VELAYET AÇISINDAN BİR BAKIŞ - rahle.org

VELAYET AÇISINDAN BİR BAKIŞ - rahle.org

VELAYET AÇISINDAN BİR BAKIŞ


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Giriş

“Tanım, herkesin kullandığı/bildiği ifadeleri orijinal  kaynaklarında geçtiği şekilde (kendi ıstılahlarında)  kullanmak, yanlış kullanılan ifadelere doğru bakış açısını yerleştirmektir..

Kavramlar da kendi tarihsel kaynaklarındaki aslıyla kullanılmalıdır. (Kavrama yüklenen orijinal kullanılışından uzak, farklı anlamlar, kavramın anlam uzayının bulanmasına yol açmaktadır.)  Velayet ve Demokrasi anlam düzlemi açsından bu iki kavramın  sözlük ve ıstılahi anlamları incelenmelidir. Zira kavramlar öncelikle kelimenin temel anlamını taşırlar. Ancak bazı kelimeler  tarih ve coğrafi şartları nedeniyle kelime anlam uzayına paralel  ek öklid dikliklerini de ihtiva eder.

Velayet

Lügatte “işi üzerine almak ve yerine getirmek veya hakim olmak”  anlamına gelen velayet ıstılahta “sahibine akit yapma, tasarruflarda bulunma ve bunları tenfiz etme (bunlar üzerine şer’i sonuçlar çıkarma) imkanı veren şer’i bir kuvvettir”.(1) Yani velayet kişinin kendisi veya sorumluluğunu taşıdığı bireyler hakkında  karar verme, yönetme veya temsil hakkını bir başka kişi veya  kuruma vermesi, devretmesidir. Kuran, muhtelif yerlerde ancak müminlerin veli edinilebileceği konusunda müminlere çok sıkı  tembihlerde bulunmaktadır.(2) Allah'ın uluhiyeti ve  rububiyetine, Rasulullah’ın teşriine muhalif şekilde veya bu makama taalluk eden müessese ve kişilere velayet verilemez. (3)

Demokrasi

Demokrasi toplum nizamının sağlanabilmesi için, egemenlik haklarının -genel anlamdatüm topluma verilerek insanların ortak akıllarıyla hareket etmesi, toplum  için iyiyi ve kötüyü yani kanunları çoğulculuk ilkesiyle belirleme sistemidir.

Tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede  eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Yunanca demokratia (demos:halk zümresi, ahali + kratia:iktidar) sözcüğünden  türemiştir.

Perikles, aristokratik rejimi yenen demokrasinin iyilik ve faziletlerini şu ifadelerle  dile getirmektedir: "Bizde devlet, bir azınlığın değil, çoğunluğun yararına göre idare  edildiği için, bu idare şekli demokrasi adını  almıştır. Özel farklılıklara gelince; eşitlik  kanunlar tarafından herkese temin edilmiştir. Fakat umumi hayata katılmaya gelince, kendi değerine göre her fert saygı  görür ve ait olduğu sınıf, şahsî değerinden  daha az önemlidir. Nihayet hiç kimse, fakirlik ve sosyal durumun karanlığıyla engellenmez; eğer siteye hizmet edebilirse.."  Abraham Lincoln, "halkın halk tarafından,  halk için idaresi" olarak tarif ettiği demokrasi: Churchill'e göre "en iyi idare şekli değil, ama kötü tarafları en az olan bir idare  şekli" olarak kabul edilmiştir.

Klasik demokrasi: Eski Yunan şehir devletlerine dayanır. başlı tüm kararlar,  bütün vatandaşların üye olduğu meclis  veya Eklesya tarafından alınıyordu.  Korumacı demokrasi sınırlı ve dolaylı bir  demokrasi modeli sunar. Pratikte, yönetilenlerin rızası düzenli ve rekabetçi seçimlerle sağlanır. Siyasi eşitlik; eşit oy hakkını  ifade eden teknik bir kavrama dönüşür.  Kalkınmacı demokrasi: Bireyin ve toplumun gelişimini esas saymıştır.

Liberal demokrasi İçinde barındırdığı liberal kelimesiyle özgürlüğü, demokrasideki  siyasi eşitlik kavramıyla da eşitliği temsil  etmektedir.

Cumhuriyet

Demokrasi kavramı ile çokça karıştırılması  nedeniyle Cumhuriyet kavramı da kısaca  tanımlanmalıdır.

Cumhuriyet yöneticileri ve devlet başkanlarının halk tarafından seçilmesine dayanan siyasî bir rejim şeklidir. Hemen bütün  ülkelerde tek ortak yanı, devlet başkanlığı  makâmının babadan oğula veya âile yakınlarına mîrâs kalmamasıdır.

