Tunga TORGAL
“God Of The Gaps” hatası nedir?
Batılılar zaruretten kaynaklanan, arkasında aslında akla uygun bir sebebin bulunduğu, fakat insan bilgisindeki boşluklardan dolayı henüz açıklanamayan sonuçlardan hareketle bir Allah’ın varlığına inanmaya “God of the Gaps” hatası derler. Buna örnek olarak orta çağ Avrupa’sında yaşayan insanların gök cisimlerini meleklerin iterek hareket ettirdiğini zannetmeleri ve buradan hareketle Allah’ın var olduğunu düşünmeleri verilebilir. Bu durumun hiç de böyle olmadığı Newton hareket kanunlarını açıklayıncaya kadar anlaşılamamıştır.
Eğer Kur’an 1400 yıl önce yazılmış ve baktığı her şeyde Allah’ı görmeye şartlanmış bir insanın sözü olsaydı, bu durumun örneklerini O’nda (Kur’an’da) kesinlikle görmemiz gerekirdi.
BİR OLAYI AÇIKLAMANIN YOLLARI
Bir olayı açıklamanın 3 yolu vardır:
· Zaruret
· Şans
· Tasarım
Zaruret: Doğa yasalarıyla açıklanabilen olaylardır. Örneğin bulutun havada durması gibi… Bulut havadan daha hafif olduğundan, daha doğrusu özgül ağırlığı havanınkinden düşük olduğundan havada durmaktadır.
Şans: Doğrudan doğruya bir doğa yasası ile açıklanamayan olayları açıklamanın bir yoludur. Örneğin “rüzgârın evirilip çevrilmesi” gibi… Rüzgârın evirilip çevrilmesi tümüyle kaotik bir süreçtir. Rüzgârlar pek çok şarta bağlı olarak hemen her yönde ve her şiddette esebilir.
“Kaotik” ve “şans” kelimelerinden yola çıkarak bu tip sistemlerin tümüyle düzensizlik anlamına geldiğini ve doğa yasalarından tümüyle bağımsız olduklarını ima etmiyoruz. Kaotik sistemler “başlangıç koşullarına aşırı duyarlı” sistemlerdir ve bu yüzden sonuçlarının tahmin edilmesi imkânsız değilse bile çok güçtür. Bu durum “kelebek etkisi” diye de bilinir. Kelebek etkisi bir kelebeğin kanatlarını çırpmasının atmosferde küçük değişikliklere neden olarak, sonuçta ortaya bir tornado çıkmasına (ya da çıkmamasına) sebep olabileceğini ifade eder. Burada kelebeğin kanat çırpması sistemin (atmosferin) başlangıç koşullarındaki küçük bir değişikliği ifade eder. Bu küçük değişiklik bile bir dizi olaya sebep olarak sistemin sonucuna büyük etki edebilir.
Bu tip sistemler arasında atmosfer olayları, güneş sistemi ve yeryüzü tabakalarının hareketleri sayılabilir.
Elbette “kaotik” sistemlerin doğa yasalarıyla ilintisinden hareketle, bunları ibret olarak sunmanın da bir tür “God of the Gaps” hatasına düşmek olduğu söylenebilir. Ama burada ilginç olan Kur’an’ın sadece ve sadece kaotik sistemleri ibret olarak sunması ve doğrudan doğa yasası olan şeyleri ibret olarak sunacağı zaman ise “Allah’ın yaptığını” söylemeyerek özellikle kaçınmasıdır.
Tasarım: Doğa yasalarıyla ve şansla açıklanamayan olaylar bu kategoriye girer. Şanstan ayrıldığı nokta, gerçekleşme olasılığının aklın alamayacağı kadar küçük olması ve olayda bir “amaç” gözlenmesidir. Örneğin kuşların uçmaya müsait bir yapıda olması gibi…
Bu kadar laftan sonra, zaruret ile şans/tasarım arasındaki farkı açıkça ifade etmek için şunu söyleyebiliriz: “Eğer bir olayı açıklarken şansı açıklamamızdan tamamen çıkaramıyorsak, o olay şans/tasarım olarak algılanmalıdır”.
Aslında hiçbir olayın açıklamasından şans tamamen çıkarılamaz. Fakat insanlar soyutlama yaparak düşünmeye alışkındırlar. Bir sebep/sonuç ilişkisi gördüğümüzde, sebebi yapan diğer bütün parametreleri yok varsayarak onu bir zaruret olarak adlandırırız. Bilim adamları big-bang’e kadar sebep/sonuç ilişkilerini takip ederek her şeyi açıklayan sadece tek bir parametre bulmak hevesindedirler. Fakat bulduklarında ne yapacaklar? Büyük ihtimalle o tek parametreyi şansla açıklamak zorunda kalacaklar.
Bu makalede Kur’an’ın da soyutlamalar yaptığını göreceğiz. Mesela, “gökten su indirmeye” atıfta bulunurken, belli bir noktadan sonra, Kur’an son aşama olan “yağmuru” zaruret olarak sunar. Dolayısıyla aslında ne zarurettir, ne şanstır, ne tasarımdır diye kafanızı karıştırmayın. Sadece şunu hatırlayın: Kur’an insanlar için gönderilmiş bir kitaptır ve insanlara hitap edeceği zaman insanların kullandığı soyutlama ilkelerine aynen bağlı kalır ve bir olayı, eğer kesin bir sebep/sonuç ilişkisi varsa, zaruret olarak sunar. Bunu yaparken de o sebebi yapan tüm parametreleri “verili” olarak kabul eder.
