Müslümanın Tatil Anlayışı - rahle.org

Müslümanın Tatil Anlayışı - rahle.org

Müslümanın Tatil Anlayışı


Facebookta Paylaş
Tweetle

Rahle Yayın Kurulu 

 

[Abdullah Eğilmez]: Arkadaşlar hoş geldiniz. Gündemimiz bu sayımızda tatil. Onu nasıl algılamalıyız? Özellikle meşhur otellerin medeniyet dünyamıza çok doğalmış gibi algılanan bir etkisi var. Tatil istesek de, istemesek de içimize kadar girmiş durumda.

Yaşadığımız toplumda böyle bir şey de var. İlkokuldan bu yana haftanın iki günü tatil, beş günü okul şeklinde. Aileler de çocuklarından dolayı buna göre kendilerini ayarlıyorlar. Pratik dünyada tatil diye bir kavram var. Resulullah’ın hayatında ise böyle bir kelimeyi görmüyoruz, o dönemle bugün arasında bir denge kurmak istiyoruz. Bu eksende size soracaklarım var. Tatil ne anlama geliyor, ne anlamamız gerekiyor?

[Ammar Ziya]: Tatilin herkesin kafasında uyandırdığı şey aynıdır. İnsanların dinlenmek üzere iş ortamından uzak durdukları bir zaman dilimine tatil diyebiliriz.

[Ensar Kara]: Bence insanın ruhsal ve fiziksel dinlenme amaçlı olarak yaşamını rutin sürdürdüğü yerden ayrılarak farklı bir yerde farklı bir şekilde hayatını geçirmesidir.

[Harun Emre]: Bu çağda yaşam şekli insanların zamanlarını kullanması da beliriyor, Sadece çalışma şeklini değil, haftayı ve yılları da kendine göre şekillendiriyor. Bir takım fıtri ihtiyaçlar gündeme geliyorsa bunu da çalışma hayatının koşulları belirliyor. Çalışma düzeni anlamında bakıldığında normalde farkında olmadan yaptığımız, ismini bile koymadığımız bir hadise; birdenbire yaşadığımız kültür içersinde ismini koymamız gereken bir hadise haline alıyor ve içini de kendine göre dolduruluyor.

[Faruk Salim]: Tatil günümüzde ortaya çıkmış bir şeydir. Modern hayatta çalışma insanların tatile çıkma ihtiyacını hissettiriyor. Kimisi tatil kentlerinde, kimisi de kendi köyüne gidiyor, Sılah-i rahim olarak değerlendiriyor. Çalışma hayatından uzak durarak akrabalarını görüyorsun.

[Abdullah Eğilmez]: Kapitalizmin doğuşuna kadar olan kısımda haftaya bir gününü kiliseye adayan bir zaman anlayışı var. Kilise günü de olması nedeniyle pazar gününe holyday yani kutsal gün diyorlar gibi. Tatil kelimesi İngilizce de holyday ile karşılık bulur. Bugünkü anlamda zamanı durduran bir yönü yok. Tatil ise özellikle işçi hareketinin ortaya çıkmasıyla gündeme gelen bir vaka… Bunun temelindeki unsur kapitalizmin işçiyi sömürmeye başlaması, ezmeye başlaması, işçiye nefes aldırmamaya başlamasıdır. Üretim zinciri illa da devam etmesi adına insanlar bu tempoya ayak uydurmalıydı. Fakat insanın da bir sınırı var. Çalışma saatlerinin sınırlandırılması gere-kiyordu, yazın biraz daha uzun süreçlerle dinlenmesi ortaya çıkıyor. Kapitalizmin insan fıtratını zorladığı dönemlerde ortaya çıkan Sendikal hareketler süreçte bir takım hak atayışları ve iyileştirmeler istediler. Sermaye sahipleri de sürdürülebilir bir imtiyaz birikimi için bu talepleri uygun buldular. İnsanların dinlenme ihtiyaçlarına karşı tatil hakkını verirken kapitalizm, onun çalışmaya ara vererek başka bir yerde dinlenebilmek için para harcama yapmasını bekliyor. Bu  noktada tatil batı burjuvazisinin tüketime yeni bir pazar oluşturduğu ve bunun karşısında sendikaların ürettiği bir model gibi duruyor.