Cumhuriyet tek başına bir değer taşımaz.  Sosyalist cumhuriyet, İslam cumhuriyeti,  laik demokratik cumhuriyet örneklerinde  olduğu gibi, cumhuriyeti taşıyacak bir egemenlik sistemine ihtiyaç duyar.

Aristo, cumhûriyeti; “Umûmun menfaatini  gözeten halk idâresi” diye târif eder.  Montesquieu ise, cumhûriyet rejiminde üç  ana kuvvet (yasama, yürütme, yargı) bulunduğunu; bunların birbirine karşı bağımsız ve denetleme esâsına göre işleyen, başında seçimle gelmiş yöneticilerin olduğu  siyâsî rejim olarak ifâde etmiştir.

Örnek: “Türkiye Cumhuriyeti, demokratik,  laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” (4)  Cumhuriyet bir rejim, demokrasi ise cumhuriyetin uygulanabildiği egemenlik sistemlerinden biridir. Demokratik cumhuriyetin yanında dini cumhuriyet, oligarşik cumhuriyet ve sosyalist cumhuriyet biçimleri vardır. Demokratik cumhuriyetlerde,  meclisi ve ülkenin başkanını belli aralıklarla halkın seçmesi esastır. Genellikle Kara Avrupa’sında kabul görmüştür. İngiltere’de ülkenin başında görünüşte halkın seçmediği bir kral ya da kraliçe bulunmasına rağmen yönetim halkın elindedir.

Velayet Kavramı

İslam; Müslüman’ın yeryüzündeki bütün insanlarla olan münasebetlerini akidesinin  esaslarına göre ayarlamaya mecbur tutar.  Birilerine dost olmayı, sevgi beslemeyi,  yardım etmeyi, arka çıkmayı emrettiği gibi;  birilerine de dost olmamayı, sevmemeyi,  buğzetmeyi emreder. Çünkü muhabbetin itaati gerektirip sevilene tabi olmakla kendini gösterdiği Kur'an'da açıktır: "De ki:  Allah'a muhabbet besliyorsanız bana tabi olun." (A. İmran, 31) (5)

Velâyet kavramı, sözlük anlamına uygun olarak; "bir kimsenin veya bir topluluğun bir başkasına kendisini ilgilendiren her konuda tasarruf hakkını devretmesi ve bu hakkı devralan şahsın, aralarında meydana gelen hukukî bağa dayanarak kimseden izin alma ihtiyacı duymaksızın bu hakkı kullanması ve  onu kendisine tevdî edenler üzerinde, koruma, gözetme, yardım etme, işlerine  müdâhale ve üzerine aldığı işi onun adına  idare etme bakımından tam bir yetkiye sahip olması” anlamına terim olmuştur.

Fıkıh ıstılahında velâyet; "istese de istemese de başkası üzerindeki tasarruf hakkını  yerine getirmek" şeklinde tanımlanmaktadır. İslâm hukukunda ‘velâyet', başkası  üzerine ister istemez sözünü geçirmeyi,  itaat edenle işi üzerine alan arasındaki ilişkiyi konu alır. İçerisinde sevgi ve yardım mânâlarını da barındıran velâyet; genel  olarak, aile içerisinde akrabalık, ümmet  içerisinde ise imâmet (önderlik-halifelik)  sebebiyle gündeme gelmektedir. Aile içerisinde öncelikli olarak baba velâyet hakkına  sahiptir. Baba yoksa diğer yakın akrabalar  bu hakkı elde ederler. Ümmet içerisinde  (Müslümanlar arasında) ise velâyet hakkı,  Müslüman olup diğer müslümanlar tarafından biat ile seçilen yetkili kimsenindir.”(6)

Velinin iki boyutu vardır. İlki birisine karşı  dost olmaktır, sevgi beslemektir, kalpte  beslenen bir duygudur. “Mü’min erkekler  ve mü’mine kadınlar birbirlerinin velileridirler” (7). Diğeri sizin adınıza karar verme  hakkını kullandırmaktır. Ameli bir durumdur. “Ey iman edenler, müminleri bırakıp  kafirleri veli edinmeyin” (8). Bu ayette ifade  edilen “veli edinmeyin” emri “başınıza geçirmeyin” (9) anlamıyla da verilmektedir (10).. “Ancak Allah, Rasulü ve namazı kılan,  zekatı veren müminler” veli edinilebilir  (11). Bu iki anlam iç içedir.

Allah’a, Rasulüne ve iman edenlere karşı  dostluk beslemek İslam’ın değerlerinin  öncelenmesidir. Müslüman’ın herhangi bir  durum karşısında çözüm arayacağı ilk yer  burasıdır, Müslümanların cemaatidir. Bu,  Müslüman’ın eğrilmeden, dosdoğru gidebilmesini sağlayan bir müessesedir.

