Yüzümüzü Ahirete Döndürmek - rahle.org

Yüzümüzü Ahirete Döndürmek - rahle.org

Yüzümüzü Ahirete Döndürmek


Facebookta Paylaş
Tweetle

Necmettin Irmak

 

“Hayatı ve ölümü hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için yaratan o Allah’tır.” (Mülk: 2)

Kâinatın sahibi olan Allah, hayatın ve ölümün varlık sebebinin bizim imtihanımız olduğunu söylüyor. İmtihan… Süresi yakîn ile biten bir süreç. İnsanlık olarak Âdem (as) ile başlayan, şekil ve şemaili değişse bile özü ve niteliği değişmeyen bir süreç. Derya içre olup deryayı bilmemek misali, farkında olmadığımız ve ama her anından hesaba çekileceğimiz bir süreç. Allah (cc) bütün insanlıkla beraber Müslümanları da imtihandan imtihana sokuyor. İman ettik demekle kurtulacağımızı sanmamamız gerektiğini, bizi korku, açlık, mallardan ve canlardan eksilterek imtihandan geçirdiğini söylüyor.

Bizden önce iman etmiş ve bu dünyadaki imtihanını tamamlamış Müslüman kardeşlerimizin geçtikleri imtihan evrelerine baktığımızda, esasen bizim yaşadıklarımızdan nitelik ve öz olarak farklı olmadıklarını görürüz. Allah onları da kimi zaman darlık, yokluk ve fakirlikle, zalimler karşısında güçsüzlüklerle, kimi zaman da varlık, genişlik ve zenginlikle, gücü, imkânı ve iktidarı elde etmekle imtihan etmiş, özellikle ikinci tür imtihanın yaşandığı dönemlerde Müslümanlar hayatın ve ölümün varoluş sebeplerini unutmuşlar ve kendilerini yoğun bir gaflet uykusunun kucağına bırakmışlardır. Bu türden dönemlerde, Müslümanları içinden, durumun vaha-metini gören ve gidişata tavır alan, bazen bu tavrı Ebu Zerr'de (ra) olduğu gibi, tepki ve tembihe dönüştüren, bazen de kendinde tutup inzivaya çekilen kimseler ortaya çıkmıştır. Ölümü ve sonrasını unutup dünya metaına dalan Müslümanlara yönelik tavır sergileyenler, ya ahirete imanın gerektirdiği ahlakîliği muhafaza ederek kısmen de olsa itidal üzere bir dönüşümü mümkün kılmışlar yahut bu ahlakîliği koruyamamışlar ve farklı sapkınlıklarla karşı karşıya kalmışlardır.

Dikkat edilmesi gerekir ki; içinde bulunduğumuz şu modern çağın Müslümanları olarak bizler, dünya metaının aldatıcı yüzünü daha parlak, daha cazibeli ve daha davetkâr bir şekilde seyrediyoruz. İmtihanımız, sahip olduğumuz birikimle doğru orantılı olarak değişiyor. Leylası karşısında mecnunlaşmış âşıklar misali bütün cazibesini önümüze sunan bu dünya karşısında, duyargaları zarara uğramış bir haldeyiz. Hayli bir zamandan beri ahiret yurdunu unutmuş bulunmaktayız. Ahirete dair iman iddiamız ahlakîliğini yitirmiş, ancak bir cenaze merasiminde dile getirilen üç-beş yazıklanmaya indirgenmiş bulunmaktadır. Allah’ın ahirette imanı vurgularken kullandığı yakîn olgusu bizim için uzak bir kavram haline gelmiş durumda! Hadd-i zatında bu durum ahireti geciktiren ve dünyayı yani acele olanı isteyenler için ya da bunu açıkça söylemese de tercihleri ve davranışları ile gösterenler için kaçınılmaz olmuştur.

Yüzümüzü yeniden ahirete döndürmenin vaktidir. Zira Müslüman yüzü ahirete dönük yaşayandır. O, geleceğe dair umudunu ahiretten besler. İman ettiği Kur’an, kendisinden, Allah'a ve ahirete kavuşmayı ümit edenler, diye bahseder. Ahiret yurdundan ümidini kesen ve dolayısı ile ahireti ya inkâr eden veya yokmuş gibi davrananların ‘kaybedenler’ olduğunu da belirtmektedir. Müslümanın her işi, her düşüncesi, her gayesi ve her niyeti ahirete dönüktür; dönük olmalıdır.

 Müslümanın imanı ahirete dönüktür. Ya da Müslüman, imanını ahirete döndürmelidir! Bu dünya sınırlarını aşamayan, etkisi sadece bu dünyada kalan, mü’mini ahirete taşıyamayan kuru bir slogana dönüştürülmüş ‘iman’ iddiası korkunç bir yanılsamadan ibarettir.

