Enbiya-yı Kiram'ın fiillerini sahih olarak tasavvur edememek;
-Onları, ilahlık makamına yükseltecek bir sıfatla vasıflandırmaya -veya alelade ve basit bir insan derekesine düşürülmesi şeklindeki bir düşünceye yol açacaktır.
Sahih tasavvurun kaynağı olarak Kuran ve sünnet görülmeyip, akla ve felsefeye itimad edildiğinde bu sonuç tabii olarak ortaya çıkar.
Kelime-i Tevhidteki "Abd" ve "Rasul" dizgesinde kendisini bulan ifade ile kulluğa art fiillerle, rasul olmanın gerektirdiği fiillerin sınırlan tüm yönleriyle anlaşılmalıdır.
Peygamber olan şahıs, öncelikli olarak bir "beşer"dir. Hayata gelişleri -istisna olan mucizevi doğumlar dışında ,yaşamaları, hastalanmaları, üzülüp sevinmeleri, bedeni ihtiyaçlarını gidermeleri türünden olan fiilleri itibariyle diğer insanlardan farklı değildirler. Onlara da nefisleri kötülüğü emreder(l) ve şeytanın tasallutu, onları da kapsar. Sabrın sınırlarında dolaşmak ve ümidin kapılarını zorlamak, onlar için de geçerlidir. Unutma fiilinden muaf değildirler.
Günah fiilinin kapsamına giren ameller ve isyan etme, tebliği insanlara ulaştırmama (2) istidadı/kuvveti nefislerinde mevcuttur. Nihayetinde onlar da birer insandırlar. Beşerde olan tüm vasıflara sahiptirler. Masumiyet; yani birtakım fiillerden muafiyetleri, korunmuş olmaları risalet ve tebliğ ile alakalı olduğu noktada devreye girer ve Allah cc rasulünü, o ameli yapmaktan muhafaza kılar ve dinini sabitleştirir.(3) Bu hadisenin kapsamı, rasulün gerek beşer gerekse vahye muhatab olması itibariyle olsun değişmeyecektir. Neticede onlar ümmetleri önünde birer örnektirler ve bu örneklik de, masumiyetin bu şekilde cereyan etmesini gerekli kılar.
Onlar da hastalanırlar, fakat aklın geçici olarak devre dışı kalmasına ve şuurun dumura uğramasına sebeb olacak hastalıklardan korunmuşlardır. Cirınet ve sara tipi nörolojik/beyinsel hastalıklar, diğer insanların iğrenebileceği bedensel rahatsızlıklar da -cüzzam ve organ eksikliği vb- peygamberlerde olmaz.(4) 7Hz Eyyub as a atfedilen vücudundaki yaralara kurt düştüğü hikayesi asılsızdır.
Rasuller gaybi bilmedikleri gibi, Allah'dan cc eman içinde de değillerdir.
"Allah'a cc yemin ederim ki, ben Allah’ın cc bir peygamberi iken bana (ve size) Allah cc tarafından ne muamele edileceğini bilemem." (5)
Enbiya-yı Kiram; en büyük terbiyecinin, Rabbu-I Alemin'in terbiyesinden geçmişlerdir. Her ne kadar nefs-i emmareleri iptal edilmemişse de, bu terbiyenin sonucu olan iman gücü, irade ve fetanetle kerih görülen bir amelin sahibi olmaktan uzaktırlar.
Unutmamak mutlak manada Allah'ın cc bir vasfıdır.(6)
Vahyin tebliği ve dinin emirleri hususlar dışında nisyan/unutma, günlük hayatta rasuller için de imkan dahilindedir. Hatta , ibadetlerde unutma hükmünün pratikliğinin gerçekleşmesi, ümmetin ferdlerinin bu hallerde ne yapmalar lazım geleceğini daha tesirli bir şekilde talim edilmesi hikmetine matuf olarak unutmalarına müsaade edilmiştir. Itikadi ve ameli hükümlerin tebliği ile alakalı söz ve fiillerde sehv/yanılmanın imkansızlığı konusunda ittifak vardır. Çünkü ahkamın tebliğinde bir kerecik sehv ve nisyanın meydana gelmesi, tebliğin eminliğini iptal eder.(7). Tebliğ ile alakalı olmayan fiiller hakkında ihtilaf edilmiştir Ulemanın çoğunluğu, bunun derhal vahy ile veya başka bir yolla kendilerine malum olması şartına bağlayarak imkan dahilinde görmüşlerdir.
