İslam Geleneğin Neresinde? - rahle.org

İslam Geleneğin Neresinde? - rahle.org

İslam Geleneğin Neresinde?


Facebookta Paylaş
Tweetle

Ebrar PINAR 

 

Gelenek; masum ve sıcak söyleminin ardında nice tehlikeler barındıran, diken döşeli yol. Vahyin peyderpey nüzulü sırasında iman edecek olandan istenen tevhid kelimesinin olmazsa olmazı “Lâ”, geleneğe sünger çekmenin akideleşmesidir. Cahiliyetin İslam’ın karşısına din adına koyduğu “Atalar Dini” bu durumda “Lâ”nın işaret ettiği gelenektir. Peki, Mekke müşriklerinin Atalar Dini olarak “gelenek” küllenmiş bir ateş midir? Yoksa İslam’a da bir “Atalar Dini” kılıfı giydirilmek mi isteniyor?

Bizim dinimizde ikonlar yoktur. Söz gelimi evlerimizin başköşesinde Hıristiyanların Meryem veya İsa ikonu veya Budistlerin Buda heykeli gibi önünde tazim edilen geleneksel dini ritüellerimiz yoktur. Ancak geleneksel anlayış, bu eksikliği (!) Kur’an-ı Kerim ile gidermek yoluna gitmiş; resim ve heykel konusunda İslam’ın öngördüğü hassasiyete binaen bu misyon Kur’an’a yüklenmiştir. Ayak uzatılmayacak, bel hizasından aşağıda kalmayacak, mümkünse görünür bir duvarda, özel bir kılıf içinde muhafaza edilecek. Ele alınması ayrı bir ritüel… alınır alınmaz öpülüp alna konulacak ve yine bel hizasından alta asla inmeyecek. İçerik mi? O da ne? O ‘Kutsal (!)’ bir kitap. Aldık kabul ettik, ne diyorsa doğrudur. Allah’ın kelamıdır. İman ettik…

Paralarımızı bile Allah orada özel olarak korur düşüncesi ile kitabın arasında muhafaza etmişizdir yıllarca.

 Okumak eylemini Kur’an söz konusu olduğunda her nedense farklı yorumluyor, lafızdan öte manaya inemiyoruz. Kur’an diğer kitaplardan farklı olarak çoğunlukla kalabalık topluluklarda dini ayin edası ile anlamsız ahenkli bir ses olarak yankılanıyor kulaklarımızda. Bir tılsım sanki… O okununca melekler iniyor evlerimize, ölülerimize rahmet, dirilerimize bereket…

Peygamber Efendimiz (sav):

Kardeşlerimi çok özledim…” diyordu bir keresinde. Sahabe “Biz senin kardeşlerin değil miyiz?” diye sorduğunda, “Hayır,” demişti. “benim kardeşlerim benden çok sonra dünyaya gelip görmedikleri halde bana iman edecek olanlardır.”¹

Acaba, peygamberin bu sözünü Kur’an’a da mı uyguluyoruz? Acaba Kur’an canlansa; “Benim kardeşlerim ellerinin altında olduğum halde okumadan bana iman edenlerdir.” der miydi? Bu ne iman Ya Rabbi (!).

Hani Tarih, Nerde Felsefe, Hukuk ve İbadet?

Kur’an ile; tarihten ibret, felsefeden sorgulama ve tefekkür, hukuktan adalet, ibadetten taat anlayışını almadan yapılan ayin, insanda ancak geçici bir haz yaratır, kulakta sadece tınısı kalır. Oysa yapmamız gereken, bizden istenen basit bir okumadır. Bu okumayı farklı kılacak olan sadece okuyan için, okuduğu söylemin eyleme dönüşmesi gerekliliğidir.