Ehli Sünnet alimlerinden Şeyhu'l-İslam İbni Teymiyye velayetle ilgili olarak şöyle der:  "Mümine gereken, Allah için sevmek ve  Allah için buğzetmektir. Bir mümin söz  konusu olunca, ona düşen şey mümini sevmektir. Velev ki zulmetmiş olsa bile. Zira  zulüm, imani dostluğu (sevgiyi) ortadan  kaldırmaz." (5)

Kur’an-ı Kerimde velilikle ilgili ayetlerin çoğunda dostluk etme boyutu vurgulanmaktadır. Bu nedenle her şeyden önce  Müslümanların kalplerinde küfre, tuğyana,  zulme karşı kin beslemeleri, iki toplum  bilincini ve onlarla ilişkilerini kimliklerini  koruyarak sürdürmeleri gerekir.

Mü’min olmayan birileri zulmen velayet  haklarınızı kullanıyor ise, yapılması gereken  şey; hem cemaat hem de birey olarak, buna razı olmak değil, velayet haklarını geri  almak için çabalamak, en azından buğz  etmek, düşmanlık beslemektir.

Velayet-Demokrasi Değerlendirmesi

Bir vakıa olarak bir sistemin işlerliğinin sağlanması yani uygulanan rejimle sistem bazen karıştırılmaktadır.

Sistem bir topluma, ülkeye hakim olan ve  yasamanın kaynağını oluşturan değerler  bütünüdür. Rejim ise bu sistemin işlerliğinin sağlanması için oluşturulan kurumsal  süreçlerdir.

Demokrasi bir sistemin adıdır. Ülkeye hakim olacak değerler manzumesi , doğru ve  yanlış (mübah/memnu) için (islami literatür ile helal ve haram için) ortak aklı önerir.  Siz bunu ülkenin bütün vatandaşlarının bir  araya gelerek oy birliği sağlanana kadar  birbirlerini ikna etmesi olarak da uygulayabilirsiniz, bir grup temsilcinin belirli bir süre  için sizin adınıza zaman ayırması yöntemiyle de (yani parlamenter demokrasi).   Günümüzde yaygın olarak parlamenter  demokrasi şeklinde işletilmektedir. Parlamenter demokrasiler ise etkin yönetimini  cumhuriyet rejimi ile karşılamaktadır.  Yukarıda da belirtildiği gibi cumhuriyet bir  sistem taşıyıcı araçtır. Çoğunlukçuluk formuna uygun tüm sistemleri taşıyabilme kapasitesine sahiptir.

Parlementer demokratik sistemlerin katılımcılık sağlanarak güçlü şekilde kalabilmesi için cumhuriyet formu kaçınılmaz olarak  gereklidir.

İstişare etmek, insanların şahsiyet ve katılım hassasiyetini gözeten , toplumla ilgili  kararlara ikna etmek ve ikna olmak süreçleri birer rejim meselesidir ve cumhuriyet  kavramı bunu karşılamaktadır.

Demokrasi temelde bir teşri meselesidir,  teşri sistemidir. Parlementer teşri sistemlerin işleyebilmesi için vatandaşların temsil  yetkisini kendi adlarına kullanmak üzere  bir grup insana devretmesini zorunlu kılmaktadır. Bu süreç yukarıda da izah edildiği gibi velayet devri sürecidir. Aynı zamanda da “Sistemler, bileşenlerin velayetini  toplayarak teşekkül olur.”(6)

Yönetici yada yönetici grubun seçilmesi  terminolojik olarak velayet devri, velayet  makamı olarak yetki verme sürecidir.  “Büyük sistemlerde velayet devri farklı yöntemlerle gerçekleşmektedir. Bunlardan birisi  de oy verme/seçme-seçilme hakkının kullanılması şeklinde yerine getirilir. Bu nedenle  yönetim hakkının, kanun koyma yetkisinin  devri, yöneticilerin tespiti gibi işlemlerin  gerçekleştirildiği tağuti süreçlere (seçmen  veya aday) katılmak veya beşeri sistemleri  benimsemek Allah'ın dininden başka bir  sistemin ikamesi manasına geldiği için velayetin ihlalidir. (6)

Günümüz demokrasisi (12-13) gibi Gayr-i  İslami sistemlere bağlılık veya kabulü ile  hakimiyet ve velayet yetkilerinin devri anlamına gelen süreçlere bilerek ve isteyerek  katılmak İslam’dan farklı bir düzen kabulü  manasına geldiği için kabul edilemez.

