Hayatımızda hikmet - rahle.org

Hayatımızda hikmet - rahle.org

Hayatımızda hikmet


Facebookta Paylaş
Tweetle

Fikri ÜNSAL

 

Hikmet söz ve fiilde isabet olarak tanımlanıyor. Doğru söz ve fiili doğru yerde, doğru zamanda ve doğru şekilde ortaya koymak. Hikmet yoksa söz ve fiil var ama yerinde değil.

Hikmet “İnsanın gücünün yettiği kadarıyla eşyayı, varlıkta mahiyeti ne ise o olarak bilmeyi, bu mânada gerçeğin bilgisine ulaşmayı hedefleyen bir ilim” şeklinde tanımlanıp nazarî ve amelî gibi kısımlara ayrılmıştır (Cürcânî, et-Ta‘rifât, “Hikmet” md.).

Bir anlayışa göre yerinde olan davranış diğer anlayışa göre yersiz olabiliyor. Bu bakımdan hayatımızda nelerin hikmete uygun olduğu konusunun tespiti görecelilik içeren şeylerdendir. Hikmet insandan insana, ülkeden ülkeye, kültürden kültüre değişiklik gösterebiliyor. Bu durumda neyin hikmet olduğu neyin hikmet olmadığı sorunu karşımızda duruyor. Neyin hikmet olduğunu anlamamız için önemli noktalardan biri bir söz veya eylemin kime göre hikmet olup olmadığıdır. Allah katında hikmet ve kullar nezdinde hikmet olarak iki kategoriden bahsedebiliriz.

Kullar nezdindeki hikmet “dünya görüşüyle” ilintilidir. Bu bakımdan dünya görüşünün ilahi kaynaklı ya da dünyevi kaynaklı oluşu önemli bir ayrım oluşturmakla birlikte ilahi olanın İslam ve diğerleri olması dünyevi olanın sol veya muhafazakar olması ya da faşizm eğilimleri içermesi de belirleyici olmaktadır. Dünya görüşünün oluşmasında eğitiminiz, ülkeniz hatta ülke içinde bölgeniz, yaşınız, cinsiyetinizin etkisi de göz ardı edilemez. Dünya görüşünüze göre de söz ve fiiller ortaya koymakta ve şahidi olduğunuz söz ve fillere olumlu olumsuz olarak kanaatiniz oluşmaktadır. Hikmette zirvenin peygamberler olması ilahi kaynağa en yakın kul olmalarından ileri geldiği gibi küfürle zulümle tebarüz eden kişilerin de hikmetten uzak olmaları ilahi kaynağa ve gereklerine uzaklıklarından kaynaklanmaktadır. Bu bakımdan küfrün oluşturduğu dünya görüşüyle ortaya koyduğu fiillerin tümü ilahi hikmetten yoksundur. Bu küfrün fillerinin amaçsızlığını ifade etmez. Hatta isabetsizliğini de ifade etmez. Ancak bu isabetler nazari (teorik) hikmete değil ameli (pratik) hikmete uygun düşebilir. Gayri Müslümler ibadete dönük işler dışında iyilik yapmak, hasta ziyareti yapmak, yolda kalmışa yardım etmek, nezaket gibi bazı işlerde Müslümanlar gibi davranıp hikmete uygun davranışlar ortaya koyabilirler. Fakat Tevhid, nübüvvet gibi nazari hikmet örneklerinde isabetleri olmaz. Bugünkü dünyaya baktığınızda küfür kendi dünya görüşüne uygun olarak yeryüzünde bir dizi fiilde buluyor. Bu filler kendi dünyası için son derece karmaşık, sistematik ve planlı bir yaklaşımın fiiliyata geçirilmesidir. Suriyeli göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmaması için önlem alınması ve Türkiye’de rehabilite edilmesi için milyar Euro seviyesinde yardım önerilmesi İslami bakışla hikmetten yoksun bir politika olarak görülebilir. Ancak AB bu yaklaşımla eğitim, iş talebi ve terörü taşıma riskiyle ülkesine gelmek isteyen kalabalıkların gelmesini engellemektedir ve bu bakışla isabetlidir.

Allah katında hikmete gelince bize bildirildiği için bildiklerimiz bilgi verilmediği için de bilemediğimiz hikmetler söz konusudur. Kur’an ve sünnetin açıklamış olduğu şeylerin Allah’ın muradına uygun olduğunu biliyoruz. Bir de vahyin hikmetini bilemezsiniz diyerek bize ifade ettiği şeyler var. Namazın fahşadan alıkoymasını, orucun takvaya ulaştırmasını, kısasta hayat olmasını Kur’an’da hikmeti açıkça ifade edilen şeylere örnek olarak verebiliriz. Ancak Kur’an’ın beyan ettiği “Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı” ifadesi olsun Hızır kıssası olarak meşhur olan Hz Musa ile bir kul arasında geçen olaylarda ifade edilen sağlam bir gemiye zarar verme, masum bir çocuğu öldürme, yıkık bir duvarı tamir sonrası ücret almama olaylarında olsun hikmetin kullar için her zaman aşikâr olmadığı anlaşılmaktadır.

