RAHMAN’A KUL OLMAK - rahle.org

RAHMAN’A KUL OLMAK - rahle.org

RAHMAN’A KUL OLMAK


Facebookta Paylaş
Tweetle

Hakan Erdem

  1. O çok merhametli Allah'ın (has) kullan onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incıtmeksizin) "Selam" der­ler (geçerler)

  2. Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek gecelerler,

  3. Onlar şöyle derler. "Rabbimiz, cehennem azabını üzerimizden sav! Doğru­su onun azabı gelip geçici bir şey değildir.

  4. Orası cidden ne kötü bir uğrak ne kötü bir konaktır.

  5. Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.

  6. Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yakarmazlar, Allah’ın ha­ram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın) cezasını bulur.

  7. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.

  8. Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onla­rın kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibi­dir.

  9. Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.

  10. Ve onlar ki yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler.

  11. Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.

  12. Ve onlar ki: "Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl" derler.

  13. İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükâfatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.

  14. Orada ebedi kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makam­dır.

  15. (Resulüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azap yakanızı bırakmaya­caktır.

Bildiğiniz gibi, kimi zaman Peygamber Efendimize (SAV) binleri gelir ve Ta Resulallah, bana beni Cennete sokacak amellerden haber ver" der ve her birine durumlarına göre bilgiler verir, sonra da: "eğer dediklerimi yapacak olursa mut­laka Cennete girecektir" buyururdu.

Böylesine mesajlar yer yer Kur'an-ı Kerim'de de mevcuttur. Çeşitli yelerde pasajlar halinde kimlerin nelerle kurtulacağı, ya da azaba uğrayacağı bizlere haber verilmiştir.

Furkan Suresinin ilgili ayetleri de eğer sabreder ve bu vasıfları -sekiz adet- üzerimizde taşırsak, Cennet'in en yüksek makamları ile mükâfatlandırılacağımızı ve orada selamla, esenlikle, karşılanacağımızı haber vermektedir. Haddi-i zatında bu vasıflarla Allah(CC) adeta İslam ahlâkının, medeniyetinin özetini yapmıştır. O halde nedir bu vasıflar kısa açıklamalarla onları anlamaya çalışalım:

  1. Rahmanın kulları o kimselerdir ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman "selam" derler.

Ayette geçen "meşy", "yürümek" kelimesi bir yerden bir yere intikal etmek, “hevn" ise ağırbaşlılık ve tevazu demektir. İnsanın zillete sebep olmayacak dere­cede alçak gönüllü olmasıdır. Bun göre anlam şöyle olun Onlar övünerek, bö­bürlenerek, çalımlı ve gösterişli değil: ağırbaşlı ve tevazu ile yürürler. Azamet-i lla- hiyeyi düşünerek kibir ve gururdan kaçınarak, kendi acziyetlerini bilerek rıfk ile, tevazu ile hareket ederler.

İnsanın hareketi gibi yürüyüşü de onun iç dünyasını, şahsiyetini ve karakterini gösterir.

Allah’ın gerçek kullarının dikkatlerini çeken ilk nitelikleri yürüyüşleridir, Onların Allah’a ibadet ve itaatleri kendilerini öyle değiştirmiştir ki, daha ilk bakışta yü­rüyüşleriyle soylu, mütevazi, vakur ve iyi huylu kimseler oldukları anlaşılır.

Yanlız mütevazi yürümek demek bezgin ve yılgın bir şekilde salına salına yürümek demek değil, ciddiyeti muhafaza ederek diri bir şekilde yürümektir.


Cahiller yani sefihler, edepsizler kendilerine sataştıklarında onlara güzel söz söylerler, onlara esenlik dileyip yollarına devam ederler. Böylesi kimselerle bile karşılaştıklarında onlara kin gütmezler. Tabi ki bu durum zayıflıklarından değil yüçeliklerinden, acizliklerinden değil üstünlüklerindendir.

Şerefli ve kerim bir kişi edepsizlerle meşgul olup vakit harcayacağına daha önemli ve daha yüce değerlere vakit ayırır ve onları önemsemeden geçip gider.

