebiyle kendilerine tapınılan ruhlar özelliği kazanmışlardır. Atalarının unutulmaması için onların heykellerini yapmışlar ve zamanla yaptıkları heykellere tapınmaya, onlara saygı göstermeye önlerinde eğilmeye, dua etmeye ve kurban kesmeye başlamışlardır.

Hurafelerin temelinde “korku, çaresizlik ve çağrışım” gibi psikolojik nedenler bulunmaktadır. Bilhassa korku, endişe ve çaresizlik, insanoğlunu bazı nesnelere sığınmaya, bazı nesnelere de kutsiyet atfetmeye sevk etmiştir.⁸

İbn Kalbi, “Putlar Kitabı” isimli eserinde, Kâbe’ye olan saygısını göstermek isteyen insanların yanına aldıkları taşlara Kâbe gibi muamele etmeleriyle putçuluğu içselleştirdiklerini belirtir.⁹

Atalar Dini perspektifi de çok sevip saygı duyduğu büyüklerine olan bağlılığını toplumsallaştırmak istemeleriyle ortaya çıkmıştır. Çünkü kendisi gibi gelecek kuşaklarda onun üstün atalarından istifade etmelidirler.

Günümüzün putçu zihniyeti atalarından geri kalmamış ve daha yaşarken futbolcuları, şarkıcıları, mankenleri, sinema oyuncularını putlaştırmış ve yaşam şekillerini onlara benzetmenin yolunu tutmuşlardır. Hayatlarını şekillendiren doğrularını, giyim tarzlarını, yemek alışkanlıklarını, oturuş ve yürüyüşlerini onlara benzetmek için tüm çaba ve gayretlerini ortaya koymuşlardır.

Putçu anlayış, beden ölse de ruhların dünyada yaşadığına inanır. Dünyayla ilişkisini sürdüren ruhun, yaşadığı dönemden daha fazla bir fayda sağlayabildiğini düşünür. Bu zihni yapıyla türbelere giden insanlar, o zata kendi sıkıntılarını giderebilmesi için kurban keser, adak adar, dua eder ve şefaatini bekler.

Türkler Şaman Dini vecibelerinde atalarının gönüllerini hoş tutmak, anılarını tazelemek için kurban keser, adak sunar atalarının figür ve maskelerini yapar, bayram ve ayinler düzenlerdi. Dinsel ve toplumsal buyrukların, gelenek ve göreneklerin koruyucuları olarak kabul edilen atalar, bunların yerine getirilmesi sonucunda sevinir, aksi takdirde öfkelenirler diye düşünürlerdi.¹⁰

Taoizm’de bazı dağlar, mağaralar kutsal sayılmış büyük tapınaklar özel bir anlam taşımıştır. Buralarda kutsal varlıkların ve ataların ruhlarının yaşadığına inanılmıştır.¹¹

Ruhçuluk: Ataların Ruhlarına tapma esasına dayanan Animizm, insan değer yargısı açısından gizemciliği ön plana alan bir şirk anlayışıdır. İnsanoğlu Ruh hakkında az bir

bilgiye sahip olmasına rağmen tarih boyunca bu konu hakkında birçok soruya yanıt aramıştır. Kendi aklınca cevabını bulduğu sonuçlarda onu hep şirk’e sürüklemiştir. Allah’a dua edeceğine kutsal saydığı insanların ruhlarına dua etmiş¹², onlardan medet beklemiş, adak sunmuştur. Adak sunmanın arka planında ecdada ve atalara karşı prestij (şefaatten kontenjan) sağlama düşüncesi¹³ taşımıştır. 

Türkler, Batılıların Şamanizm dediği Kam Dini inancına mensuptu. Kamlık ata ruhları esaslı bir dindir. Bu özel inanca göre Ataların ruhu bize özel bir güç verir.¹⁴ Altay inanışlarına göre ölen ataların ruhları şamana yoldaş olur ve ona kuvvet kazandırır. Bu ruhlar koruyucu nitelikler taşır.¹⁵ Bu nedenle onların yatırlarının ve mezarlarının hep ayrı bir yeri olmuştur hayatımızda! Türkiye’nin dört bir yanındaki türbeler atalar dininin en bariz kanıtıdır. Halkın gözünde inanılması gereken, dileklerinde onlara cevap verecek olan, şüphe edilmemesi gereken, ona yapılan en ufak bir yanlışta “çarpılırsın!” düşünce metaforunun devreye girdiği bir duruma sahiptir. Atalar dini Cahiliye Mekke’sinde¹⁶ ne idiyse günümüz Türkiye’sinde de odur. Bu da atalar dininin hayatımızın ne kadar içinde olduğunun bir göstergesidir.