Hoşumuza gitmediği halde savaşın farz kılınmasının bildirilmesinin hemen akabinde olur ki bir şey hoşunuza gitmez o şey sizin için hayırlıdır deniyor.

Geminin kusurlu hale getirilmesi sağlam gemileri gasp eden gaspçılardan kurtarmak için, çocuğun ilerde ailesini küfre sürükleyeceği için öldürülüp Allah’ın o kişiye temiz bir evlat vermesine vesile olmak, duvarın ise iki yetime ait hazineyi koruyup çocukların yetişkinlik döneminde hazineye ulaşmalarını sağlamak gibi hikmetlerinin olduğunu anlıyoruz. Bu kıssada açıklanan hikmetlere Hz. Musa (as) bile muttali olamayacağı için olayda fail olan kul “Sen benimle sabredemezsin” demişti Hz. Musa’ya (as). Yine Kur’an bu durumu “havsalanın almayacağı şeye nasıl sabredeceksin?” diyerek hikmetini anlamadığımız şeylerin varlığını ifade ediyor.

Bu örneklerdeki hikmeti anlamasak da Kur’an beyan ettiği için hikmetli olanın bildirilen olduğunu biliyoruz. Hayat içinde ise gelişen şeylerden neyin hikmet olduğu kolay anlaşılacak bir şey değil. Beşerin hayat içindeki tavırlarından hikmete uymayanların düzeltildiği örnekler Kur’an’da mevcuttur. Peygamberimizin ama sahabeden yüz çevirmesi, bedevilerin uzaktan peygamberimize seslenmesi, Yahudilerin cumartesi yasağına uymamaları, Hz. Yunus’un (as) izinsiz kavmini terk etmesi nedeniyle balığın karnına atılması, münafıkların bu sıcakta savaşa mı çıkılır demeleri, Bedir esirlerinin serbest bırakılması gibi birçok olay Allah nezdindeki hikmete uygun düşmeyen kul davranışları olduğu için Kur’an’da uyarı ile düzeltilmiştir. Bu düzeltmelerle söz konusu işlerde hikmete uygun halin yaşanan pratikte değil de uyarı ile düzeltilen yeni halde olduğunu anlıyoruz.

Bugüne geldiğimizde hikmetten yoksun davranışlarımızın vahiyle düzeltilmesinden bahsedilemeyeceği için hikmete ram olmak hiç de kolay bir iş değildir. Yine de öncelikle kim ki vahye aykırı bir işin hikmetli olan şey olduğunu iddia ediyorsa onun bir yalancı olduğunu söyleyebiliriz. Bizler hem kendimiz hem de muhatap olduğumuz insanların vahye aykırı işlerinin kesinlikle hikmete de uymadığını bileceğiz.

Burada sorun söz konusu iş hakkında vahyin olmadığı durumlarda hikmeti bulma konusunda isabet meselesidir. Davranışımızın hikmete uygunluğu ise ancak olay geçtikten sonra bazen bir saat, bazen bir gün, bazen bir ay, bazen bir yıl, bazen bir asır bazen de bin yıl geçmesiyle ortaya çıkacaktır. Hatta kıyamette hikmeti ortaya çıkacak işler bile vardır. Mesela yeryüzünde yaşarken hayatın bütün alanlarında en isabetli davranmakla övünen kafirlerin kıyamette keşke bize gelen elçilere uysaydık serzenişine şahit olmaktayız. Kafirler o ana kadar kesinlikle işlerde hikmet / isabet anlamında kendilerini en iyi görüyorlardı. Fakat kıyamet günü anlaşılıyor ki hiç isabet edememişler.

Kıyamete kalmadan hikmeti bize gösterildiğini düşündüğümüz işler de çoktur hayatımızda. Mesela tecrübeli biri bu köyde ekmek yok şehre git der iki kişiye giden ekmek yer kalan yerinde sayar, baba iki oğluna da okuyun adam olun bu meslek de gelecek yok der okuyan alır gider mesleğe devam eden yerinde sayar belki dükkânı kapatır, yaşlı adam bir avuç da olsa toprak alın yarın değerlenir der nasihat verdiği iki gence biri uzak durur diğeri bir şeyler alır mal mülk sahibi olur. Bunlar öngörenin hikmet beklentisine uygun gelişen olaylar. Acaba gerçekten isabet ettim i bu kişiler işlerinde bunu da bilmiyoruz. Çünkü bizce iyi olan şeyler iyi midir bu da belli değil.

