KUR'AN'DA MÜ'MİNLERİN ÖZELLİKLERİ - rahle.org

KUR'AN'DA MÜ'MİNLERİN ÖZELLİKLERİ - rahle.org

KUR'AN'DA MÜ'MİNLERİN ÖZELLİKLERİ


Facebookta Paylaş
Tweetle

Hakan ERDEM


Yer: Mekke
Tarih: Hicretten önce, nebevi mücadelenin henüz ortaları
Yani işkencenin, zulmün alabildiğine yaygınlaştığı organizeli kıtlığın kendisini iyice hissettirdiği bir dönem.
Bir yanda zenginlik ve refah içinde yüzen, hayatın zevk ü sefasından yararlanan ve işleri hep yolunda giden Mekke müşrikleri, diğer yanda çoğunluğu kıtlık nedeni ile iyice yoksullaşmış, en zaruri ihtiyaçlarını dahi temin edemeyen sayısız eza ve cefalara göğüs geren müstazaf Müslümanlar.

İşte tam bu sıralarda Hz. Peygamber'e (sav) mutat olduğu üzere arı vızıltısını andıran bir ses gelir. Yaklaşık bir saat sürer bu durum. Daha Müslümanlığın ilk günlerini yaşayan Hz. Ömer (ra) bu halin vahiy habercisi olduğunu anlar. Nitekim Peygamber (sav) kendisine gelen vahiyle ilgili olarak: "Bana öyle on ayet indi ki, durumu bunlara uyan cennete gidecektir.” buyurur ve sonra ayetleri okumaya başlar:
"Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir, 
onlar ki namazlarında huşu içindedirler,
onlar ki boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler, 
onlar ki zekât (vazifelerini) yerine getirirler
ve onlar ki iffetlerini korurlar.
Ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu (cariyeleri) hariç. Doğrusu bunlar yerilemezler.
Şu halde kim bunun ötesine gitmeyi isterse, işte bunlar haddi aşan kimselerdir.
Yine onlar ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler.
İşte asıl onlar varislerdir ki,
Firdevs'e varis olan bu kimseler orada ebedi kalırlar." ayetleri okunduktan sonra şöylece dua eder Peygamber (sav): " Ya Rab, bizi azaltma, çoğalt, bizi şerefli kıl, zebun etme, bize ihsan et. Bizi mahrum etme. Bizi üstün kıl, mağlub etme ya Rab! Bizi hoşnut et. Sen de bizden razı ol."
Mekke'de nazil olan bu sure, Kureyş müşriklerinin saldırılarına, inatlaşmalarına, batılı ileri sürerek mücadele etmelerine hidayetin karşısında dikilip, ondan alıkoymalarına karşı, Resulüllah için ve müminler için bir teselli, yatıştırma ve güç verme niteliği taşımaktadır. Bu ayetler onlara acılarını unutturacak, yorgunluklarını ortadan kaldıracak, kalplerine güven ve huzur verecek geleceğe umutla bakmalarını sağlayacak, asıl kaybedenlerin müşrikler, kurtulanlarınsa kendileri olduğunu haber verecektir. 
Kazanmak için yalnızca yedi esas gerekiyordu;
iman etmek
namazlarda huşu içerisinde olmak
boş ve yararsız şeylerden yüz çevirmek
zekat vazifesini yerine getirmek
iffetleri korumak
emanetlere ve ahitlere riayet etmek
namazları muhafaza etmek.
İlk esas imandır. İman olmadan amelin hiçbir kıymeti yoktur. Yedi esastan ikisinin namazla ilgili olması manidardır. Bu husus bize namazın ne denli ehemmiyeti olduğunu hatırlatıyor olsa gerek. Namaz kılarken Allah'ın huzurunda olduğumuzu gönülden hissetmek, iç dünyamızda ondan başka bir yer bırakmamak, o'na en fazla yaklaştığımız an, Peygamber'e (sav) dünyadayken en çok sevdirilen üç şeyden birisi: namaz. Bunun farkında olmak...
Boş ve yararsız şeylerden vazgeçmek. Yani malayaniye (faydasız şeylere) dalmamak. Peygamberimiz (sav) bir hadisi şeriflerinde: "Kişinin kendisine lazım olmayanı-malayani-terk etmesi, Müslümanlığının güzel olmasındandır." buyurur. Bu hadis Peygamberimizin bize getirdiği şeriatın ana ilkelerinden birisidir. 
Her şeyin boşundan yüz çevirmek:
Sözün boşundan, işin ve meşgalenin boşundan, dikkatin boşundan...
Her şeyin dolusuna rağbet etmek:
Allah'a rağbet etmek, o'na ibadet etmek, o'nu zikretmek, tefekkür etmek, kısacası yapmamız gerekenleri yapmak. Yapmamamız gerekenlerden uzak durmak. 