Gelenek dediğimiz şey, kolaycılığımızdır esasında. Sorumluluktan kaçışımızdır. Üzerimize serpilmiş ölü toprağıdır. “Ne, neden, niçin, nasıl, nerede?” sorularını zihnimize geldiği anda kapıdan çevirişimiz bu yüzdendir. Bu soruların cevaplarını bilmeksizin iman etmiş olmak, önüne uzatılan boş kâğıdı, üzerine ne yazılacağını bilmeden imzalamaktan çok daha büyük bir borcun altına sokacaktır insanı. Boş kâğıt imzalamak konusundaki hassasiyetimizi, bilmediğimiz, öğrenmeye de gerek görmediğimiz bir dine iman etmek konusunda gösteremiyoruz ne yazık ki…

Ellerinden kitapları alınan ve harf inkılâbı ile bir gecede cahil bırakılan insanların olduğu bir toplumun din adına ellerine tek bırakılan, oradan da günümüze yansıyan, otoriteyi sarsmayacak kısmıdır bugün gelenek dediğimiz şey.

İslam adına gelenek dediğimiz şeyin karşıtı yenilik değildir. Gelenek özünden koparılmış bir dini temsil ediyorsa, karşıtı ancak öze dönüş’tür.

Müslüman bir sosyolog olmanın avantajını kullanarak yaşadığımız çağın sorunu olan ‘geleneksel İslam’ı sorguladığı kitabı; “Anne Baba Biz Suçluyuz” adlı eserde Ali Şeriati, gelenek konusunu son derece akılcı bir biçimde irdelemiş, geleneksel İslam tezini, gerçek İslam doktrini ile çürütmüştür.

Geleneksel İslami düşünce yapısında bir ailede yetişen, akılcılığın ateizme ittiği gençlik ve ailesi arasında bir denge unsuru olarak karşımıza çıkıyor Şeriati: “gençlik sorguladığı ve sorularına akli cevap bulamadığı geleneksel İslami anlayışla ateizme itiliyor.” Mealen bu teori üzerinden hareket eden yazar iki tarafın çıkmazlarını tek tek ele alıyor. Geleneği ve taklidi imanı sorgularken, diğer yandan salt aklın çıkmazlarını gözler önüne seriyor.

Ali Şeriati kitabında üç zümreden bahsediyor:

Gelenekçi, mirasyedilerden oluşan dindar kesim.

Geleneksel dini anlayışı aynen kabullendiklerinden dolayı dine karşıt ve batıcı okumuş, entelektüel kesim.

Her iki kesimin de saldırısına uğrayan ve dini gerçek yapısıyla algılamaya çabalayan kesim.

Birinci kesimin akli çıkmazlarının gençliği tatmin etmediği için ateizme ittiği üzerinden hareket eden yazar, gerçek İslam doktrininin akıldan ayrı düşünülemeyeceği tezini geleneksel anlayıştaki (ibadet ve imani) yanılgıları önce tespit, sonrasında ise delillerle ispat yoluna giderek savunuyor.

“Eşitliğin Simgesi: Hacc” bölümünde şöyle diyor yazar:

Aydın kardeş ve bacım!

Doğrusu seninde alaya alıp dile doladığın hacı (!) gerçekten İbrahim’in haccını yapan hacı mıdır? Her yıl, her insan kuşağının İbrahim’le ahitleşmesi midir? Ne ahdi? Ne yapacak? Bu insanların her yıl, her kuşak, yapmak için söz verdikleri ve İbrahim’in başlattığı hareket ne hareketidir? İlk basamağında tevhidin gerçekleşmesi ve şirkin yok edilmesi hareketidir!

Hacc; insanların eşitliği, ulus ve sınıfların birliğidir.

Tavaf, aşk ve tevhiddir.

Sa’y; eylem ve cihad, öğrenme ve bilince bir dönüş, ideal ve aşk hedefine yönelme hicretidir.

