Bilgin BOZKURT
İnsan bir eylemi gerçekleştirirken yalnız olmadığını, eylemlerine değer veren birinin onu izlemekte olduğunu, hatta o eylemi yaparken gözlerinin içine baktığını bilirse o eylemi hiç olmadığı kadar dikkatli, özenerek ve yaşayarak gerçekleştirir. İslam bize uzaklardan bakan değil her an kulunu izlemekte olan bir Allah inancı sunmaktadır.
Gözler O'nu göremez; hâlbuki O, gözleri görür. O, eşyayı pekiyi bilen, her şeyden haberdar olandır. (Enam 103)
AIIah' ın gördüğünü bilmiyor mu? (Alak 96/14)
Allah (C.C.) tarafından izlendiğinin bilgisine sahip olup bunu kabullenmiş olmaktan öte, bu hakikatle yaşamanın insanın hayatındaki önemini çok iyi bilen İslam. önümüze “Murakabe” diye bir tanım getirmiştir.
Murakabe, kulun, sürekli biçimde Allah Teâlâ’nın gözetimi altında bulunduğunun şuur ve idrakinde olması anlamında kullanılan bir ıstılahtır.
Bu tanımda özellikle altı çizilmesi gereken kelimeler; “sürekli”, “şuur” ve “idrak” kelimeleridir. İnsanın bir olguyu sürekli olarak aklında tutması çok zor bir iştir. Örneğin hepimiz öleceğimizi biliriz ama çok azımız bu gerçekle içi içe yaşarız. Kul olarak Allah Teâlâ’nın gözetiminde olduğumuzu bilmemiz sadece bir bilgi ve iman konusudur. Mesele bunu bir hal olarak yaşamak ve daha sonra da bir makam olarak bu hali iç dünyamızda sabitleyebilmektir. Makam kelimesi ayırılmış, kayırılmış bir zümre olarak değil, kişinin Allah’a doğru giden yolculuğunda kat-ettiği bir aşama olarak anlaşılmalıdır.
Kişi Allah Teâlâ’nın bir lütfu olarak bazen bir gerçekliği (ölüp Allah'a döneceğimizi, her şeyin Allah Teâlâ’nın elinde olduğunu, Allah Teâlâ’nın bizi izlemekte olduğunu) çok derinlemesine hisseder ve bu durum insanın içinde anlık bir şimşek çakmasına ve iç dünyasının aydınlanmasına, titremeye, huşuya sebep olur. Fakat “hallerde” bu durum geçicidir. Hal, önce bir yanılsama sonra da gaflet haliyle kısa bir süre sonra geçer ve kişinin iç dünyası yeniden karanlığa gömülür. Haller geçse de kul o anda hissettiklerini, hissettiklerinin ne kadar gerçek olduğunu zihnen hatırlar ve bu onda o hali kalıcı hale getirmek için bir iştiyak uyandırır.
Makamlarda ise haller kalıcı hale gelmiştir. Bir üst makamın hallerinin (yani kısa süreli deneyimlerinin) yaşanması makamların kalıcı hale gelmesini pekiştirir. Murakabe hallerinden önce kişi muhasebe makamını elde etmelidir. Muhasebe makamı ise öncesinde muhasebe halleriyle başlar. Örneğin tamamen aşağı nefis seviyesinde yaşayan bir insana zaman zaman yaptıklarının aslında ne kadar yanlış olduğu, ziyanda olduğu ile ilgili baskın hisler gelir. Bu onda pişmanlıklar oluşturur. Ama kısa süre içinde pişmanlıklarını unutup aynı hataları tekrar işler, yaptıklarının yanlışlığıyla ilgili hatırına gelen düşünceleri unutur. Sonra aynı baskın muhasebe hisleri içinde tekrar oluşur. Bunlar sıklaştıkça kişi kendisini yavaş yavaş düzeltmeye başlar. Bu durum muhasebe halidir. Muhasebe makamı ise kişinin kendi iç dünyasını sürekli olarak gözlemesiyle ve bunu artık içinde oturtmasıyla meydana gelir. Kendini izlemek, kendi kendini acımasız bir şekilde yargılamak ve dışlamak değildir. Umutsuz bir şekilde kendisinin adam olmayacağını söylemek değildir. Bu cümleler şeytandandır. Kendini gözlemlemekte amaç kendini tanımak ve kendi üzerimizde hâkimiyet kurmaktır. Dümeni serkeş nefsin elinde olan geminin kontrolünü onun ele alıp onu sağa sola vurmaktan kurtarmanın yolu nefse sövüp durmak değil onun zaaflarını, hallerini, gücünü görmek ve gemiyi ustaca sürmeyi öğrenmektir.