Çünkü müminin vakti son derece sınırlıdır. Onun vaktinde oyuna, eğlenceye, boş şeylere yer yoktur.
Zekât vazifesini yerine getirmek: 
Şeytanın ileri sürdüğü fakirlik korkusunu yenip, Allah'ın vereceği mükâfata güvenerek, arınmak için kalbi ve ruhu arıtmak için infak etmek. Ya da kazanmak için kaybetmek, almak için vermek...
İffetleri korumak: İnsanlığın yüceliğini gösteren şaşmaz ölçü, insan iradesine hâkim olmak ve onu yenmektir. Fıtri ihtiyacı temiz ve kurallar çerçevesinde tanzim etmektir. Böylece hem ruhun temizliği hem de ailenin, dolayısıyla cemiyetin arınması mümkündür. Allah'ın ve resulünün çizdiği sınırların ötesine yönelmek hem fertleri hem de toplumları fesada, bozgunculuğa sürükler.
Emanetlere ve ahitlere riayet etmek: Allah'ın bize tertemiz olarak verdiği fıtrata sahip çıkmak, bezm-i âlemde verdiğimiz "Evet, sen bizim Rabbimizsin!" sözüne bağlı kalmak...
Münafıklığın işaretlerinden sayılan emanete hıyanet, ahde vefasızlık hususunda son derece dikkatli olmak. Muhammedü'l-Emin, emin olmak...
Namazları muhafaza etmek: Yani namazları vakitleri içerisinde, düzenli olarak kılmak, onları zayi etmemek...
Bütün bu vasıflara sahip olmak, karşılığında da Firdevs'e varis olmak, orada ebediyen kalmak, bizim Allah'tan, Allah'ın da bizden razı olması. İşte budur bize vaad edilen mükafat ve kurtuluş müjdesi.
Ayetlerin nüzulünden önceki döneme ve şartlara bakıldığında yaşadığımız günler ve çekilen sıkıntılar, o dönem kadar olmasa da bir benzerlik taşıdığı görülebilir. 
Aslında bu sadece küçük bir benzerliktir. Çünkü sahabenin başına gelen sıkıntılar o kadar şiddetli idi ki açlıktan geceleri uyuyamayanlar, sokaklardan buldukları kemik parçalarını kaynatıp suyunu içmek suretiyle açlıklarını biraz olsun dindirebiliyorlardı. 
Yine hepimizin bildiği gibi karınlarına taş bağlayarak en azından psikolojik olarak kendilerini tok hissettirmeye çalışıyorlardı. Henüz biz ne kemikleri kaynatmaya başladık ne de taş bağlamaya. Çocuklarımız da açlıktan dolayı ağlamaya başlamadı.
Bütün bunlara rağmen asla mücadeleden vazgeçmeyen, kelime-i tevhidin icapları ne ise bihakkın yerine getiren, sabreden, direnen, mücadele eden, İslam'ın prensiplerine kayıtsız şartsız itaat eden, pazarlıksız bir iman sahibi idi o dönemin Müslümanları. Yeri gelmişken Bakara suresindeki konuyla ilgili ayeti hatırlatalım: "Yoksa siz, sizden öncekilerin başlarına gelenler sizin de başınıza gelmeden..."(Bakara, 214)
Müminun suresinin ilk ayetleri bize şöyle bir mesaj veriyor: Bırakın müşrikler kendi varlıklarıyla şımarsınlar, oyalansınlar, kazandıklarını zannetsinler, siz biliniz ki kurtuluş dünyanın gelip geçici metaına sahip olmakta değil, Allah'ın emirlerine bağlı olmaktadır.
Değil mi ki Allah'ın resulü: "Dünyanın Allah katında sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı kafirlere ondan bir yudum su bile içirmezdi." buyuruyor, o halde geçelim artık şu kriz edebiyatını da esas ahiretteki kriz halini yaşamamak için kendimizi sık sık muhasebe edelim. Ayetlerde zikredilen vasıflara uygunluğumuz ne durumda. 
Velhasıl onlar-kâfirler-kendi işlerine baksınlar biz de kendi işimize bakalım.
Onlar kendi dünyalarını kazansınlar biz de kendi dünyamızı kazanalım.
Evvel emir uhrevi geleceğimiz olsun dünyevi geleceğimiz değil.
Bu günlerde daha bir anlamlı geliyor bana Müminun suresinin ilk ayetleri...
Daha bir dikkatimi çekiyor Peygamber Efendimizin (sav) ayetleri okuduktan sonra yaptığı dua:
"Ya Rab, bizi azaltma, çoğalt, bizi şerefli kıl, zebun etme. Bize ihsan et, bizi mahrum etme. Bizi üstün kıl, mağlup etme ya Rab! Bizi hoşnut et, sen de bizden razı ol." 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