“ De ki: «Davranış (tarzı olan ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi?

Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar.” 18 / Kehf / 103-104

Meseleler büyük çaplı olunca isabet veya yanılma durumunda daha büyük etikler ortaya çıkmaktadır. Türkiye Suriye’de hemen kazanılan bir zafer beklentisi içinde ABD ve ilgili koalisyonla devam ederken, hatta bu uğurda Rusya’yla uçak krizi nedeniyle neredeyse savaşa tutuşacakken, İran’la bütün köprüler atılırken 15 Temmuz darbe girişimiyle anlaşıldı ki Türkiye’nin bu yaklaşımı tümüyle hikmetten yoksundu, isabetsiz bir politikaydı. Çünkü darbe girişimiyle görüldü ki biz Suriye, Ortadoğu, Yeni Osmanlıcılık vs hayallerindeyken müttefik dediğimiz ABD bizi işgal edip müstemleke yapmanın derdindeymiş. Darbe girişimi sonrası ise Rusya-İran ile tekrar yakın temas kurmaya başladık. Neden? Çünkü Türkiye’nin haritadan silinmesi mevzu bahis oldu darbe girişimi sonrası. Bu adım hikmete uygun muydu bu da diğer bir soru.

Türkiye’de bir çoğumuzu bir rüzgâr gibi etkisine alıp hepimizi peşinden sürükleyen olaylar da var: Ordunun son elli yılda birkaç kez darbe yapması nedeniyle birçoğumuz tarafından Ergenekon Balyoz gibi davalarla devam eden operasyonlar yerinde görüldü. Sonrasında FETÖ’nün davaları mevcut hukuk ilkelerini zorlayarak, sahte deliller üreterek vb. nedenlerle kendi planları için basamak olarak kullandığı görüldü. Bu süreçte hatırı sayılır sayıda rütbeli ve general içeri alındı, tasfiye edildi. Aradan on yıl geçmeden bu sefer FETÖ ordudaki askerleriyle darbe girişiminde bulundu ve girişim sonrası yine hatırı sayılır sayıda ordu mensubu ihraç edildi. Ülkenin tümünü birlikte düşündüğünüzde FETÖ’ye ulusalcıları, Ak Parti’ye FETÖ’cüleri tasfiye ettiriyorsunuz sonuç ne olacak? Acaba Ak Parti’de tasfiye olacak mı? Düşünün bir kere şu anda bile söz konusu tasfiye süreçlerinde ülkenin kaybı insan kaynağı ve ekonomik olarak ölçülebilecek sınırları aşan bir durumdadır. Şimdi bir ülke için tüm bu olaylar zincirinde hikmetle hareket edildiğinden bahsetmek mümkün değildir. Bir ülkede tüm toplum kesimlerinin birbirini diskalifiye etmesi o ülkenin karına olamayacağına göre düşmanlarımızla mücadelede isabetsiz politikalar güdüp sürekli kan kaybeder duruma düşürüldüğümüz anlaşılmaktadır. Hali hazırda Türkiye’de darbe olmamıştır ancak en büyük zarar da Müslümanlara olmaktadır. Kürtler sisteme küs, laikler buruk, sistemi yöneten İslamcılar iken bile darbe karşıtı operasyonlarda en büyük zararı Müslümanlar görüyorsa bu ülkede gelecek adına vahim bir tablo var demektir. Çünkü toplumun ana omurgasını oluşturan tüm kesimler durumdan rahatsızdır.

Hikmete ulaşmak için Müslüman olmak her zaman yeterli değildir. Kişi Müslüman olsa da bazen ilahi hikmete aykırı davranabilir. Kabil’in Habil’i öldürmesi, kervan geldiğinde hutbede peygamberimizi yalnız bırakıp giden sahabe örneklerinde görüldüğü gibi Müslüman’da bazen inandığı halde hayatının bazı alanlarında hikmetten uzaklaşabilir. Mesela günümüzde kişi kazanç sağlarken inancına uygun düşmeyen işleri yapabilmektedir. Ancak bu isabetsizlikler nazari (teorik) hikmete ait şeyler değil ameli (pratik) hikmete ait şeylerdir. Eğer nazari hikmette kusur varsa kişiyi küfre sokarken ameli hikmetteki kusur kişiyi günahkâr yapar sadece.