Kişi muhasebe makamını elde ettikten sonra onda anlık çakmalar halinde murakabe halleri oluşmaya başlar. Murakabe hali daha evvel de söylediğimiz gibi, kişinin her an Allah'ın gözetiminde olduğunun şuur ve idrakinde olmasıdır. Muhasebeyi bir makam olarak oturtmadan da zayıf ve çok kısa da olsa murakabe halleri yaşanabilir. Ama iç dünyamızda sağlıklı ilerleyebilmek için önce muhasebeyi (kendi kendini gözlemlemeyi) makam olarak oturtmak gereklidir.
Murakabe Er-Rakib (Allah Subhanehu ve Teâlâ) olan Allah'ın isminin insandaki bir tecellisidir. Er-Rakib, Yarattığı bütün varlıkları üzerinde pür dikkat gözcü olan, izleyen ve bütün işlerini kontrol altında tutan manasındadır. Pür dikkat... Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın kullarını ve her şeyi ( el-Ahzab 33/52) gözetim ve denetimi altında tuttuğu belirtilmektedir.
“Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilir.” (İnfitâr, 10-12)
Başka bir ayette de şöyle buyrulur: “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf, 18)
Bundan da öte, meleklerin ötesinde yüce Allah her zaman ve her yerde biz insanların yaptıklarını görmekte ve gözetlemektedir: “Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.” (Nisâ, 1)
Yüceler yücesi Rabbimiz bizi Rakib ve atid melekler ile denetlemektedir (Kaf Suresi). Atid kelimesi tefsir edilirken "Her an hazır" şeklinde tefsir edilir. Ama günümüz insanının daha da anlayacağı haliyle her zaman anda olan ve asla gaflete düşmeyen demek daha açıklayıcı bir ifade olur. Günümüz Müslümanının belki de en çok kaçırdığı husus budur. Zira biz anda kalamıyor ve bu yüzden kalben ve zihnen sürekli savruluyor, ortam şartlarının ve imtihanların içinde oradan oraya sürükleniyoruz. Bu da bizi en büyük düşmanımız olan şeytana karşı savunmasız kılıyor. Günümüz insanı kendi içine karşı kördür. Oysa hayatımıza yön vermek, o kör olduğumuz yerin kontrolüyle alakalıdır. Bu mekâna siz sahip olmadıkça, şeytan ve nefsin oyuncağı olacaktır. İnsan kendi içini izleyebilecek sekinet ve iç görüye sahip olamadıkça gerçek yakınlığı anlayamaz. Kendinde kalamaz. Sürekli gaflete düşmekten kurtulamaz. Rabbiniz Er-Rakib iken, yaptıklarınız yazıp duran Melekler Rakib ve Atid iken hayatı bu kadar gaflet, unutkanlık ve savrukluk içinde yaşamanın bir bedeli olacağını anlamak zor değildir.
Murakabe ehli insan Er-Rakib olan Allah Teâlâ’nın isminin tecellisiyle her an Rabbiyle kalben baş başa, kalabalıklar içinde bile O’ nun gözetiminde olduğunu bilen insandır. Kendinde kalmak ve kalben ayık olmak için umutsuzca çırpınan ve baskı altında değil, huzur ve sekinet (sakinlik) içindedir. Günümüz insanı can-hıraş bir sıkkınlığın pençesinde çırpınırken murakabe ehli insan için yalnızlık ve sıkıntı yoktur. O her an Rabbi ile birlikte olmanın lezzetini yaşar.
Murakabe ehli insanın ruhaniyeti, manevi gücü/direnci kuvvetlenir. Öyle ki nefsi de imanının çekim gücüyle güçsüzleşir ve imana yaklaşır. Artık nefs-i emmarenin ilgisini çeken yemek, içmek ve şehvet gibi zevkler ona basit görünmeye başlar.
Sözlerimizi Peygamber Efendimizin mübarek ağzından dökülen bir dua ile bitirelim:
“Ey Hay ve Kayyum olan! Sadece Senden yardım isterim; Hayatımı düzelt, gözümü açıp kapayıncaya kadar bile beni nefsimle baş başa bırakma.” (Hakim)-Amin…