Tatilin dilimizdeki karşılığı aslında  atalettir. Akşama kadar sömürülen İnsanların artık atalete çekilerek enerji toplaması anlamına geliyor. Burada kavramsal bir arka planı da var yani. Holyday (kutsal gün) olmuyor yani, durmaksınız çalıştırılan insanın atalete geçip güç toplaması, rektefe olması... Buradan hareketle şu soruyor olacağım: Bu çerçevede dinlenmek tatilin neresinde duruyor?

[Ensar Kara]: Tatil başka ne amaçla olabilir ki? Bir tanesi dinlenmek içindir mesela...

[Faruk Salim]: Allah gündüzü çalışma geceyi dinlenme kıldım diyor. Yani haftanın tüm günleri için böyle diyor.

[Ensar Kara]: Batı medeniyeti tabi bu gibi şeylerde önder olduğu için günde 8 saat belirlemiş. Niye haftada 2 gün mesela. Bu bir şablon... Bu şablona göre bir de tatil kurgusu yapmışlar. Ama Müslümanlar daha ön durumda olsaydı çalışma hayatı bizlere göre biçim alsaydı muhtemelen daha farklı olacaktı. Şu anda vaka kapitalizmin şekillendirdiği bir çalışma hayatı ve bunun beraberinde gelen bir tatil anlayışı var. Bu form batı medeniyetinin getirdiği şeyler. Bunun getirdiği sıkıntılara karşı üretilen bir şeydir tatil. Şimdi modernleşen şehir hayatı da bunda çok etkili… Anne baban yakınında bile değil mesela. Onları görmen için ayrıca bir zaman ayırman gerekiyor. Bundan başka insanın fıtratında dinlenmeye olan bir ihtiyaç var. Peygamber efendimizin hayatında bunu görmememizin sebebi budur bence. Çünkü O'nun sorumluluğu çok ağırdır, O seçilmiş bir insandır.

[Faruk Salim]: Modernizmin eğlence kültürü içinde tatilin bir anlamı var. Hangi otelde nasıl kalacağını ayarlıyor, planlar yapıyor. İslamî bakışında böyle yıllık bir plan olmaz mesela, gidersin sılah-i rahim yaparsın, umre yaparsın...

[Ensar Kara]: İnsanın ruhsal ve fiziksel dinlenmesi insanın fıtri bir ihtiyacıdır. İnsanın dinlenmesinin eskiden farklı bir şeyi vardı. Mesela adam ağaç oymacılığı yapıyor, ebru yapıyor, avlanmaya gidiyor. Bunları bilmeyince bizde yok zannediyoruz.

[Faruk Salim]: Medeniyet bağ-larımızdan koparıldığımız için bilemiyoruz bence.

[Abdullah Eğilmez]: Toplum tarafından nasıl algılanıyor peki?

[Ensar Kara]: Toplum modern şekilde anlıyor, mekân değişti-receksin, para harcayacaksın, nefsine hoş gelen şeyleri yapacaksın…

[Abdullah Eğilmez]: Temeli stres atmaya dayalıdır diyebilir miyiz? Vücuttaki 11 ayın getirdiği bir boşalma ihtiyacı değil midir? Yani kısa da olsa cenneti yaşama isteği? Batı dünyasında bu da vardır yani.

[Ensar Kara]: Onların Tanrı anlayışında var ya, 6 günde dünyayı yarattı, 7. gün dinlendi. Onların yaratıcıya vermiş oldukları bir çalışma sonunda dinlenme ihtiyacı, bunun aynısı insana da vermişler. Tatil anlayışı da buradaki felsefi, noktadan çıkıyor bence.

[Abdullah Eğilmez]: Hümanizmin cenneti bu dünyada olmak zorundadır. Temel şey Allah eksenli değil de kapitalist medeniyet eksenli bir insan kendi cennetini yeryüzünde yaşamak ister. Cennetini ahirete yaşayamayan kimsenin halidir bu.