Kan bayramı, kendi İsmail’ini kurban eden her bireyin, her İbrahim! Bireyin tarihin üç boyutlu, (içindeki ve toplumdaki) şeytanına karşı bir zafer bayramıdır.”²

“Kur’an Okunan Kitaptır” bölümünde ise şöyle diyor:

Evet, sen Kur’an diyorsun, ama hangi Kur’an? Cehaletin elinde teberrük edilip kutsanan bir nesne olan Kur’an mı? Cinayetin mızraklarının ucundaki Kur’an mı? Yoksa çeyrek yüzyıldan daha az bir sürede çölün dağınık ve düşman kabilelerini birleştirerek dünyanın egemen güçlerini -Bizans ve Sasani devletlerini- çökerten, insanlığın kaderini ele geçiren, devrimci yapısıyla insanlık tarihinde yepyeni bir medeniyet ve kültür meydana getiren bir kitap olarak mı Kur’an?

Kur’an Allah’ın adıyla başlayıp, nas’ın yani halkın adıyla sona eren bir kitap! Asumani bir kitaptır; ama bugünkü mü’minlerin inandığının, imansızların kıyas edişinin aksine daha çok doğaya -yere- yönelik bir kitaptır. Daha çok hayata, bilgiye, izzet, güç, ilerleme, kemal ve cihad’a yönelik! Yaklaşık yetmiş suresinin adını insanı ilgilendiren konulardan alan bir kitap! Yaklaşık otuz suresinin adını maddi fenomenlerden alırken, yalnızca iki suresinin adını ibadetlerden alan bir kitap!”³

“Dini geleneksel anlayışa hapsetmenin, çağın bilim merkezli yetişen gençliğini dinden uzaklaştırdığı” tezi bugün somut bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Bir neslin elinde din diye tuttuğu içi boşaltılmış ritüeller silsilesini “Atalar Dini”  anlayışı ile sorgulanması, eleştirilmesi, en önemlisi özüne döndürülme çabası takdir edilmelidir.

Gelenek mana itibariyle olumsuz bir anlam taşımamaktadır. Ancak geleneği İslam’a musallat ettiğinizde din, ataların yaptığı eylemleri sorgulamaksızın taklit olarak karşımıza çıkıyor.  İbadet amacından, özünden koparılıyor. Taklidi iman ile din afyonlaştırılıyor. Kur’an herkesin anlayamayacağı, üzerinde kafa yorarsa dinden çıkabileceği ve hatta insanı çarpabilecek ürkütücü semavi bir meta haline getiriliyor.

Dipnotlar:

1. Hadis uzun bir şekliyle Müslim’in Sahih’inde (Taharet, 39) geçmektedir. Ayrıca konuya yakın bir başka rivayet daha vardır:

Ömer b. Hattâb'tan (ra) rivayet edildi ki, o şöyle dedi:

“Bir gün Peygamber Efendimizle beraber oturuyorduk. Allah Rasûlü bir ara:

-Söyleyiniz, îman edenler arasında en üstün îmâna sahip olanlar kimlerdir? diye sordu.

Ashâb, önce melekleri, sonra peygamberleri ve daha sonra da şehîdleri en üstün îmâna sahip kimseler olarak zikrettilerse de, Rasûlullâh her defasında:

-Evet, onlar öyledir ve bu onların haklarıdır. Allah onları öyle bir mertebeye çıkarmışken bu payenin onlara verilmesini ne engelleyebilir? Ama ben bunları sormuyorum. buyurdu.

Ashâb:

-Öyleyse kimler olduğunu siz söyleyiniz yâ Rasûlallâh? deyince Allah Rasûlü şöyle buyurdular:

-Onlar, şu an babalarında ve atalarında meknuz olan bâzı kimselerdir ki, benden sonra gelecekler, beni görmedikleri hâlde bana îman edecekler, beni tasdik edecekler ve Kur’ân’ı okuyup muhtevasıyla amel edecekler, işte îman edenler içinde en üstün îmâna sahip olanlar bunlardır.” (Hâkim, IV, 96/6993; Heysemî, X, 65)

(Editör)

2. Ali Şeriati, Anne Baba Biz Suçluyuz, Ayışığı Kitapları, s. 60-61.

3. a.g.e. s. 63.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