YÖNTEM ve SEÇİLEN AYETLER HAKKINDA
Bu yazı Kur’an’da “God of the Gaps” hatasına düşülmediğini göstermek amacıyla yazılmıştır. Peki, bunu göstermek için nasıl bir yöntem izlenecektir? Öncelikle şunu kabul etmek gerek ki, Kur’an gibi bir ilahi kitapta Allah’ın “zaruret” olduğunu bildiğimiz hiçbir şeyi yarattığını söylememesini beklemek akılsızlık olur. (Burada “zaruretten” kastımız bir doğa yasasıyla açıklanabilen şeylerdir.) Çünkü Yaratan elbette “Yarattım” diyecek, tasarlayan “tasarladığını” elbette ifade edecektir. Bir şeyin zaruret olması, yani doğa yasası ile açıklanabiliyor olması, onun Allah tarafından yaratıldığı gerçeğini değiştirmez. Dolayısıyla Kur’an’da bu tip ayetlerin olması “God of the Gaps” hatasına düşüldüğü anlamına gelmez.
Peki, Kur’an’da nasıl ayetler olması durumunda “God of the Gaps” hatasına düşülmüş olur? Bunun yanıtı yine “zarurette” saklı… Ama bir farkla: Eğer Kur’an’da zaruretten kaynaklanan herhangi bir şey, zaruret olduğu bir şekilde belirtilmeksizin Allah’ın varlığına ve/veya birliğine bir delil olarak gösterilmişse, işte o zaman Kur’an “God of the Gaps” hatasına düşmüş demektir.
Dolayısıyla bu amaçla inceleyeceğimiz ayetler, Kur’an’da yüce Allah’ın “bunda düşünenler için deliller (ya da ibretler veya ayetler veya hatırlatmalar) vardır” dediği veya bu manaya gelecek şekilde olayları ve yarattıklarını insan aklına kendi varlığının/birliğinin delilleri olarak sunduğu ayetlerdir.
Peki, biz Allah’ın nasıl şeyleri kendi varlığının/birliğinin delilleri olarak sunmasını bekliyoruz ve nasıl şeyler Kur’an’ı “God of the Gaps” hatasına düşmekten kurtarır? Bunun yanıtı herhangi bir şeyin varlığını açıklamanın yollarında gizli… Önceki bölümde açıklandığı gibi, bir şeyin varlığı ancak şu 3 şekilde açıklanır: Zaruret, Şans ve Tasarım… O halde biz, Allah’ın Kur’an’da kendi varlığının/birliğinin delilleri olarak sunduğu ve “Ben yapıyorum” dediği şeylerin ancak “şansla” veya “tasarımla” açıklanabilen örnekler olmasını bekliyoruz.
Elbette Allah’ın varlığına/birliğine delil olarak sunulan bir ayette şansla, tasarımla açıklanabilen şeyler bulunabileceği gibi “zaruret” olan şeyler de bulunabilir. Konunun doğal akışı bunu gerektirebilir. Ancak bu durumda da Allah’ın bu “zaruret” olan şey hakkında “ben yaptığım için böyle oluyor” dememesini ve o şeyin zaruret olduğunu bir şekilde ifade etmesini bekliyoruz.
Konumuzu bir örnekle, Araf suresi 57. ayetle açıklamaya çalışalım.
O, rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci olarak yollayan Allah'tır. Nihayet onlar, yağmur yüklü ağır ağır bulutları hafif birşey gibi kaldırıp yüklendiklerinde, bakarsın Biz onları ölü bir memlekete gönderip oraya su indirmiş ve orada her türlüsünden ürün çıkarmışızdır. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Gerek ki düşünüp ibret alasınız. (Araf-57)
Bu ayet, Allah’ın bazı örnekleri insan aklına ibret olarak sunması bakımından bizim üzerinde çalışmamıza uygun ayetlerden biridir. Ayet “rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci olarak yollayan Allah'tır” diyerek başlıyor. Hemen soruyoruz: “Rüzgarların yollanması” zaruret midir? Elbette hayır! Rüzgarların esmesi tamamıyla şansa dayalı kaotik bir süreçtir. Ayet “Nihayet onlar, yağmur yüklü ağır ağır bulutları hafif birşey gibi kaldırıp yüklendiklerinde” diyerek devam ediyor. İşte bu bir zarurettir. “Bulutların rüzgarlar tarafından kaldırılıp yüklenmesi”, bulutların havadan hafif olması doğa yasasıyla kolaylıkla açıklanabilmektedir. İşin ilginç yanı Kur’an’ın da bunu aynen bu şekilde, yani zaruret olarak ifade etmesidir. Dikkat edin, Kur’an bu olayı “Allah yapıyor” demiyor. Tersine bunun bir zaruret olduğunu vurguluyor! Ayet “bakarsın Biz onları ölü bir memlekete gönderip oraya su indirmiş” diyerek devam ediyor. “Bulutların bir memlekete gönderilmesi ve orada su indirilmesi (yağmur yağması)” tamamen şansa dayalı kaotik bir süreçtir. Burada şansı belirlemek için önemli bir yöntemi aktarmak iyi olacaktır. Bir olay eğer “başka türlü” olabiliyorsa, şansa dayalı demektir. Burada “bulutun bir memlekete gönderilmesi” başka türlü olabilecek bir olaydır ve “orada yağmur yağması” da öyle… Bulutlar o memlekete hiç gelmeyebilir veya gelir ama yağmur yağmayabilirdi. Ayet “ve orada her türlüsünden ürün çıkarmışızdır” diyerek devam ediyor. Bu olay ne zaruret ne de şanstır. Peki, o halde nedir? Tabii ki “tasarım”… Allah’ın ölmüş bitkilerin çekirdeklerinden yağmurla yeniden o bitkileri bitirmesi, O’nun bir tasarımı, yani çekirdeklerin içine bitkinin genetik programını koymasıyla ilgilidir. Ayet “İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Gerek ki düşünüp ibret alasınız.” diyerek sona eriyor. Ayetin “ölüleri de böyle çıkaracağız” kısmı ibret alınacak bir örnek değil, gelecekle ilgili verilen bir haberdir.