Kişi inandığı gibi davranma niyetinde olsa bile sorun çözülmüş sayılmaz. Hikmete isabet için mizaç, bilgi ve akıl yeterliliğinin zorunluluğu karşımıza çıkmaktadır. Bilgiden ilahi kaynaklı ve dünyevi bilgilerin tümünü anlıyoruz. Dinde derinleşmeyenlerin içtihad etmesi düşünülemediği gibi içtihad edenlerin bir kısmı da yanılabilecektir. Dünyevi bilginin kapsamında söz konusu işin uzmanlığını, yönetimle ilgili işlerde istihbaratı bu kapsamda düşünebiliriz. Özellikle toplumsal işlerde etkisi daha çok hissedilen mizaç ise kararlılık veya kararsızlık yönüyle hikmete ulaşmayı etkileyecektir. Mesela yağmurlu bir havada nasıl bir elbise giyeceğimizi dinin örtünmeye ait bilgileri yanında yaşadığımız yerin örfüne uygun bir elbiseyi seçerek ve kişi olarak yağmura olan tıbbi etkileşim bilgimizi de ekleyerek uygun giysiyi seçip yapabiliriz. Ama bir topluluk içinde ortaya çıkan problemli bir olayı bilgi ile tespit etsek bile topluluk önüne çıkıp haykırma cesaretimiz yoksa hikmete uygun tavrı ortaya koyamayabiliriz. Mesela hepimiz zekat vermemenin yanlış bir davranış olduğunu hatta Allah’ın emrine muhalefet olduğunu biliriz. Ancak çok azımız bu karşı eylemi Hz. Ebubekir (ra) gibi hilafete muhalefete yorup veya başkaca unsurlarıyla derinlemesine görüp işin künhüne vararak en yakınlarınızdakilerin bile eleştirilerine rağmen herkesi karşımıza alarak durdurabilme cesareti gösterebiliriz. Yine Gezi olaylarında Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın eylemcilere karşı tavrını neredeyse herkes abartılı buluyordu. Ancak devlet istihbaratı ve diğer bilgiler bir yana Erdoğan’ın farklı tavrında belki de en önemli etken mizaçtaki kararlılıktı. Herkes Gezi’cilerin kötü niyetinden emindi ancak olayların varacağı yeri tam olarak görme ve gerekli kararlılıkta bir aksiyon için yeterli değildi bu tepki. Aradan on yıl geçmeden yaşanan 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi olaylarıyla Gezi’nin masum bir çevre koruma eylemi olmadığı, eğer başarılı olsaydı doğrudan Türkiye’yi hedef aldığı anlaşılacaktı. Eğer ihmal edilseydi 17-25 Aralık ve 15 Temmuz benzeri bir sonucu Gezi döneminde yaşayabilecektik.

Günlük rutin işlerde hikmet net olarak tebarüz etmeyebilir. Hikmet daha çok gündelik işlerin ötesinde farklı bir olay ya da geleceğe dönük işlerde daha belirgin görünür. Mevdudi’nin Hindu birinin inek eti yemedikçe Tevhid’i tam olmaz sözü hikmetli bir sözdür. Hz. Ömer (ra) ‘in kıtlık zamanında hırsızlık için had cezasını askıya alması hikmetli bir karardır. Şehirlerde gökdelenlerin hızla yaygınlaştırılması, TOKİ’nin her beldede konut üretmesi, duble yolların arttırılması, tüketimin arttırılması çalışmaları hikmete mebni değilken mesela Türkiye’nin yeni bir tarım politikası tercihi yaparak kendi tohumunu üretmesi ve kendi kendine yetmesi yönünde çalışmaya başlaması hikmete mebni bir adımdır. Ya da Türkiye’nin azıcık aşım ağrısız başım, yurtta barış dünyada barış, misak-ı milliyi koruyalım gibi laflarla idaresi hikmetten yoksunken Türkiye büyümezse küçülür teziyle doğudan batıdan ilerlemeliyiz tezi hikmete aday yaklaşımlardır.

“ … Kime de hikmet verilirse muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir …” 2 / Bakara / 269

Hikmet arayışında nihai kazanma ahiretteki kazanma olduğundan bütün bir hayat boyunca son kurtuluşu sağlayacak hikmet arayışı içinde olmamız gerekir. Tabi hikmeti arama eyleminde işin ucu dünyada dert çekmeye gelince bunu canımız pek istemez. Bu nedenle dünyada elemden çok hazza uygun işleri isteriz. Ancak hazza uygun işler genelde nihai kurtuluşu sağlayacak olan Allah katındaki hikmete uygun düşmez. Hazzın peşinden gidilip de isabetli diye yapılan işler ahirete varmadan yolda geçersiz hale gelir. Bu bakımdan yine dünyada da iyilik ahirette de iyilik dileyerek kişisel ve toplumsal işlerde hikmete uygun amellerin arayışı içinde olmak gerekiyor kurtuluş için.

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