[Harun Emre]: Bence arada çok norm var, yani sadece böyle düşünmeyenler de var. Burada bence şehevi bir boyut var, yani erişemediği bazı zevklere ulaşma ve toplumda kendini belli statüde görmek isteyenin hali de var. Tatili sadece strese de bağlayamayız. Tatile ihtiyaç olmayan öyle insanlar var mesela, onların hayatlarında da tatil aktiviteleri oluyor. Çiftçi bir insanın hayatını daha çok hava şartları belirler, yağmur varsa bekler mesela, ekini hasat edecekse bitmesini ve kuru bir havanın çıkmasını bekler. Normal hayatının akışının hızlanması veya yavaşlamasını bekliyor adam ama şehir hayatını yaşayan kişi bunu bulamıyor. Sürekli hızlı bir akışta kendine zaman ayırmak istiyor. Bunu da kendine göre doldurmaya bakıyor, en yakın tatil deniz kenarı neresi ise oraya çekiliyor. Manevi bir takım değerlere sahip insanlar da ismini tatil olarak koymadan birbirlerini ziyareti örneğin, turistik bir gezi gibi bakmadan tatilin amacına ulaşıyordur.

[Ensar Kara]: Tatil olgusu neden doğuyor? Biz niçin buna ihtiyaç duyuyor? Bunun temelinde şu var bence: Batı ayrışmacı bir medeniyet. Önce madde ile manevi hayatı ayırdı, sonra maneviyatı da kendinden uzaklaştırdı. Çalışma hayatına bakış açımız bizim için de belirleyici bir etken olacaktır.

[Abdullah Eğilmez]: Bizi rahatsız eden kısmı şu aslında; tatil eşittir tüketizm. Tatil ile tüketim arasındaki bağı nasıl değerlendirebiliriz?

[Ammar Ziya]: İnsanların zaman içerisinde toplumda oluşturdukları tatil ihtiyacının günümüz kapitalizm almış, onu da kendine göre şekillendirmiş, nasıl paraya tahvil ederim diye bakmış. Tatil anlayışını üstlenen toplumlarda tamamen harcama sürecine sokmuş. Kapitalizm tatile gittiğinde normalden daha fazla para harcamanı istiyor. Mesela ailene gitmeni fazla istemiyor. Avrupa’da böyle mesela… Tamamen toplumdan uzak bir yere git, maksimum harcama yapabileceğin bir yere git.

[Abdullah Eğilmez]: Tatil yerlerinde şöyle bir şey var. Mesela insanların arasında kısa bir pantolon ile çıkılabiliyor. Yani normalde kimse böyle sokağa çıkmaz ama tatil yerinde birçok şey serbest. Herkes aynı şeyi yaptığı için normalleşiyor. Günahın topluca yapılması onun hem yaygınlaşmasına hem normalleşmesine sebebiyet veriyor.

[Harun Emre]: Mesela bazı tatil yerleri var, Müslüman hanımlar için sadece bayanların girebildiği kapalı havuz mekânları mevcut iken aynı şey erkeklere yönelik olmuyor. Yani erkelerin girebildiği havuza açık yabancı kadınlar da giriyor. Dolayısıyla Müslümanlar için öyle dört dörtlük bir tatil yeri olmuyor. Kendilerini çok fazla koruyamadıkları yerler oluyor böyle tatil yerleri, hiç koruyamaz demiyorum ama çoğunlukla bir tezatlık görülüyor.

[Abdullah Eğilmez]: Turizm hakkında bazı Müslümanların “gezin görün” ayetini delil göstermelerine çok rastlıyoruz mesela, Bu tez üzerinden hareketle Allah kültür turizmini emretmiyor mu, deniliyor? Bu hususta neler söyleyebiliriz?

[Harun Emre]: Bu ayeti doğru anladığımızdan ve Türkçeye doğru çevrildiğinden emin değilim. Bu bir emir midir mesela? Yoksa gezdiğinizde görmüyor musunuz anlamını mı taşıyor? Dolaştığınızda görmüyor musunuz sizden öncekiler nasıl helak oldular, manasında mıdır? Buna bir bakmak lazım, yani bir vucubiyet var mıdır? “Gezmeniz gerekmektedir” manası doğru olmayabilir, haccı bile Allah gücünüz yeterse kaydı koyuyor…

[Faruk Salim]: Ayette bence evine kapanan ve sokağa bile çıkmayan kişiye de bir şeyler diyor; yani dışarı çık, topluma karış, komşunu gör, manasına da gelir bence.

[Abdullah Eğilmez]: Bir taraftan yaşadığımız topluma ait olan ve değiştirme imkânı buladığımız bir durum var. Diğer taraftan yürütülmesi gerekilen bir hizmet, tebliğ ve davet işleri var. Bu ikisi çakışıyor görülmektedir. İslam’da yorulan kimseye başka bir işte çalışması emrediliyor; yani İslam adına bir işle meşgul olması isteniliyor. Mesela bir kardeşini ziyaret et, birine iyiliği anlat, vs. Dolayısıyla İslam medeniyeti açısından tatil olgusunu nasıl değerlendirmek gerekiyor?