Haşan el-Basri Yüce Allah’ın "Rahmanın kullan......" buyruğu ile ilgili olarak şöy­le der "Müminler mütevazi kimselerdir. Allah’a yemin ederim, sesleri, gözleri ve organlar o derece tevazu ile hareket eder k, bilmeyen kimse onları hasta zanne­der. Halbuki onlar hasta değillerdir. Allah'a yemin ederim sağlıklılardır fakat başkalarının kalbinde bulunmayan bir korku onların kalplerinde vardır ki bu, onları dün­yadan alıkoymuş ve onlara ahireti öğretmiştir. Bu balomdan onlar "Bizden kede­ri gideren Allah'a hamdolsun." Derler. Allah'a yemin ederim, insanların üzüldüğü şeylerden dolayı onlar üzülmüş değillerdir. Kendisi ile Cennet’i istemiş oldukları hiç bir şeyi kendilerince büyük bir şey diye kabul etmezler. Ancak onlar ateşten korktuklar için ağlarlar. Gerçek şu ki Allah’ın verdiği teselli ile teselli bulmayan kimselerin nefisleri, dünyaya karşı hasretler bitmez. Allah’ın nimetini ancak yiye­cek veya içecekte gören kimsenin bilgisi ise çok azdır ve göreceği azap da pek ya­kındır."

  1. ) "Onlar ki gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirir­ler."

Yani gecelerini ne eğlence, ne dedikodu ne de boş şeylerle geçirirler. Çünkü bunlar cahillerin işleridir.

Nitekim Allah Tealâ takva ehli kimseler için şöyle buyurur "Geceleri pek az uyurlardı." (108/17) Bu hususta bakınız: (89/16) (96/9)

Ayet-i kerimede gece vakti vurgulanmıştır. Çünkü gece ibadet etmek daha zor ve gösterişten daha uzaktır.

Takva ehli kimseler zevk verici rahat uykularını bırakır, onun yerine dinlendiri­ci ve rahatlatıcı olan ibadetlerle meşgul olurlar. Namaz kılar, secdelere kapanır, Rabbini zikredip Ona yakarırlar gece boyunca.

Gecesinin ihyasına: dünya işlerine fazlasıyla önem vermek, bedeni yormak, çok yemek, boş şeylerle ilgilenmek engel olur. Dolayısıyla geceleri ihya etmek için ön­ce engelleri ortadan kaldırmak lazımdır.

  1. ) Ve yine onlar Rablerine yalvararak huşu içerisinde yöneliyorlar ve kendile­rinden Cehennem azabını alıkoymasını diliyorlar. Gece sabahlara kadar kıyama

durmaları, secdeye varmaları güven vermiyor onlara. Gönülleri takva duygusuy­la dolup taştığı için amel ve ibadetlerini küçümsüyorlar. Bu ibadetlerinde kendi­lerini Cehennem'den alıkoyacak bir teminat göremiyorlar. Şayet onlara Allah'ın fazl-ı rahmeti, müsamahası ve merhameti olmazsa bu amellerle Cennete gire­meyeceklerini iyi biliyorlar ve diyorlar ki: "Rabbimiz, bizden Cehennem azabını def et Çünkü onun azabı geçici değildir. Gerçekte O (Cehennem) ne kötü bir uğrak ve ne kötü bir konaktır."

  1. ) "Ve onlar ki harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler. İkisi arasında orta bir yol tutarlar.

İslam fertlere her ne kadar şahsî mülkiyet hakkını vermişse de müslüman ken­di malını dilediği gibi harcayamaz. Müslüman israfla cimrilik arasında orta bir yol tutmak zorundadır. İsraf hem kişiyi, hem malı, hem de toplumu dejenere eder, bozar. Cimrilik de bunun zıddı olarak malı hapsederek ne sahibinin faydalanma­sını mümkün kılar, ne de sahibinin mensubu olduğu cemiyetin istifadesini sağlar.

İsraf ve cimrilik içtimai ve iktisadi sarsıntılara yol açar. Malın saklanması krizle­ri doğurur. Ölçüsüz yere salıverilmesi de aynı şekilde krizler meydana getirir. Da­ha da ötesinde ahlâkın bozulmasına, kalplerin fesadına sebep olur.