Kur’an’ın bu tek ayetinde “şans, zaruret ve tasarımın” tam olması gerektiği gibi kullanıldığını ve “God of the Gaps” hatasından özellikle kaçınıldığını görüyoruz. İşte bu yazının geri kalan bölümlerinde buna benzer diğer ayetleri de bu mantık çerçevesinde inceleyeceğiz ve “God of the Gaps” hatasına asla düşülmediğini ispatlamaya çalışacağız. Ancak bu incelemede daha önceden açıklanmış ifadeleri her ayette tekrar tekrar açıklamayacağız.
Ayrıca şunu da belirtmemiz lazım: Bizim açımızdan “şans” ya da “tasarımla” açıklanabilen olayların, Kur’an’da Allah’ın varlığına/birliğine delil olarak sunulurken, nasıl ifade edildiği önemli değildir. Yani Kur’an’da “Biz bulutları ölü bir memlekete gönderiyoruz” denmesiyle, “Bulutlar ölü bir memlekete giderler” denmesi bizim açımızdan bir şey fark ettirmez. Bizim için önemli olan, “zaruret” olan bir şeye, Kur’an’da Allah’ın varlığına/birliğine delil olarak sunulurken, doğrudan doğruya “Bunu Allah yapıyor” denmemesidir.
Önemli bir nokta da zaruret olan şeylerle ilgili: Zaruret olan bir olay, daha doğrusu zaruretten kaynaklanan bir düzen, Allah’ın varlığına delil olarak kullanılamaz, ama “birliğine” delil olarak kullanılabilir. Örneğin bulutun gökle yer arasında durmasında rol oynayan “bulutun özgül ağırlığının havadan düşük olması”, “onu uzaya kaçıp gitmekten alıkoyan yerçekimi” ve “havanın kaldırma özelliği”, birbirleriyle olan uyumları açısından hep “bir” Allah’ın elinden çıktıklarının ispatıdır!
Şimdi konumuzla ilgili ayetleri incelemeye başlayalım. Bunu yaparken önce ayet(leri) belirtip, daha sonra açıklanmasına çalışacağız.
Nahl - 79 ve Tasarım
Gökyüzünün boşluğunda Allah'ın emrine boyun eğdirilerek uçuşan kuşları görmediler mi? Onları boşlukta tutan Allah'tır ancak. Şüphesiz, bunda iman edecek bir topluluk için birçok deliller vardır. (Nahl - 79)
Bu ayette kuşları gökyüzünde Allah’ın tuttuğu söylenmektedir. Akla aykırı gelen bu durum aslında hiç de öyle değildir. Kuşların gökyüzünde durabilmesi bir zaruret değil, bir tasarımın sonucudur. Dolayısıyla onları gökte tutan Allah’tır ancak!
“Emir”
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır. (Nahl-12)
Yine göğün ve yerin O'nun emriyle durması da O'nun ayetlerindendir. Sonra sizi bir çağırış çağırdığı zaman siz hemen yerden çıkarsınız. (Rum-25)
Rahmetinden size tattırmak, emriyle gemiler aksın, lütfundan arayıp kazanmanız için ve belki, şükredersiniz diye, rüzgarları müjdeleyiciler olarak göndermesi de O'nun ayetlerindendir.( Rum-46)
Bu 3 ayette de “emir” kelimesinin kullanılması ile sözü edilen olayların “doğa yasaları” olarak bildiğimiz şeyler aracılığı ile Allah tarafından yönetildiği vurgulanıyor. Bu ayetlerde “emir” kelimesinin kullanımı ve doğrudan doğruya “Allah yapıyor” denmemesi son derece manidar…
“Lütuf” ve “Emir”
Size ayetlerinden (delillerinden) göstermek için Allah'ın lütfuyla gemilerin denizde akışına baksana! Şüphesiz ki bunda pek sabırlı ve çok şükürlü olanlar için bir çok ibretler vardır. (Lokman-31)
Bu ayette “gemilerin denizde Allah’ın lütfuyla aktığı” bildiriliyor. Dikkatli bir göz “yüzme” denilmediğini hemen fark edecektir. Gemilerin denizde yüzmesi gerçekten de bir doğa yasası olan suyun kaldırma kuvvetine dayanır. Oysa “akması” hem bu doğa yasasına (yani emre) hem de “lütfa” bağlıdır. Bu “lütuf” ise bu ayetlerin indiği zamanlarda “rüzgar”dı. Rüzgarların esmesi ise kaotik bir düzen örneğidir ve kaotik düzenden insanlara yarar çıkması gerçekten Allah’ın bir lütfudur.
Aşağıdaki ayetler ise “suyun kaldırma kuvveti” olarak bildiğimiz “bir emrin” de bu işte payı olduğuna işaret etmektedir.