Müslümanın ameli ahirete dönüktür. Her ibadeti onu bu dünyadan alır, ahirete götürür. Her amel bu dünya ile ahiret arasında kurulan bir bağdır. Her kıldığı namaz böyle olmalıdır. Her tuttuğu oruç böyle olmalıdır. Her haccı, her umresi, her infakı onunla ahiret arasında bir köprü olmalı ve mü’mini bu dünya zindanından kurtarıp ahiret yurdunun sekinesine ulaştırmalıdır. Ne yazık ki yapıp ettiğimiz her bir amel kalpleri mutmain kılmalı iken bize hasretlerin kucağına düşürmekte, kendimizi bu kucağın yalancı oyun ve eğlence sıcaklığı içine hapsetmektedir. Öyleyse bizi yeniden bu hasretlerin uzak, soğuk ve sahte hayatından kurtaracak ve itminana erişmiş kalbin sahibi olarak ahirete yöneltecek olan amelleri yeniden diriltmeliyiz!

Yine bu dünyaya dairmiş gibi yaptığımız ve elde ettiğimiz ne varsa, hepsinin bir yönü ile ahirete dönük olması gerekir. Anne ve babalarımız, çoluk-çocuğumuz, eşlerimiz, kardeş-lerimiz, vs. bizi ahiretten uzaklaştıran değil yaklaştıran bir vesileye dönüşmeli! Eğer bunlar Allah'a karşı sorumlulukları yerine getirmeye engel olan bir unsura dönüşür ve biz de bu durumu isteyerek veya istemeyerek sorumluluktan kaçmanın bir vesilesi kılarsak, Allah'ın emrini bekleme tehdidi ile karşı karşıya kalırız.

Yaptığımız ticaretimiz, kazandığımız mallarımız, biriktirdiğimiz ve sahip olduğumuzu sandığımız servetimiz, makam ve mevkilerimiz, bizi yüceltiğini sandığımız rütbelerimiz, vs. ahiret ile aramızda aşılmaz engellere dönüşür, yüzümüzü ahirete değil dünyaya dönük hale getirir ise yine Allah’ın emrini bekleme tehdidi kaçınılmaz olur.

“Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir fitnedir. (Yani imtihan!)” (Tegabün: 15)

Yukarıda saydığımız unsurların nasıllığını, ahirete yakînen iman eden her Müslüman bilir. Mesela anne ve babasının kendini koruma amaçlı da olsa “aman evladım, bu yollar tehlikelidir, başına bir şey gelir, zalimler senden daha güçlü, evinden işine veya okuluna, işinden veya okulundan da evine git gel, başka şeylere bulaşma” şeklindeki uyarıları ile ortaya konan İslamî sorumlu-luklardan uzak durma istekleri ve bu istekler karşısında anne-babaya itaat kılıfıyla yapılacak tercihler bizim yüzümüzü ahiretten dünyaya çevirir. Mus'ab İbn Umeyr (ra) gibi kendini dünyaya çevirmek için uğraşan annesine verdiği cevap bu hususta en güzel örnekliği teşkil eder.

Aynı şekilde sizi Allah’ın yasaklarından koruması için evlendi-ğiniz eşleriniz bir hz. Hatice (ra) misali sizin önünüzü açmaz ise ahiret yurdunu kazanmak için yüklenmeniz gereken sorumluluklarınızda size yardımcı olmamış sayılır. “Bizi sıkıntıya sokma, sana bir şey olursa biz ne yaparız” vs. yollu uyarılar yahut “bizi ihmal ediyorsun” şeklindeki içinde hakikat payı olan ve fakat çoğunlukla farklı endişelerden beslenen ifrata vardıran beklentiler karşısında, çoluk çocuğa zaman ayırma gibi kılıflarla yapılacak tercihler dahi bizim yüzümüzü ahiretten döndürecektir.

Sonra; bilgimiz ahirete dönük olmalı! Eşyanın hakikatini kavramakta bir vasıta olan bilgi, sıhhatini kaybeder ve hikmetten yoksun kalırsa sahibini dünyaya mahkûm eder, onu kitap yüklü bir merkebe dönüştürür, yaşadığı bu hayatı mutlak hakikat gibi sunar. Nitekim kitap yüklü hiçbir merkep, yaşadığı bu hayatın ayırtında değildir. Ahiret hayatı için de hiçbir kaygı taşımaz. Ahirete dönük olmayan bilgi kişiyi Bel'amlaştırır.

Sahih bilgi Müslümanın yüzünü ahirete çevirdiğinde artık o edindiği, kendisine lütfedilen bilgi sebebiyle Allah’a karşı taşıdığı sorumluluklar hususunda tembelliğe, korkaklığa, vurdumduymazlığa, vs. kapı açmaz. Ahirete iman ile alakalı bilgisi yakîn vasfı kazanır ve ilme’l-yakîne dönüşür.