Mücahid, bu ayetle ilgili olarak şöyle demiştir "Bir insanın Ebu Kubeys dağı ka­dar altını olsa ve o altını Allah'a itaat için harcasa o insan müsrif sayılmaz, ama Al­lah’a isyanda bir dirhem sarf etse müsrif sayılır."

Yine bu ayetle ilgili olarak Yezid b. Hubeyb şöyle demiştir ” Ayet-i kerimede sözü edilenler Hz. Muhammed'in (sav) yakın dostlardır. Nitekim onlar, lezzet ve haz duymak için yemek yemiyor ve yakışıklı olmak için elbise giymiyorlardı. Ak­sine onlar yemekle açlıklarını gidermeyi ve Rablerine ibadet etme gücüne kavuş­mayı, elbise ile de avret mahallerini örtmeyi, sıcak ve soğuktan korunmayı gaye edinmişlerdir."

  1. ) "Ve onlar ki Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunlar yapan büyük bir ce­zaya uğrar. Kıyamet azabı kat kat olur ve orada alçaltılarak ebediyen bırakılır."

Cenab-ı Hak bu korkunç kabahatleri Müslümanlardan uzaklaştırmak suretiyle onların düşmanı olan Kureyş ve diğer kâfirlerin bu sıfatlara sahip olduklarını tarifen bildirmekte, onlara işaret etmektedir.

Sanki Allah ((c.c.)) tarafından şöyle denilmiştin "Onlar öyle kimselerdir ki Al­lah onları tertemiz kılmıştır. Sizin üzerinizde bulunduğunuz ortak koşmak, haram olan nefisleri öldürmek ve zina etmek sıfatlarından Allah onları uzaklaştırmıştır."

İşte bu Üç sıfat Allah’ın şereflendirdiği insana yaraşan temiz bir hayatla, hayvan­lık derecesine düşüren aşağılık ve adi hayat arasındaki yolların ayrılış noktası ola­rak kabul edilmektedir.

Abdullah b. Mesud (ra) şöyle demiştin "Ben Resulullah'a sordum "En büyük günah hangisidir?" Allah Rasulü: "Allah seni yarattığı halde O'na eş koşmandır." bu­yurdu. "Sonra hangisidir?" dedim. Allah Rasulü: "Çocuğunu, seninle birlikte kamı­nı doyurur endişesiyle (rızık endişesiyle) öldürmendir." Buyurdu. "Sonra hangisi­dir?" dedim. Allah Rasulü: "Komşunun hanımıyla zina etmendir." Buyurdular." (Buhari-Müslim-Ebu Davud)

"Ancak (şirkten) tevbe eden (Muhammed'e) inanıp (tevbesinden sonra da) salih amel işleyenler müstesna. İşte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah (günahları örten) Gafurdur (günahları iyiliklere dönüştüren merhametli) Ra­himdir."

"Kim de (Allah'a) tevbe edip salih amel işlerse şüphesiz ki O (bununla) Allah'a gereği gibi yönelmiş olur."

Tevbe, pişmanlıkla ve günahlardan vazgeçmekle başlar. Tevbenin ciddi ve sağ­lam bir tevbe olduğunu ispat eden salih amellerdir.

Ibn Ata şöyle demiştir. "Tevbe, yerilen davranıştan dönüş ve övülen davranı­şa yöneliştir. Bu has kulların tevbesidir..."

  1. "Ve onlar ki yalan yere şahitlik etmezler (şahit olmazlar). Boş söze rastla­dıkları zaman vakar ile onurlu bir şekilde (oradan) geçer giderler."

Ayette geçen "zur" kelimesi aslı olmayan bir şeyi gerçekmiş gibi göstermek üzere yaldızlı ifadede bulunmaktır.

Ahmed b. Hanbel yalancı şahidin cezalandırılması konusunda şöyle der Teş­hir edilebilecek yerlerde dolaştırılır ve "Bu adam yalancı şahitlik etmiştir. Bundan sakının." Denir, demiştir. "Lağv" kelimesi faydasız, alıp satılması ve terk edilmesi gereken şeydir. "Kiram" ise vakar, onurlu demek olan kerim kelimesinin çoğuludur,

Rezilliklerden uzak durmak, günahlara yaklaşmamak ve açıkça ifade edilmesi müstehcen sayılan sözleri kinaye yoluyla dile getirmek, ayet-i kerimede ima edi­len kişilerin niteliklerinden sayılmıştır.