Allah o (yüce) zattır ki, sizin için denizi emre amade kıldı, emriyle orada gemiler seyredip gitsinler diye; bir de (O'nun) lütfundan isteyesiniz ve gerek ki şükredesiniz diye. (Casiye-12)
Rahmetinden size tattırmak, emriyle gemiler aksın, lütfundan arayıp kazanmanız için ve belki, şükredersiniz diye, rüzgarları müjdeleyiciler olarak göndermesi de O'nun ayetlerindendir. (Rum-46)
Gece ve Gündüz
Allah gece ile gündüzü ardarda çeviriyor. Şüphe yok ki, bunlarda gözü olanlar için kesin bir ibret vardır. (Nur-44)
Yine O, düşünmek veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirdi. (Furkan-62)
Onlar, içinde istirahat etsinler diye geceyi, göz açmaları için gündüzü yarattığımızı görmediler mi? Kesinlikte bunda iman edecek bir topluluk için birçok ibretler vardır. (Neml-86)
Gece ile gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattıklarında sakınan bir kavim için elbette birçok deliller vardır. (Yunus-6)
O'dur, içinde durup dinlenesiniz diye sizin için geceyi meydana getiren, gündüzü de göz açıcı yapan! Elbette bunda işitebilecek bir kavim için birçok ibretler vardır! (Yunus-67)
Yine geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da onun emrine boyun eğmiştir. Elbette bunda aklı olan bir topluluk için ibretler vardır. (Nahl-12)
Kesinlikle, göklerin ve yeri yaratılışında ve gece ile gündüzün ardarda gelişinde vicdanları temiz akıl sahiplerine gerçekten deliller vardır. (Ali İmran-190)
Hayat veren ve öldüren O'dur; gece ile gündüzün değişmesi de O'nun eseridir. Artık akıllanmayacak mısınız? (Müminun-80)
“Gece ve gündüzün ardı ardına gelişi” bir zaruret değildir. Aslında burada aklımızla bir cevap aramaya hiç gerek yok. Cevap zaten hemen yukarımızda gökyüzünde duruyor. Dünyanın uydusu ay ile ilgili bilgisi olanlar ayın bir yüzünün sürekli dünyaya dönük, diğer yüzünün ise dünyadan asla görünmediğini ve bunun sebebinin ayın kendi ekseni etrafındaki dönüşü ile dünya etrafındaki bir turunun aynı sürede gerçekleşmesi sebebiyle olduğunu bilirler. Aynı şey dünya ve güneş içinde geçerli olsaydı, dünyanın bir yüzü sürekli aydınlık yani gündüz, diğer yüzü ise sürekli karanlık yani gece olurdu. Ama dünya için durum böyle değildir ve gece ile gündüz 24 saatlik bir dilimde sürekli birbirini takip etmektedir. Elbette bunun da sebebi ya da sebepleri vardır. Ama bu sebepler asla bir zaruret değildir, temiz bir akıl bunun ardında Allah’ı görebilir, ya da bir inkârcı bunu ancak şansla açıklayabilir.
Ayrıca, Kur’an gece ve gündüzün ardı ardına gelişinde ibret alınacak şeyin ne olduğunu zaten açıklıyor: Gece ve gündüzün sürelerinin canlılarla mükemmel uyumu! Eğer dünyanın gece ve gündüzü Merkür’deki gibi olsaydı, yani aslında bir gün 50 küsur güne denk olsaydı, halimiz nice olurdu?
Rüzgârların yönlendirilmesi
Dilerse o rüzgarı durduruverir de (yelkenle giden gemiler) sırtı üzerinde durakalırlar. Şüphesiz ki bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için nice ayetler vardır. (Sura-33)
Rahmetinden size tattırmak, emriyle gemiler aksın, lütfundan arayıp kazanmanız için ve belki, şükredersiniz diye, rüzgarları müjdeleyiciler olarak göndermesi de O'nun ayetlerindendir. (Rum-46)
Bu ayetlerde anlatılan rüzgârların yönlendirilmesinden kasıt, yine ayetlerde anlatıldığı gibi bu kaotik düzenden insanlara bir fayda çıkmasıdır ki, bu bir zaruret değildir.
Bakara - 164
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akan gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip onunla toprağı ölmüşken diriltmesinde, üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gökle yer arasında boyun eğmiş bulutta akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır. ( Bakara 164)
“göklerin ve yerin yaratılışında”: Kesinlikle zaruret değil.
“gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde”: Daha önce gösterdiğimiz gibi zaruret değil.
“insanlara yarar şeylerle denizde akan gemide”: ZARURET! Gemiler denizde suyun kaldırma kuvveti sayesinde yüzer. İşin ilginci, Kur’an bu olaya “Allah yapıyor” dememiş!
“Allah'ın yukarıdan bir su indirip onunla toprağı ölmüşken diriltmesinde, üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde”: Bunların hiçbiri daha önce bazılarını da gösterdiğimiz gibi zaruret değil. Örneğin hayvanların yaratılması bir tasarım, rüzgarların değiştirilmesi ise şansa dayalı kaotik bir süreçtir.
“gökle yer arasında boyun eğmiş bulutta”: ZARURET! Bulut özgül ağırlığı havadan hafif olduğu için gökle yer arasında durur. Kur’an bu olayı da zaruret olarak bırakmış ve “Allah yapıyor” dememiş!
Bu ayette şans, zaruret ve tasarım, tam bizim beklediğimiz şekilde, yani “God of the Gaps” hatasına düşmeksizin bir arada kullanılmış! (Not: Daha önce de belirttiğimiz gibi zaruret olan bir şey Allah’ın “birliğine” delil olarak kullanılabilir.)
Nur - 43-44
Baksana şu gerçeğe, Allah bir bulut sevk ediyor, sonra onun açıklığını birleştiriyor, sonra onu yoğunlaştırıyor da sen onun içinden yağmurun çıktığını görüyorsun. Bir de gökten, ondaki dağlardan bir dolu yağdırıyor ve onu dilediğine isabet ettiriyor, dilediğinden uzaklaştırıyor. Şimşeğinin parıltısı da neredeyse gözleri alıverecek.
Allah gece ile gündüzü ardarda çeviriyor. Şüphe yok ki, bunlarda gözü olanlar için kesin bir ibret vardır. (Nur - 43-44)
Bu ayet oldukça ilginç! Ayette bahsedilen “bulutun sevk edilmesi”, “açıklığının birleştirilmesi” ve “yoğunlaştırılması” kesinlikle zaruret değil, kaotik birer süreçtir. Ama yoğunlaştıktan sonra yağmurun çıkması bir zarurettir. Ayet tam olarak bunu böyle ifade etmekte, yağmurun yağmasını “Allah yapıyor” diye anlatmak yerine bir zaruret olduğunu vurgulamakta ve olayı Allah’a atfetmemektedir. “Şimşeğin parıltısı” da yine benzer şekilde zaruret olarak vurgulanmış!
Nahl - 13
Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur. Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır. ( Nahl 13)
Bu ayette renkler için “Allah boyuyor” gibi bir şey denseydi ve bu bir ibret olarak sunulsaydı, kesinlikle “God of the Gaps” hatasına düşülmüş olurdu. Oysa Allah’ın renkli şeyleri yarattığı/ürettiği söyleniyor.
Ayrıca bu ayette “zaruretten kaynaklanan bir düzenin” vurgulanmadığı da çok açık… Yani bu ayet Allah’ın birliğine bir delil olarak sunulmamış, aksine varlığına bir delil olarak sunulmuş olmalı.