Tasavvufi düşünce tarzında yaşayanların duaları ölenlerin dualarından daha değersiz kabul edilir.¹⁷ Bu da onların öncelikli duada bulunma araçlarını ölü ruhlarına yöneltmelerine neden olur. “Yetiş ya filanca hazretleri!!!” sözüyle onlar anlayış olarak onun her tür sıkıntı ve zorlukta yetişebileceğine inanır. Anadolu’da bir takım tarikatların yaygın olmasının en önemli nedenlerinin başında Türklerin atalarından kalma olağanüstüye olan hayran bakışları vardır.

Taklitçilik: Atalar dininin temel sığınaklarından bir tanesi de körü körüne taklittir. İyi olsun kötü olsun atalarından gelen her anlayış ve yaşayış şeklini taklit ederler. Kur’an’da Allah, atalar dininin taklitçiliğini şu şekilde ifade etmektedir:

Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: ‘Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti.’ derler. De ki: Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”¹⁸

Seyyid Kutub taklitçi anlayışını; kendisine söylenenlerden hiçbir şey anlayamayan, çobanın bağırarak söylediklerini sadece anlam ve içerikten yoksun bir ses dalgalanması, bir gürültü olarak algılayabilen, bayıra salınmış bir hayvanın tablosuna¹⁹ benzetmektedir.

Kur’an taklitçi bir hayvan olan maymunu²⁰ bize örnek gösterir. Düşünce ile hareket etmez, ancak gördüklerini taklit eder. İşte, düşünmeden, gördükleri her hareketi taklit edenler de görünüşte olmasa bile gerçekte maymun huyuna, karakterine girmiş, maymun suretine bürünmüş olurlar.

Cürcânî, Taklit edilenler içinde sadece Hz. Peygamber istisna tutulmuştur. Çünkü ona uymak bizzat delil olduğundan taklit söz konusu değildir. Atalar dini mensupları “Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız” demek suretiyle hayat felsefelerini net bir dille izah ederler.

Tahrifçilik: Taklit her zaman tahrifi beraberinde getirir. Mezhepsel bağlılıklar, Atayı kutsal sayan bağnazlıklar veya slogan merkezli dindarlıklar vahyi kültüre dönüştürür. Yahudiler ve Hıristiyanlar kitaplarını tahrif etmişlerdi. Allah son kitabında, kitap tahrifini ortadan kaldırarak koruma altına aldı. İnsanlar kitaba el süremeyince müteşabihat’a yöneldiler ve tevil etmek-tefsir etmek suretiyle tahrife²¹ başvurdular. Ayrıca Peygamber sözlerini, Âlim veya salihlerin sözlerini ve yazdıkları eserlerini tahrif ettiler. Bu tahriflerini de dinleştirerek Atalar dinine yeni boyutlar kattılar. Peygamberin namazdan sonra dua etmesini ‘salaten tuncina’ okumaya indirgeyip, bunu da yapmayanları ayıpladılar, dinlerinden uzak gördüler. Namaz’da takkeyi, peygamber’in (sav) ismi anılınca başparmaklarını öperek gözlerine sürmeyi atalarından gördükleri gibi taklide devam ettiler. Bir başka söyleyişle, tahrifçiler aynı zaman da bid’atçi ve hurafecidirler.

Dini öğrenmede, haram ve helal koymada, yaşam şekli belirlemede, Kur’an dışındaki kitapları belirleyici kılmak, Allah ve Resulüne muhalif olduğu durumlarda bile emir sahiplerine boyun eğmek²² atalar dini kalıntılarının bizler üzerinde ki etkilerindendir.

İnatçılık: İnsanoğlunun zaafları, atalarından miras aldığı gelenekleri, zaman zaman aklın etkin olmasını, doğru düşünmesini engellemektedir. Vahiy, bu zaafları insana hatırlatmakta, dikkatli olmasını istemektedir. Zaten vahyin en önemli özelliklerinden birisi, insanların yanlış bildiklerini düzeltmesidir. Çünkü Kur’an’ın muhatabı akıldır. Ancak İslam’ı yaşanan hayattan uzaklaştırmak isteyenlerin başvurdukları en kısa yol daima aklı mahkûm etmektir. Muhatap ortadan kalkarsa mesajın da bir anlamı almayacaktır.²³ Atalarına taparcasına bağlı zihinler hak olduğunu bilmelerine rağmen o yolu sürdürmekten kendilerini alıkoyamazlar. Düşünceye ket vurduğunuzda nefsin kötü arzu ve emelleri devreye girer ki, atalara uyan insanların İnatla bu yolu tercih etmeleri onların düşünmek istememelerinden ileri gelir.