Hz peygamberin as, namazında rekatleri eksik veya fazla yapması durumu kendisine hatırlatıldığında sehv secdesini yaparak namazını tamamlamasının akabinde; "Benim unutmaklığım (veya unutturmaklığım) ancak şeriat ve kaidenin sabitleşmesi için vaki olur."(8). Peygamberlerin büyük-küçük günahlardan masumiyetlerine dair
l- Nübüvvetten önce veya sonra, açık veya gizli küfürden münezzeh ve temizdirler.
II- Kasden veya yanılma sonucu, bilerek veya bilmeyerek, nübüvvetten önce veya sonra ,bir maslahata/umumi menfaate istinaden olsun veya olmasın, meydana gelenin dışında vermekten, yalan söylemekten masundurlar. Bilerek yalanı söylemelerinin imkansızlığı hususunda icma/ortak görüş olmasına rağmen, nübüvvetten önce yanılma sonucu yalanın tercihinde az sayıda muhalif görüş mevcuddur. Zira bir peygamberin yalan söylemesine ihtimal vermek, peygamberin dayanağı olan mucize konusuna aykırıdır. Muhalif ulema, nübüvvetten önce vahy ve mucize olmadığı cihetle yalanın tercihini imkan dahilinde görürler. Peygamberler, büyük günahların bütün çeşitlerinden tamamen ve icma ile masundurlar. Seyyid-i Şerif gibi bir kısım ulema; "peygamberleri Cenab-ı Hak kasd ve yanılma yollu büyük günah işlemekten muhafaza buyurmuştur." içtihadında bulunmuşlardır. Fakat, Sahib-i Mevakıf gibi bir kısmı, yanılmayı istisna görmüşlerdir.
Küçük günahlara gelince , bunlar iki kısma ayrılabilir;
-
Görenlerin nefret edip iğreneceği fiillerdir. Lokma aşırmak ve tartıda hile yapmak nevinden olan amellerdir ki peygamberler, kasdi veya yanılma sonucu da olsa bu tür günahlardan muhafaza buyurulmuşlardır.
-
Nefret uyandırmayan küçük günahlardan rasuller. nübüvvet öncesi korun- muşlardır.(Taftazani/Şerh-i Makasıd).
Ulemanın çoğunluğuna göre kasdi olan caiz görülmüştür. Yanılma ile vaki olan-da da ittifak olduğu bildiriliyor. (Şerh-i Akaid)
Selef-i salihin ve ehl-i hadise göre,Enbiya-yı Kiram nübüvvet verildikten sonra büyük günahların tüm çeşitlerinden ve cinslerinden kasd veya yanılma ile de olsa mahfuzdurlar. Yine böyle küçük olanlardan da mahfuzdurlar. Enbiya-yı Kiram’a as yalan ve isyan isnadına dair bir rivayet naklolunursa, o rivayet az sayıda ravi ile bildiriliyorsa reddedilir, tevatürle rivayet ediliyorsa yorumlanır. (Celaled- din-i Devvani)
Kadı lyaz, mevzuya dair, Şifa adlı eserinde geniş ve değerli malumatlar vermektedir
"Enbiya;
-
i’tikad
-
Söz
-
Amel
hususlarında dinen mahzurlu bir hal içinde bulunmaktan masumdurlar.
I-Peygamberlerin, Cenab-ı Hakkın zat sıfat ve fiillerine dair yakin derecesinde 2 ilim sahibidirler, Bu konularda şüphe ve cehalette bulunmalar icma ile imkansızdır.
[Hz İbrahim as ın Allah'tan cc, ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini talebi, kalbin tatminliği içindir. Yine Hz İbrahim as ın güneş-ay ve yıldızlar hakkındaki sözleri, yaratılmış olanın okunması ile Rabbin varlığı ve birliğine delaletinde bir usûl ortaya konuşudur.
