Ahiret gününe iman İslam'ın imandan ayrılmaz bir cüzüdür. Bütün gibi önemli bir rükündür. İslam akidesinin dayandığı esaslı temellerden biridir. Kuran açık, hakiki bir tasavvur getirmişse de bu hususta İslam mütefekkirleri düşünmekten uzak kalmamışlardır.
Genel Olarak Beşer Vicdanında Ölüm Düşüncesi:
Allah Teala Mülk suresi I. ve 2. ayetlerinde ölümü dünya hayatının hikmeti için yarattığını beyan eder, ikinci hikmet de amel sahiplerinin bu dünyada değil ahiret- te karşılıklarının verileceğidir.
Ölüm, yaratıcı cihetinden gaye, mahluk cihetinden ise tiksinme ve korkmadır. Beşer fertlerinin bu korkusunun sebebi şiddetli ve kuşatılmış bir belirsizlik durumudur. Ölüm insanın hayattaki emellerinin hepsini keser ve kişiyi ehlinden, sevdiklerinden ayırır. Hakeza insan yarından ve yarında geçecek işlerden korkar, insan, düşüncesinde bu kabusların dahili endişesi içindedir.
insanın bu korkusu, insandan insana ve toplumdan topluma değişiklik gösterir. Bunun da dini, kültürel ve medeniyetten kaynaklanan sebepleri vardır.
Yunan felsefesinde ölüm düşüncesine taarruz sadedinde çelişik çeşitli örnekler bulunur. Yunan edebiyatında tiyatro yazılarında buna şahit oluruz. Bu tiyatroların çoğu insanın kader, ölüm ve ilahlara karşı dövüşünden bahseder ve hezimetle neticelenir. İnsan bu mazlum konumdan bir türlü kurtulamaz. Sanki gizli bir el onu engellemekte ve kimse de o eli görmemektedir.
Kader ve insan, cebir ve ihtiyar arasındaki kavganın trajedisinde insan, yenik düşse de kötü sondan kaçınmak için hiç olmazsa gayret sarf etmiş olarak kendini görürdü.
Sofokles ve Euripides'in yazdıkları trajedilerde de insanın ilahlarla kavgasından ve insanın yapmaya, değiştirmeye çabalamasından ancak bunun ömür kısalığı sebebiyle hezimetle sonuçlanmasından bahseder.
Yunan felsefesinde, ölümden çekinmeyen Sokrat vardır. O zahit bir kişi oldu
ğundan bu dünyanın kısalığına ve ölüm sonrası hayatın varlığına inancı sebebiyle son derece mutlu bir felsefe oluşturmuştur. Onun talebeleri hayat, ölüm, bakilik ve fanilik üzerinde tartışmışlardır ama Sokrat'ta ölüm korkusu görülmemektedir. Belki Sokrat’ın çevresindekilerin korkusu ondan çok fazlaydı da denilebilir. Ancak görünen o ki filozof çok mutlu idi ve bunu da ölüm sonrası hayata yakini bilgisinden ediniyordu. Ölüme yaklaşırken Sokrat'ın saadeti, talebelerini hayrete düşürür. Bunun sebebi sorulduğunda "Ölümden sonra orada bir şey olduğuna dair büyük bir emelim var. Kadim geleneğin söylediği gibi bu şey salihler için olup şerirler (kötüler) için değil."şeklinde cevap vermiştir.
Yeniçağ filozoflarından Paskal da şöyle diyor "Hiçbir şey bilmeyen cahil bir haldeyim. Bildiğim bütün her şey bir gün öleceğim. Ancak ben kaçmaya güç yetiremediğim bu ölümün de tamamen cahiliyim." Bu söz, ölüm diye isimlendirilen bu meçhulden korkunun sınırını ifade ediyor.
Varoluşçular da şöyle der: "Durumundan hiçbir şey bilmediğimiz dış alemden bize gelen bilinmeyen garip bir olaydır ölüm." Sartre da ölümün herkese geleceğini fakat hiç kimsenin onu beklemediğini söyler.
insan tabiatı böyle olunca o her şeyden korkar ve endişe duyar. Hastalıktan, yaşlılıktan, başarısızlıktan vb. Bütün bu endişe bir şeydir, ölümden endişe ise başka bir şeydir. Sonuncusu adi bir korku olmayıp mürekkep (birleşik, iç içe geçmiş) bir endişedir. Ölümden korkmak ilacı olmayan metafiziki bir hastalıktır.
Beşer Vicdanında Öte Alem Düşüncesinin Kaynaklanışı:
Seyyid Kutup merhum: "Bu yıldızlı arzda ferdin ömrü kısa, günleri sınırlıdır. Ancak onun emelleri sınırsızdır. Ama o bir gün ölecektir. Emellerini buraya bırakacak ve gidecektir.
Sonra insan hayrı ve şerri hiçbiriyle mücadele ederken görür. Erdem ve rezaletin mücadelesine şahit olur. Üstelik hep şer hayır üzerine galip gelmektedir. Bu durumda insan adil bir ilahın adaletini gözetir."
Kadim Mısır dinleri ölümden sonra dirilme, hesap ve ceza inancına büyük önem verdiler. Böylece başlarına gelen engeller onları meşgul edemedi ve öte aleme inanmakla mutlu oldular. Piramitlerdeki nakışlar, resimler, ölünün yanına eşyalarını giyeceğini vs. koymaları diriliş inancına sahip olduklarını gösterir.
Akkad: "Bütün kitabi dinlerin dirilişe inandıklarını görürüz. Bu hayatın şekli, aralarında ihtilaflı da olsa..."der.
Ölüm Müslüman için ma’ruftur ve açık bir hedeftir. Hiçbir canlı ölümden kaçamaz. Aksi durum Allah'ın sünnetinde değişikliktir.(l 5/23, 3/145 ) Allah, dünyanın imtihan, ahiretin ebedilik ve mükafat yurdu olmasına hükmetmiştir. Ölüm, İslam'da ıkı hayat arasında intikaldir, son değildir. Ahiret de son karar yurdudur. Allah, onu beşer arasında taksim etmiştir. Peygamber, avam ayrılmaksızın herkes bu kanun önünde eşittir. (39/30) Ancak ölüm korkunç bir şey olmayıp ikinci ve sürekli bir hayatın başlangıcıdır. (99/7-8) Ölümle ilgili ayetlerin çokluğu ölüm korkusunu arttırmak için değil azaltmak içindir. Ölüm, mümin için yemden doğuştur. Hadis: "İnsan ar uykudadır, ölünce uyanırlar."
Yunan tiyatrosunda ve muasır felsefi ekollerde ölüm korkusu, ölüm sonrası hayatı inkardan , dinlerdeki sekinetin sırrı ise ölüm sonrası hayata şüphesiz inanmaktan kaynaklanır.