Medya, hukuk, eğitim gibi resmi ve sosyal  alanlarda çalışırken veya bulunurken azami  derecede dikkat gösterilmelidir. Zira ortama duyulacak sevgi ve sahiplenme zaman  içinde normalleşmekte; izzeti ve Müslüman şahsiyetini zedeleyen davranışlar kanıksanmaktadır. Yapılan işin verdiği haz  veya bulunduğu ortamı İslami olarak değerlendirme hiçbir zaman kanıksamak için  sebep değildir.

Günümüzün pazar ekonomileri içinde  ceberrut sistemlerin toplumun özgürlük  alanını sınırlandırası ve “kırk satır mı? Kırk  katır mı?” şeklinde baskıcı seçim yöntemlerinin bizzat toplumda oluşturulan kavramsal boşluk altında özgürlük/cumhuriyet  temelli fazilet duygularının çözüm yeri olarak ta demokrasinin işaretlenmesinin getirdiği füluğluk bireylerin özgür bir tercih ile  demokratik sisteme velayet verdikleri anlamına kolayca gelememektedir. Diğer yandan özellikle oy verme sürecinde velayet  vermek için tercih edilen hizip yada kişiler  çoğunlukça kabul görmemiş olması itibarıyla da oy verme süreci ile velayetin doğrudan iktidara devredildiği sonucuna doğrudan bağlamamaktadır.

Ancak demokraside bireylerin niyetlerinin  ne olduğu ve sonucun nasıl tahakkuk ettiğinden çok teknik olarak oy verme sürecine iştirak ortak aklın teşri kaynağı olarak  kabulüdür. Zira oy verme sürecinin sonunda tercih edilen aday kazanamamış olsa da  kazananlar oy kullananlar adına velayet  yetkisini kullanma hakkı elde ederler. Dolayısıyla oy verme süreci velayetin doğrudan  devri olmamakla birlikte sürece iştirak ile  zaten devredilecek olan velayetin muhatabının bir yarışla belirlenmesi sürrecidir. Bu  yöntemle ortak aklı temsilen yetkiyi kulla-

nacak olan hizip yada kişiler adil de olsa  zalim de olsa teşrinin kaynağı değişmiştir.  Müminin teşri kaynağı olarak Allah'tan  başkasını tercih etmesi düşünülemez, vesselam.

Dipnotlar

1 Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi c5,s.108

2 [009.023] Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih  ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli  edinmeyin. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar  zalimlerin kendileridir.

[060.001] Ey iman edenler, benim de düşmanım, sizin  de düşmanınız olanları veliler edinmeyin. Siz onlara  karşı sevgi yöneltiyorsunuz; oysa onlar haktan size  gelene küfretmişler, Rabbiniz olan Allah'a inanmanızdan dolayı peygamberi de, sizi de (yurtlarınızdan) sürüp -çıkarmışlardır. Eğer siz, benim yolumda cihad etmek  ve benim rızamı aramak amacıyla çıkmışsanız (nasıl)  onlara karşı hâlâ sevgi gizliyorsunuz? Ben, sizin gizlemekte olduklarınızı da, açığa vurduklarınızı da bilirim.  Kim sizden bunu yaparsa, artık o, elbette yolun ortasından şaşırıp-sapmış olur.

3 Velinin Şartları : a) Eda ehliyetinin tam olması b) din  birliği olması c)adalet d)emin ve tasarrufa güç yetirir  olması e)velisi olunan şahsın maslahatlarını gözetmesi  (Vehbe Zuhayli, age, c5, s.110)

4 TC Anayasası Madde 2

5 Erdem ,Hakan, Kur'an'da Velayet, Rahle Eğitim ve  Kültür Dergisi, Sayı 3, Ocak 2001

6 Yılmaz, Yakup, Velayet ,Rahle Eğitim ve Kültür Dergisi,  Sayı 28, Kış 2006

7 [009.071]

8 [004.144]

9 Fıkıhta devletin en üst düzeydeki yöneticisinin tayin  şekli ile ilgili olarak nas, velayet-i ahd, kahr ve galebe  şeklinde 4 yoldan söz edilmektedir. (Vehbe Zuhayli,  age, c8, s.403)

10 Bakınız Elmalı Hamdi Yazır Nisa 144 meali

11[005.0 55]

12Demokrasi tanımına göre yasamanın kaynağı halktır.  İslam’da teşri’nin kaynağı halk olamaz. Teşri hakkı  sadece Allah’a aittir. İslam toplumunda yahut İslami  Cumhuriyette ümmet semavi ve ahlaki kanunlara bağlı  kalmak bunlarla kayıtlı kalmak zorundadır. (Vehbe  Zuhayli, age, c8, s.448)

13 (M. Beşir Eryarsoy, s.188)

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