Hz Peygamber as ın "Zenbinden/günahından dolayı mağfiret dile I" (12) şeklinde bir talimata muhatab olması, ise bazılarının yorumladığı gibi işlenen bir günaha istinaden olmayıp, ümmetin tavır kazanmasına yönelik bir hadisedir. Yine Hz Peygambere (s.a.v) "Şayet sana indirdiklerimizden şüphede isen Kitab okuyanlara sor!" (9) şeklindeki hitab, Rasu-ü Ekrem’in (s.a.v) gönlünde hakikaten bir şüphe ve tereddüt olduğundan dolayı' değil, şüphe içinde bulunanlara böyle söylenmesini talim içindir.
Şu da ulemanın icması ile sabittir ki; Enbiyanın cisimleri şeytanın zarar vermesinden masun olduğu gibi kalbleri de vesveseden mahfuzdur.(IO)
ll-Dini hükümlere ait meselelerde kasd-unutma-yanılma yollarından birisiyle hatalı sözün beyanından icma ile masundurlar. Dünyevi işlere ait olan sözlerde ise, selef ulemasına göre her ne halde olursa olsun yine masundurlar. Fakat, felsefe ile ilgilenen sonraki bazı ulema, bu konuda ihtilaf etmiştir. Buna dair Hz Peygamber as ın namazdaki yanılgısını delil gösterirler. Buhari’de bu hadisenin geçtiği konu başlığı "sehv/yanılgı" olarak görülür. Zira sehv, kalbin meşgalesinden kaynaklanır, nisyan/unutma ise ruhun afeti olan gafletin bir neticesidir.
Ill-Tebliğin gereği olmayarak vaki olan fuhuş ve büyük günahtan rasullerin masumiyetleri konusunda icma olduğunu belirtmiştik. Küçük günahlara gelince, selef fakihleri ve muhaddislerinden bir kısmı bunda masuniyyet aramamışlar, olabilirliğini düşünmüşler. Bazıları bu konuda susmayı tercih etmişlerdir. Selefin çoğunluğu, peygamberlerin, büyüklerden olduğu gibi küçük günahlardan da masun oldukları içtihadında bulunmuşlardır. Bunlar;" Peygamberlere mutlak ve kayıtsız -şartsız ittibanın ancak bu suretle gerçekleşebileceğini" ifade etmişlerdir.
Enbiya-yı Kiramın as masumiyeti; prototip tipi bir muhafaza olmayıp, Rabbani terbiyenin eksiksiz ve mükemmel bir örneklik durumuna getirmesiyle meydana gelir ve onlar, ümmet önünde nur saçan bir kandil oluverirlerdi
Hz Adem as ın yasak ağacın meyvesinden yemesi hadisesi, çok iyi tetkik edilmeli , Allah’ın cc seçip gönderdiği rasulüne duyulması gereken saygı ve sevginin sınırlarını aşıp itham edici konuma düşülmemelidir. Hadisenin cennette, nübüvvet öncesi, örneklik ve tebliğ/dinin şekillenmesi cihetlerinden uzak olduğu hassaten bilinmelidir. Aynı tarzda Hz Yunus as ın vahy gelmeden kavmini terketmesi, Hz Peygamberin as ama sahabi Abdullah b. Ümmü Mektuma ra yüzünü ekşitmesi, Hz İbrahim as ın müşrik olan babası hakkında mağfiret dilemesi gibi Kur’an da zikri geçen hadiseler, risalet makamının ruhuna uymayan yorumlarla anılmamalıdır.
Peygamberlerin hata/zelle türü fiillerini isimlendirirken Kur'an kaynaklı kelimelerin dışında ve usluba riayetle hareket edilmelidir.
Salat-u Selam, nümune-i imtisal ve zat-ı mükememe olan Enbiya-yı Kirama...
-
yusuf 12/53
-
maide 5/67
-
yusuf 12/24
-
hicr 15/6- şuana 26/27- saffet 37/46 -duhan 44/14
-
Sahih-i Buhari H.no:620
-
bakara 2/255
-
A'la 87/6
-
Sahi-i Buhari c.2 s.344
-
Yunus 10/94
-
hacc 22/52-53
-
ahzab 33/46
-
gafir 40/5