Peki, renklerde ibret alınacak ne var? Burada önemli olan yarattığı olarak çevrilen kelime: “zerae”… Bu kelime Kur’an’da hep canlılar yani bitki, hayvan ve insanlar için kullanılmış. Yani Kur’an yine bir tasarım olgusunu ibret olarak sunmuş.
Nahl - 65-69
Allah gökten bir su indirdi de onunla yeri ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki, bunda dinleyecek bir topluluk için bir ibret vardır. Gerçekten size sağmal hayvanlarda da bir ibret vardır. Biz, size onların kanlarındaki fışkı ile kan arasından, lezzetli ve içenlerin boğazlarından kolayca kayıp giden halis bir süt içiriyoruz. Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden de hem içki, hem de güzel bir yiyecek çıkarırsınız. Şüphesiz ki, bunda aklını kullanan bir topluluk için kesin bir ibret vardır. Sonra bütün meyvelerden ye ve Rabbinin kolay kıldığı yollara koy." İçlerinden çeşitli renklerde bir içecek çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki, bunda düşünen bir topluluk için büyük bir ibret vardır. (Nahl-65-69)
Bu ayetlerin hepsinde “tasarım”, “akla ibret” olarak sunuluyor ve “God of the Gaps” hatasına düşülmüyor.
Rad - 3
Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden iki çift yapan O'dur. Sürekli olarak gece ile gündüzü birbirine dolamaktadır. Düşünecek olan bir kavim için bunda muhakkak ki, ibretler vardır. ( Rad 3)
Bu ayette “Allah’ın yaptığı” vurgulanan 2 konu zaruret gibi göründüğünden açıklanmasına ihtiyaç var. İlki bu “dünyanın enine boyuna yayılıp döşenmesi” küresel bir şekil almasıyla mümkündür. Küresel bir şekil alması ise zaruret değildir. Bir gök cisminin “yuvarlaklaşması” için kütlesinin belli bir büyüklüğün üzerinde olması gerekir. Bu ise açıkçası, bir zaruret değildir.
Bir gök cisminin yuvarlaklaşması için çapının en az 1000 km. olması zorunludur. Dünyanın çapı ise yaklaşık 7900 mil’dir. Ayrıca, bir gök cisminin yuvarlaklaşma zamanı da önemlidir. Çapı 1000 km. olan bir gök cismi son derece yavaş yuvarlaklaşacaktır.
İkinci nokta ise dağların oluşumudur. Bu da zaruret değildir. Bir gezegende dağların oluşumu için öncelikle katı bir tabaka bulunması zorunludur, daha sonra ise bu tabakaların hareket halinde olması. Ayrıca, dağların oluşumu için gezegenin kendi ekseni etrafında dönmesi de gerekmektedir ki, bunların hiçbiri zaruret değildir.
Şimşeğin Gösterilmesi
Yine size hem korku ve hem de ümit için şimşeği göstermesi ve gökten bir su indirip de onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat vermesi, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda aklını çalıştıran bir toplum için ayetler vardır. (Rum-24)
“İşte bu bir hata” mı diyorsunuz? “Şimşeği o göstermiyor ki, şimşek zaruretten dolayı çakıyor”. İyi de, ayette şimşeği “çaktıran” demiyor ki, “gösteren” diyor. “O göstermiyor, biz görüyoruz” mu diyorsunuz. Onun tasarımı olan gözünüzle gördüğünüzü unutmayın.
“Gökten su indirmek” ve “Yağmur”
Gece ile gündüzün değişmesinde, Allah'ın gökten rızık indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgarları çevirmesinde aklı olan bir kavim için bir çok deliller vardır. (Casiye-5)
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akan gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip onunla toprağı ölmüşken diriltmesinde, üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gökle yer arasında boyun eğmiş bulutta akıllı olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır. (Bakara-164)
Gökten su indiren de O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler çıkarırız, hurma ağacının tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve narı da çıkardık. Bunların kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bakın herbirinin meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaşmasına. Şüphesiz şu size gönderilende inananlar için bir çok ibretler vardır. (Enam-99)
Allah gökten bir su indirdi de onunla yeri ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki, bunda dinleyecek bir topluluk için bir ibret vardır. (Nahl-65)
Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, orada size yollar açan ve gökten bir su indiren O'dur." dedi. İşte Biz, bu su sayesinde çeşitli bitkilerden çifter çıkarmaktayız.Hem yiyiniz, hem de hayvanlarınızı güdünüz; gerçekten bunda doğruya kılavuzluk eden akıl sahipleri için birçok deliller vardır. (Taha-53-54)
Yine O, rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak göndermekte ve Biz, gökten tertemiz bir su indirmekteyiz ki, bununla ölü bir beldeyi diriltelim ve yarattığımız nice hayvan sürülerini ve bir çok insan kümelerini sulayalım. And olsun ki onu aralarında, düşünsünler ve ibret alsınlar diye evirip çevirmekteyiz. Yine de insanların çoğu dayatmakta ve nankörlükten başkasına yanaşmamaktadır. (Furkan - 48-50)
Yine size hem korku ve hem de ümit için şimşeği göstermesi ve gökten bir su indirip de onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat vermesi, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda aklını çalıştıran bir toplum için ayetler vardır. (Rum-24)
O, rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci olarak yollayan Allah'tır. Nihayet onlar, yağmur yüklü ağır ağır bulutları hafif birşey gibi kaldırıp yüklendiklerinde, bakarsın Biz onları ölü bir memlekete gönderip oraya su indirmiş ve orada her türlüsünden ürün çıkarmışızdır. İşte ölüleri de böyle çıkaracağız. Gerek ki düşünüp ibret alasınız. (Araf-57)
“Gökten su indirmek” ile rüzgarların gönderilmesi ve bununla bulutların bir memlekete sevk edilmesi ve nihayet yağmurun yağdırılması süreçlerinin tümüne birden işaret ediliyor. Bunu yukarıdaki Araf-57 ayetinden anlıyoruz.