  1. "Ve onlar ki Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığında ayetlere karşı sağırlar ve körler gibi davranmazlar."

Yani onlar, ayetlere karşı işitmeyen sağırlar ve görmeyen körler gibi davran­mazlar. Aksine, algılayan kulaklarla duyan ve yine algılayan gözlerle gören kimse­ler olarak ayetlere yönelir ve onlardan yararlanırlar.

  1. "Ve onlar ki Ey Rabbimiz! Gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler İh­san et ve bizi takva sahiplerine önder kıl, derler."

Bir kimsenin nezih, iffetli, dini terbiyeye haiz bir refikaya nail olması büyük bir mükafattır. Aynca itaat eden, güzel bir itikat ve ahlaka sahip evlada sahip olmak tebrike layık büyük bir bahtiyarlıktır. Buna göre her akıllı zat böyle yüksek ahlaka sahip bir ailesi olması için Allah'a dua eder.

İşte bunlar yaptıkları sabırlarına karşılık gurfe (yüce makamlar) ile mükâfatlandırılacaklardır ve orada bir tahıyye (sağlık temennisi) ve selam ile karşılaşacaklar­dır.

"Tahıyye" dua etmek ve uzun ömürler dilemek; "selam" ise kurtuluş ve güven dileğinde bulunmaktır. Gerçek güven ve kurtuluş ise ancak Cennet'tedir. Çünkü orada fanilik yok ebedilik var, zenginlik var; zillet yok izzet ve üstünlük var, has­talık yok sağlık vardır.

"Gurfe" kelimesi aslında yüksek bina ve konakların terası, kulesi gibi en yüksek noktası olup burada gökyüzünün burçlarına uygun olan bir yükseklik ifade etmektedir.

Ibn Abbas (ra) "Gurfeden maksat elmas, inci ve yakuttan yapılan evler demektir." Demiştir.

 

 

"De ki Rabbim size ne kıymet verir duanız (ibadetiniz-itaatiniz) olmasaydı? Gerçekten yalanladınız. O halde azap yakanızı bırakmayacaktır."

Rahmanın kullan gibi yalvaran, ona ibadet eden, itaat eden insanlardan dola­yı beşeriyet değer kazanmaktadır. İnkâr edenler -yalanlayanlar- kainatta bir zer­reden başka bir şey değillerdir. Beşeriyet bütünüyle bu yeryüzündeki sayısız can­lı türlerinden sadece bir türdür. Millet ise yeryüzündeki insan cinsinin birliklerin­den yalnızca bir sayfadır.

Buna rağmen insanoğlu gururlanır, böbürlenir ve kendisini bir şey sanır. Yüce Rabbine dil uzatacak kadar cahilleşir. Halbuki o ne kadar zayıftır. Ancak Allah’a bağlanır, Ona itaat ederse ağırlık kazanır. Bu ağırlık zamanla öyle bir noktaya ula­şır ki Rahmanın meleklerinden ağır basacak olur.

Ya Rab! Bizleri bu sıfatlara haiz kıl, Üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı dinin üzere sabit kıl. Müslümanca yaşamayı, müslümanca ölmeyi bizlere nasip eyle. (AMİN)

KAYNAKLAR

  1. Fİ Zılaril-Kur’an, Seyyit Kutup, Beyan Yay.

  2. TefhimuTKur’an, Mevdudi, İnsan Yay.

  3. Hak Dini Kuran Dili, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Azim Dağıtım

  4. Ruhul-Meani, Alusi

  5. El-Esas fi’t-Tefsir, Said Havva, Şamil Yay.

  6. Büyük Kuran Tefsiri, (Hulasatu t-Tefasir), Ali Arslan

  7. Tefsiru’l-Kuran, Ebu’l-Leys Semerkandi, Sezgin Neş.

  8. Muhtasar Ruhu’l-Beyan Tefsiri, I. Hakkı Bursevi, Damla Yay.

  9. Kuran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Ömer Nasuhi Bilmen, Huzur Yay.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