İslam adına oluşturduğumuz beraberlikler de ahirete dönük beraberlikler olmalı! Birbirini cehen-nem çukurlarından kurtarmayan, birbirinin elinden tutup cennete yürütmeyen, bütün hesap kitabı bu dünyada olan, bu dünyada başlayıp bu dünyada biten, salt dünya iktidarını devşirmeye yönelten, üzerine ancak İslamîlik kılıfı geçirilmiş olan beraberlikler ahiretimizin önünde perdeler haline gelir ve yüzümüzü dünyaya çevirir. Ahirete dönük beraberlikler ise aramızda kardeşliği gerçekleştirirken sonu cennette bitecek birlikteliklere zemin hazırlar. Kardeşinin sıkıntısını ahiret sıkın-tılarından kurtaracağı bilinciyle giderir.

Ahiret kurtuluşunu esas alan bir yakîni imana sahip beraberlik kişiyi ancak kardeşini tercihe götürür. Ayıp ve kusurlar ancak yüzü ahirete dönük bir kişilik tarafından örtülür.

Bunlardan başka davetimizin yüzü ahirete dönük olmalı… Cihadımızın yüzü ahirete dönük olmalı…

Ve’l-hasıl, hayatı toptan ahirete dönük kılmanın şartı Allah’ın rızasını elde etme uyanıklığıdır. Allah’ın rızasını kazanma heyecanı duymayan kalpler, katılaşmaya yüz tutar. Bu kalplerin sahipleri kendilerine başka hedefler bulmuşlardır.

Yüzlerini bu dünyaya dönmüşlerdir. Allah’ın kitabında muttakilere vaad ettiği cennetler ancak yüzünü ahirete dönmüş kimseleri heyecanlandırır. Tehdit edildiği cehennem de ancak bu kimseleri endişeye sevk eder.

Yüzü Ahirete Dönük Kalmanın Bazı Vesileleri:

Tevbe ve istiğfar..

Bu dünya hayatının bataklığından kurtulmak, yüzümüzü Allah’a dönmek ve genişliği gökler ve yer kadar olan cennete ve O’nun bağışlamasına koşmak, Nasuh bir tevbe ve O’nun rahmetine duyulan yoğun ve gerçek bir ihtiyaç ile mümkündür.

İbadetleri salih kılmak..

Şayet ibadetler salih kılınmaz ise kişiyi bir’e götürme özelliğini yitirir. Resulullah’ın (sav) ifadesiyle birr, kişiyi cennete götürür.

Ölümü hatırlama..

Allah (cc), kitabında ölümü yakîn diye isimlendiriyor. “Yakîn sana gelinceye kadar Rabbine kulluk et!” (Hicr: 99) Bu dünya hayatının aldatıcılığını ölümden daha güzel hiçbir şey ortaya koyamaz. Ahiret hayatına açılan bir kapı olarak ölüm, kendinden içeri girenleri yakîne ulaştırır; yani hakikatin mutlak ve çıplak gerçekliğine… Ölümü hatırlamak için kabir ziyareti Resulullah’ın (sav) tavsiyesidir. Şehidlerimizle aramızdaki bağları sıkı tutmakla şehadete duyulan özlemi uyanık ve canlı tutar. Şehadet özlemi ise mü’mini bütün öz benliği ile ahrete çevirir.

İnfak..

Resulullah’ın (sav) bir’in kişiyi cennete götürdüğü müjdesini yukarıda hatırlatmıştık. Allah da kitabında sevdiğimiz şeylerden infak edersek ancak bir’e ulaşacağımızı bildiriyor. Dünya ve içindekiler karşı bağlanmayı ve onlara bağımlı olmayı engelleyecek olan en etkili ameldir. İnfak. Karunlaşan ve Karun gibi bu dünyaya batmanın, çakılıp kalmanın önündeki engel de infaktır.

Gözyaşı..

Bu dünyaya çakılıp kalmamış ve bu dünyanın aldatıcı güzelliği ile oyalanmamış bir göz ancak varlığın hakikatini görür. Varlığın hakikatini gören göz ise ahret uyanıklığı işinde bulunur. Ahiret uyanıklığı ise bu gözün yaşarmasına, endişelenmesine ve uyanık kalmasına götürür. Hiçbir gölgenin olmadığı ahret gününde Allah’ın gölgesinde gölgelenecek olanlardan biri de tenhalarda Allah için göz yaşı akıtanlar olacaktır.

Ahireti hatırlatan kimselerle beraber olma..

Kişiyi daldığı gaflet uykusundan uyandıracak, onu dürtükleyecek ve uyaracak kimseler, ahiret endişesi taşıyanlar için Allah’ın büyük bir lütfüdür. Esasen peygamberlerin gönderiliş gayesi de bu gaflete batmış insanlığı acıklı bir günün azabıyla uyarmak ve ebedî bir kurtuluşun müjdesini verip yolunu göstermektir. Onların misyonunu taşıyan kimselerle birliktelik Müslümanı uyanık kılacak bir birlikteliktir.

“Hayır! Siz acele olan, hemencecik geleni (dünyayı) seversiniz. Sonradan geleni, ahireti ise terk edersiniz. Yüzler var ki o gün parıltılıdır. Rabbine doğrulmaktadır. Ve yüzler vardır o gün asık, buruk.” (Kıyame: 20-24)

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