Allah bu ayetlerin hepsinde “gökten bir su indirmekten” bahsediyor. “Yağmur indirmekten” ya da “yağdırmaktan” değil! Bu neden böyle? Çünkü yağmur gökten su indirmenin en son aşamasıdır ve artık zaruret halini almış bir olaydır.
Nitekim akla bir delil olarak sunulmayan Lokman-34’e bakarsak eğer,
Muhakkak Allah; evet kıyamete (dair) bilgi sadece O'nun yanındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde ne var O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilir, herşeyden haberdardır. (Lokman-34)
Aradaki farkı net olarak görebiliriz.
Ayrıca, aşağıdaki ayetler Kur’an’ın, “gökten bir su indirmek” ifadesinin rüzgarlarla ilişkisini göstermesi bakımından önemlidir:
Yine O, rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak göndermekte ve Biz, gökten tertemiz bir su indirmekteyiz ki, (Furkan - 48-50)
Bir de aşılayıcı rüzgarlar gönderdik de gökten bir su indirip sizi onunla suladık. Onu depolarda tutan da siz değilsiniz. (Hicr - 22)
Artık aradaki bağı görmeniz umuluyor!
“God of the Gaps” hatasına düşülmeyen diğer ayetlerden örnekler:
Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, orada size yollar açan ve gökten bir su indiren O'dur." dedi. İşte Biz, bu su sayesinde çeşitli bitkilerden çifter çıkarmaktayız.Hem yiyiniz, hem de hayvanlarınızı güdünüz; gerçekten bunda doğruya kılavuzluk eden akıl sahipleri için birçok deliller vardır. (Taha-53 - 54)
Yine sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve bir esirgeme yapması da O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için ibretler vardır.
Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve benizlerinizin farklı oluşu da O'nun ayetlerindendir. Şüphe yok ki, bunda ilim sahipleri için ayetler vardır…Yine size hem korku ve hem de ümit için şimşeği göstermesi ve gökten bir su indirip de onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat vermesi, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda aklını çalıştıran bir toplum için ayetler vardır. (Rum-21,22,24)
Gökten su indiren de O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler çıkarırız, hurma ağacının tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve narı da çıkardık. Bunların kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bakın herbirinin meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaşmasına. Şüphesiz şu size gönderilende inananlar için bir çok ibretler vardır. (Enam-99)
Ey Adem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek ve süs olacak giysi indirdik; fakat takva elbisesi hepsinden hayırlıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Gerek ki, düşünüp ibret alırlar. (Araf-26)
O'dur ki, gökten bir su indirdi, içeceğiniz ondan sağlanır, kendisinde hayvan yaydığınız ağaç ve bitkiler ondan yetişir.Onunla size ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve türlüsünden meyveler bitirir. Şüphesiz ki. bunda düşünecek bir topluluk için bir ibret vardır. (Nahl - 10-11)
Hayvanlarda da sizin için gerçekten bir ibret vardır. Onların karınlarındakilerden size içiriyoruz ve sizin için onlarda hem birçok yararlar vardır, hem de etlerinden yersiniz. (Muminun-21)
Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz onda her güzel çiftten nice bitkiler bitirmişiz. Şüphesiz ki, bunda mutlak bir ibret vardır; ama çoğu iman etmedi. (Şuara - 7-8)
Canlıları çeşit çeşit üreterek sizi yaratmasında da kesin inanan bir topluluk için çok deliller vardır. …Göklerde ve yerde olanların hepsini kendinden bir lütuf olarak size amade kıldı. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için deliller vardır. (Casiye-4,13)
Ve O ki bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve yumuşak hayvanlardan bineceğiniz şeyler yaptı. Ki, sırtlarına kurulasınız sonra üzerlerine yerleştiğinizde Rabbinizin nimetini anıp şöyle diyesiniz : "Ne yücedir O Allah ki, bunu bizim hizmetimize vermiş; yoksa biz bunu yanaştıramazdık (kendimize boyun eğdiremezdik). (Zühruf-12 - 13)
Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır. Üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir tek su ile sulanır. Halbuki meyvelerinde birini öbürüne üstün kılıyoruz. Aklı eren bir kavim için bunda muhakkak ibretler vardır. (Rad-4)
“God of the Gaps” hatasına düşülmesi muhtemel olduğu halde, düşülmeyen ayetler:
Gök cisimlerinin hareketi
Oysa, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; bunların herbiri birer yörüngede yüzüyorlar. (Enbiya-33)
Görmedin mi ki, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş ile ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gidiyor. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (Lokman-29)
Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir. Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler. (Yasin-38,40)
Bu ayetlerde, güneş ile ayın hareketleri kastedilerek “Allah tarafından emre amade kılındıkları” ifade edilmektedir. Fakat burada şaşırtıcı olan, güneş ile ayın bu hareketlerinin “Allah yapıyor” denilerek, Allah’ın varlığına/birliğine bir delil olarak sunulmaması… Ortaçağ Avrupa’sında insanların gök cisimlerini meleklerin iterek hareket ettirdiğini zannettikleri ve buradan hareketle Allah’ın var olduğunu düşündükleri göz önüne alınırsa, Kur’an’da böyle bir hataya düşülmemesinin önemi daha iyi kavranabilir.
Zümer - 21
Allah'ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündeki membalara koyduğunu görmedin mi? Sonra onunla türlü renklerde bir ekin çıkarır, sonra onun olgunlaşıp sarardığını görürsün. Sonra da onu bir çöpe çevirir. Elbette bunda temiz akıllılar için bir ihtar vardır. (Zümer-21)
Bu ayet özel bir analiz gerektiriyor. “Allah’ın türlü renklerde ekinler çıkarması” bir tasarımdır. Ayet daha sonra “bir yoluyla yeryüzündeki membalara koyduğunu” diye devam ediyor. Burada “koymak” ifadesi diğer meallerde “ulaştırmak” olarak çevrilmiş. Yeraltı sularının oluşumu basit bir zaruret midir?