[Faruk Salim]: Yeryüzünün ziynetleri açısından değerlendirsek bu mubahtır, kimse İslam’da tatil haramdır diyemez. Ama bunun maliyeti (israf) anlamında tenkit edilmelidir. Bu zihniyet meselesidir. İslam itikadının dışında oluşturulan bir dünya var, eğer bize kalsa idi çok farklı bir tablo ortaya çıkardı.

[Abdullah Eğilmez]: İslam nasıl bir tatili mubah görür?

[Harun Emre]: Tüketim şekli normalde olması gerektiğinden fazla olmaması gerekir. Mesela kredi kartına borç yazdırarak, sırf tatil yapmak için para harcayacaksa bu doğru değildir. Bir de harama düşülebilecek bir ortamın olmaması gerekiyor tabi.

[Faruk Salim]: Müslümanlar kendi ölçülerinde gerçekleştirebildikleri bir tatil oluşturmalılar. Kendi aralarında bunu yapabilirler belki… Ben köye gidince tatil kavramını görmüyorum bile. En çok anlayabildikleri bir Mevlana’nın türbesini ziyaret, Sultanahmet’i görme, belki umreye gitme filan vardır. Takva boyutu çerçevesinden bakarsak, İslam coğrafyası işgal altında -ekonomik olsun, fiziki olsun vs.- iken insanların tatili bir takım insanların yaptığı gibi seçemeyiz. Bunu düşünemeyiz bile.

[Harun Emre]: Başka bir şey daha var; tatile çıkacak kişinin moda gibi, herkes gidiyor ben de gideyim şeklindeki bir anlayışla bakmaması gerekir. Yani bu anlamda bazen hacca gitmek bile böyle oluyor; bu sene herkes hacca gidecekmiş ben de gideyim, diye düşünmemeli Müslümanlar.

[Abdullah Eğilmez]: Müslüman demek kendisini dünyevi zevklerden tamamen arındırmış ahiret adamı olmuş (ruhban anlamında) demek değildir. Fakat İslam’ın, insana Allah’ı unutturan herhangi bir şeyden muhafaza etmeye yönelik bir boyutu var. Buna biz takva ölçüsü diyebiliriz. Şöyle bir fotoğraftaki garipliği görmek lazım. Özellikle Temmuz Ağustostaki bir ramazan için bir Müslümanın haline bakalım. Ramazan olduğu için tatil beldelerinin ücreti çok ucuzlayabileceği öngörülebilir. Ramazanın sıcağına karşı bu Müslüman da 14 gün ve 14 gün şeklinde iki farklı yerde tatil yapıyor. Yolcu olduğundan yiyip içip güneşleniyor. Ramazan Sonunda da serin eylül günlerinde orucunu tutuyor. Burada sanırım şeklen haram yok. Ama burada Müslümanca denilecek bir amel de yok.

Yine tatil denilince sahil turizmi  genellikle akla geliyor. Halbuki hem sıla-i rahim, hem doğa turizmi denilen dağları, taşları gezi, hem de kültür turizmi denilen kültürel öğeleri keşif de tatil kapsamında değerlendirilmeli.

Dolayısıyla şöyle özetleyebiliriz: Müslümanın tatili tüketim ve konfor yönünden normal yaşam standardını aşmamalı. Diğer yönden, içinde yaşadığımız toplumun tahammül sınırını da aşmamalı. Bu çerçevede ele alırsak tatil bir ihtiyaç, ruhî dinlenme açısından ama bizler boş işlerden yüz çevirerek, insanları adaletsizlik ve çirkinlikten yüz çevirmeye çağırarak, cennetin yolları gösterebilmek anlamında bir rol üstleniyoruz ve mubah da olsa vasatı gözeterek bu tip şeyleri bırakmamız ve vazifemize odaklanmamız gerekiyor, diye düşünüyorum. Boşuna zaman öldürme yerine sılah-i rahim olsun, başka bir İslamî amel olsun ona yöneltmek daha acil gibi duruyor.

Katılımınız için teşekkürler. Ağzınıza, yüreğinize sağlık...

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