İşte Âd (halkı)... Rablerinin ayetlerini tanımazlık ettiler, O'nun Peygamberlerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın emri ardında yürüdüler.”²⁴

Anlık ve çıkarcı düşünenlerin hızlı sonları bu şekilde bitti. Onları ataları gibi davranmaya yönelten etken korkuları ve gelecek kaygılarıydı. Ömür boyu boyunduruk altında kalmayı kabullendiler ama Peygamberlerin yolunu izlemeyi kabullenmediler. Zalim de olsa, zorba da olsa, kâfir de olsa … onlar atalarını bugüne kadar kabullenip yollarını sürdürmüşler, “biz onlardan daha mı iyi biliyoruz” düşüncesi ile zalimin zulmünü kabul ettiler!

Bilgisizlik: Atalar dinine tabi olan cahillere Vahye tabi olmaları veya sapıklıktan geri dönmeleri tavsiye edildiğinde, bilginin atalarından gelmesi gerektiğine inanırlar ve Kur’an’ın ifadesiyle “Eğer doğru sözlüler iseniz bize atalarımızdan kanıt getirin!” derler.²⁵ Veya peygamberler onlara dini tebliğ ettiklerin de: “Şu dediğinizi biz, önceki atalarımızdan duymadık.”²⁶ diyerek karşılık verirler. Aynı olay kendi toplumumuzda da başımıza gelebilecek bir durumdur.

Toplumda mevcut yaşam biçimleri seçeneklerinden hiçbirine iltifat etmeyip muhafazakârlığı (atalar dinini) aşmaya çalışan insanlara, tarih boyunca yerli yersiz bir takım ön sıfatlar takılmıştır. 1979 İran İslam Devrimi ile birlikte Vahabilik, Mezhepsizlik artık ön sıfat olmaktan çıkmıştı. Dünya müstekbirleri emperyalist retoriği ile tek cepheli saldırılara başlamıştı.²⁷

Atalar dini ile mücadele tarih boyunca Peygamberlerin mesleği olmuştur ki, bu mirası sürdürmek tüm takva ehlinin vazifesidir. Bize takılan tüm ön sıfat ve yakıştırmalara rağmen biz Müslümanlardan olmakla emrolunduk ve emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmak kıyamete kadar vazifemizdir.

Dipnotlar:

1. Bakara: 170.

2.  Ramazan ALTINTAŞ, Bütün Yönleriyle Cahiliye, Pınar Yay. İst. 2007.

3. Celalettin VATANDAŞ, Vahiyden Kültüre, Pınar yay. İstanbul,2008

4. Ahmed KALKAN, Ansiklopedik Kur’an Kavramları, Davud Emre Yay. Atalar Dini başlığı, İstanbul:2011

5. Celaleddin ÇELİK, Kur’an’da Toplumsal Değişim,  İnsan yayınları, İstanbul,1996,68

6. Filiz DEMİRCİ, Caferilerin Dini Örf ve Adetleri , Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi:2006

7. http://kurannesli.info/bilgibankasi/yazi.asp?id=1386&ara=atalar dini

8. Abdullah ÇOBANOĞLU, Halk arasında yaşayan hurafeler üzerinde bir alan araştırması, Yüksek Lisans Tezi, Sakarya Üniversitesi: 2006

9. İbn Al Kalbi, Putlar kitabı, Pınar yay. İstanbul:2003

10. Erman ARTUN, Türk Halkbilimi, Kitabevi yay.  İstanbul:2005

11.  http://www.eng.taoism.org.hk

12. İsmail Celalettin YAŞAR, Adıyaman il ve ilçelerinde ki evliya anlatıları, Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep Üniversitesi:2010

13. Hikmet TANYU, Ankara ve Çevresinde Adak ve Adak Yerleri, AÜİF Yayınları, Ankara:1967  

14. Yaşar KALAFAT , ALTAYLAR’DAN ANADOLU’YA Kamizm,

15. Abdülkadir İNAN, Tarihte ve Bugün Şamanizm, TTK Yayınları, Ankara:2000

16. Yaşar ÇELİKKOL, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2003

17. M. Nasuriddin el-Elbani, Tevessül, Guraba yay, İstanbul:1995

18. A'râf: 28

19. Şehit Seyyid KUTUB, Fi zilal’il Kur’an, Bakara Suresi tefsiri

20. Bakara Suresi: 2/ 65-66        

21. Mustafa İSLAMOĞLU, Yahudileşme Temayülü, Denge yay. 12.bsk, İstanbul:2001

22. http://kurannesli.info/bilgibankasi/yazi.asp?id=1035&ara=atalar dini

23. Ahmet AKBULUT, Sahabe Devri Siyasi Hadiselerinin Kelami Problemlere Etkileri, s. 137

24. Hud: 59

25. Duhân: 36 ve Câsiye: 25.

26. Mü’minûn: 24 ve Kasas: 36.

27. http://kurannesli.info/bilgibankasi/yazi.asp?id=1205&ara=atalar dini

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