“Sızmanın olabilmesi için zemini oluşturan kayaçların gözenek, yarık, çatlak, gibi suyun geçmesine olanak sağlayacak birtakım boşluklar içermesi yeraltı suyunun oluşumu açısından çok önemlidir. Burada bir yaratılış mucizesi daha ortaya çıkmaktadır, çünkü suyun kolayca sızabileceği toprak tabakalarının üst kısımları kumlu tabakalardan oluşurken, suyun kaçmasını engelleyen killi toprakların yeraltı suyunun tabanında yer alır.” (http://www.mercek.org/MOC/index. php ?secim=makale&m_id=587 ) Yani kum ve kil yeraltı sularının oluşumunda hayati öneme sahip… Kum ile ilgili Vikipedi’den bir alıntı: “Kum; silisli kütlelerin, kayaların, doğal etkenlerle parçalanarak ufalanmasından ya da kayaların parçalalanmasıyla oluşan, genellikle kuvars esaslı granüler malzeme.” Kumun en önemli bileşeni silikon elementidir. Ve hiç kimse dünyada silikon bulunmasının bir zaruret olduğunu iddia edemez. Bu yoruma kesinlikle güvenebilirsiniz. Zaten bu durum aşağıdaki ayeti hatırlattı:
-Andolsun ki, Biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik; beraberlerinde kitap ve mizan (terazi, ölçü) indirdik ki, insanlar adaletle tutunsunlar. Bir de demiri indirdik ki, onda hem çetin bir sertlik, hem de insanlar için birçok faydalar vardır. Çünkü Allah kendisine ve peygamberlerine gıyabında yardım edenleri belli edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, üstündür. (Hadid - 25)
Bundan sonra ayet “sonra onun olgunlaşıp sarardığını görürsün. Sonra da onu bir çöpe çevirir” diye devam ediyor. Bitkilerin çöpe çevrilmesi (yani kuruyup ölmesi) de bir tasarımın sonucudur. Bunun nasıl bir tasarım olduğunu görmek için Britannica ansiklopedisinden bir alıntı yapacağım: “In summer, plants make and store food in their roots, stems, or seeds. In winter, they rest. Plants pass the winter in various ways. Annuals flower in the same season that they are planted. Then, transferring all their reserve food to their seeds, the plants wither and die”. Yani, bitkiler bütün rezerv besinlerini tohumlarına aktardıkları (aktarmak için tasarlandıkları) için ölüyor. Bu durum “Sonra da onu bir çöpe çevirir” kısmını açıklıyor. Fakat daha ilginç olan “solup sararma” kısmının zaruret gibi bırakılması. Su kaybı ile kuruyan bitkilerin solup sararması bir zarurettir. (Elmalı hocanın olgunlaşma olarak çevirdiği kısım İngilizce meallerde solma olarak çevrilmiş). Ayet de bunu aynen böyle bırakmış.
Kaf - 6-8
Artık üstlerindeki göğe bir baksalar ya, Biz onu nasıl bina etmişiz ve süslemişiz; hiç bir gediği yok. Yeryüzünü de (nasıl) uzatmışız, ona ağır baskılar oturtmuşuz ve seyrine doyulmaz her türden çiftler bitirmişiz. Hakka yüz tutan her kulun gözünü, gönlünü açmak ve ibret almasını sağlamak için. (Kaf - 6-8)
Bu ayetlerde ifade edilen “gediğinin olmaması” bir zarurettir. Ayette de bu ifadenin kendi başına kullanıldığını ve Allah’a atfedilmediğini görüyoruz. Ancak “göğün bina edilmesi ve süslenmesi” kesinlikle Allah’a atfedilmiş. Aslında göklerin bina edilmesi ve “süs” olarak tabir edilen yıldızların oluşumu kâinatın ilk yaratılması esnasındaki parametrelerle ilgilidir. Örneğin yerçekimi sabiti veya elektron ve protonun kütleleri biraz farklı olsalar yıldızlardan bahsetmemiz mümkün olamazdı. Buna bilim adamları “fine tuning of the universe” (evrenin ince ayarı) diyorlar. Ve bilim bugüne kadar bu parametrelerin zaruretten dolayı böyle olduğunu ispatlayamamıştır.
Ayrıca bu ayette “gedik” olarak çevrilen Arapça kelimeyi M.H. Shakir İngilizce çevirisinde “gaps” olarak çevirmiş ve bu kelimeyi kullandığı tek ayette bu ayet! Türkçedeki “Gedik” kelimesi İngilizce’deki “gap” kelimesinin karşılığıdır. Yorum yok!
Açıklamayı açıklamak!
Allah O'dur ki görüyorsunuz gökleri direksiz yükseltti, sonra Arş üzerine hükümranlığım kurdu, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi; herbiri belirti bir vakte kadar akıp gidiyor; herşeyi yönetiyor ve ayetleri açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza kesin olarak inanasınız. (Rad - 2)
Güneşi ışık kaynağı, ayı parlak ve yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için ona menzil menzil miktarlar belirleyen O'dur. Allah, bunu ancak hak hikmetle yarattı. Anlayacak bir kavim için ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyor. (Yunus - 5)
Oysa Biz geceyi, ve gündüzü iki delil yaptık; sonra gece delilini silip gündüz delilin! gösterici yaptık ki, Rabbinizden lütuf ve ihsan isteğinde bulunasınız; bir de yılların sayışım ve hesabım bilesiniz. Artık herşeyi ayrıntılı olarak anlattık (Not: burada anlattık olarak çevrilen Arapça kelime yukarıdaki ayetlerde açıkladık olarak çevrilenle aynı. Yaşar Nuri Hoca bu kelimeyi kendi mealinde “açıkladık” olarak çevirmiş mesela) (Isra - 12)
Yukarıdaki ayetlerde altını çizdiğim bölümler birer zarurettir ve bunlar birer delil/ayet(işaret) olarak sunulmuş. Dolayısıyla en nihayetinde “God of the Gaps” hatasına düşmüş olduk. Gerçekten öyle mi? Burada yardımımıza “açıklamak” kelimesi yetişiyor. Bu ayetlerin sonunda kullanılan “açıklamak” kelimesi, bu ayetlerdeki delil/işaretlerin açıklanmaya ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Gerçekten öyle çünkü bu ifadeler zarurete denk geliyorlar. Bu ayetlerde “açıklamak” kelimesinin kullanılması ne ince bir tevafuk! Çünkü bu tip işaretler zaruret olmaları sebebiyle bizim gözlerimize gizlidir.
Daha fazla açıklamaya gerek var mı?
“God of the Gaps” hatasına düşülmesi muhtemel olduğu halde, düşülmeyen ayetlere başka örnekler
Size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve o yağmur yüklü bulutları meydana getiren O'dur. (Rad - 12)
O gökleri direksiz yarattı, onları görüyorsunuz. Yeryüzüne de sizi çalkalar diye ağır baskılar bıraktı ve orada herbir hayvandan üretti. Hem gökten bir su indirdik de orada her hoş çeşitten yetiştirdik. (Lokman - 10)
Allah bu ayetlerde zaruret olan şeyler için (altını çizdiklerim) “Ben yapıyorum” demiş, fakat ne bu ayetlerde, ne de devamındaki ayetlerde bu olaylar akla bir delil olarak sunulmamış!
Sonuç
Kur’an’ın indirildiği zamanları bir düşünün. Bazıları eski Yunanlıların o zamanlar bile dünyanın yuvarlak olduğunu bildiklerini söylerler. Olabilir, ancak Kur’an’ın ifadeleri o kadar basit değil. O çağlarda insanlar gece ve gündüzün oluşumunun güneşin dünya etrafında dönmesinden kaynaklandığını düşünürlerdi. Fakat yukarıda gösterdiğimiz gibi Kur’an güneşin hareketini bir zaruret olarak belirtmesine rağmen, gece ve gündüzün oluşumunu bir “işaret” olarak tanımlıyor, yani bir tasarım unsuru olarak sunuyor. Yani zaruret olarak görmüyor. Eğer Kur’an’ın yazarı güneşin dünya etrafında döndüğünü düşünüp buna zaruret deseydi, gece ve gündüzün oluşumunu da zaruret olarak sunması gerekirdi. Günümüz için basit ve apaçık bir şekilde anlaşılır olan bu gerçek, Kur’an’ın indiği zamanların bilgisi göz önüne alındığında açık bir çelişkidir. Bu durum Kur’an’ın yazarının bu gerçeğin ve dünyanın yuvarlaklığının ve onun kendi ekseni ve güneş etrafındaki hareketlerinin farkında olduğunu göstermektedir. Aksi takdirde yukarıda bahsettiğimiz çelişkiye düşmeden geve ve gündüzün devrini açıklamak mümkün değildir. Bu çıkarım aynı zamanda aşağıdaki Kur’an ayetlerinde de desteklenmektedir.
Ne güneşin Aya (yetişip) çatması kendisine (çarpması) yaraşır, ne de gece gündüzü geçer; herbiri birer felekte (yörüngede) yüzerler. (Yasin - 40)
Oysa, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O'dur; bunların herbiri birer yörüngede yüzüyorlar. (Enbiya - 33)
Bu ayetlerdeki “her biri” kelimesi gece ve gündüzü de kapsamaktadır. Bu ayet gece ve gündüz ile işaret ettiği dünyanın da bir yörüngede döndüğünü açıkça ifade etmektedir. Ayrıca bu ayetlerdeki Arapça fiilin de ikiden fazla nesne için kullanılan Arapçaya özgü özel bir formda olduğunu belirtmekte de fayda var.
Dünyanın yuvarlaklığı hususu ise Zümer suresi 5. ayette ima edilmektedir.
O gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor. Ay ve güneşi emrine amade kılmış, her biri belli bir süreye doğru akıyor. Uyan, O çok güçlü, çok bağışlayandır. (Zümer - 5)
Bu çeviride geçen “sarıyor” şeklindeki kelimenin Arapça aslı “yukevviru” kelimesidir. Bu kelime başın etrafına türban sarmak anlamında da kullanılmaktadır.
Dünyanın şeklinin yuvarlak olduğunu bilen Kur’an yazarının, diğer yuvarlak şekilli gök nesnelerinin de farkında olduğu dikkate alındığında, bu yuvarlak oluşu bir zaruret olarak değil de bir tasarım/şans unsuru olarak tanımlaması O’nun gök cisimlerinin nasıl yuvarlaklaştığını da gayet iyi bildiğini göstermektedir.
Görüldüğü üzere Kur’an’da Zaruret-Şans-Tasarım üçlüsü olması gerektiği gibi ve yerli yerinde kullanılmış. Hem de bizim ancak en son bilimsel bilgilerle anlayabildiğimiz şeyler konusunda bile. Kur’an’da gördüğümüz bu örüntü ayet ayet, kelime kelime oluşturulmuş. Bazen bir “açıklama” kelimesi kullanılarak God of the Gaps hatasına düşülmekten özenle kaçılmış.
Bugün artık hiçbir insan için Kur’an’ı kucaklamanın dışında aklı tatmin edecek bir iman alternatifi mevcut değildir. Kur’an zamanımızın bu büyük fitnesine emsalsiz bir cevap vermekle, biz inananların yardımına koşmaktadır. Bu yardım aynı zamanda kendini “adalet” olarak tanımlayan Kur’an’ın ruhuna da uygundur. Çünkü hiçbir devirde imana bugün olduğu kadar kuvvetli argümanlarla saldırı olmamıştır. Evet, Kur’an biz modern zamanların insanları için bir adalettir.
Son söz: “Delilleri takip edin, sizi nereye götürürse götürsün”.