DİRİLİŞ NESLİNİN AMENTÜSÜ - rahle.org

DİRİLİŞ NESLİNİN AMENTÜSÜ - rahle.org

DİRİLİŞ NESLİNİN AMENTÜSÜ


Facebookta Paylaş
Tweetle

 Ensar KARA

 

Yazarın tanımlaması ile diriliş; Allah'ı bilme, O'nunla özgür olma ve özgürleştirme, bu uğurda mücadele etme davasıdır.

Bu davanın yani diriliş davasının esasları, hayata bakışı, kavramlara yüklediği anlamlar kitapta bölüm bölüm açıklanmakta ve bir anlam­da diriliş davasının manifestosu çizilmekte.

İlk baskısını 1976 yılında yapan kitabın daha o tarihlerde yerli bir ağızdan çıkmış olması, ayrıca eserin net ve açık bir anlayışla kaleme alınması ayrı bir önem arz ediyor.

Birinci bölümde yazarımız diriliş davasının tanımını yapıyor. " Varlığın ana gayesi Allah'a inanç, Allah'la özgürleşme ve bu uğurda müca­dele etmektir. Bu mücadelede ruh esastır. Beden onun aracıdır. Mücadelenin toplumsal boyutu da böyledir. Medeniyetler mücadelesin­de de ruh yönünün önceliği ve öteliği tartışılmaz. İşte bu Allah'ı bilme, onunla özgür olma ve özgürleştirme, bu uğurda mücadele etme davası diriliş davasıdır ve ilk insandan başlayıp insanlığa ışık tutucu fiziği ve fizik ötesini aydınlatıcı son peygamber Hz. Muhammed (sav)'in davasıdır."

İkinci bölümde diriliş davasının tarih anlayışı açıklanmış. "Tarihte esas inancın sürekliliği, inançsızlığın ona bir reaksiyon olarak yer almasıdır. Tarih hakikat savaşı ve hakikate karşı savaşlar ve başkaldırmalardır." Bu mücadelenin tarafları hak ve batıldır. "Bu noktada İslam (Hak) harici düzenler, hayat tarzları, dünya görüşleri, tahrif edilmiş dinler özlerinde gerçeklikler barındırsalar da bütünsel anlam­da batıldırlar."

Üçüncü bölümde özgürlük, disiplin ilişkisi ve birlikteliğine değinil­miş. Ne özgürlük disiplinsizliği gerektirir ne de disiplin esareti. Bu noktada yazar kendi düşüncesini disipline eden değerleri dairelere benzeterek açıklamış yine aynı bölümde politika, düşünce, sanat an­layışı şu şekilde dile getirilmiş. "Düşünce ve sanat boş ruh yarasası­nın havaya çizdiği anlamsız kavisler, yani havaya savrulan sigara du­manı gibi bin dallı ve dolambaçlı olsa da, anlamdan yoksun görüntü­ler salgını değil, zaman içinde yavaş yavaş dolan ruhumdan coşarak (ben)'i, eşyayı ve tarihi çevreleyip öbür yaratış hallerine doğru akan, dolayısıyla ruhumla onun yaratıcısı arasında bir geliş gidiş, bir akış, dinamik bir köprü olan edebiyat çerçevesidir. Onun içindir ki benim gözümde düşünce, bilim ve sanat, mutlak bağımsızlık, ya da sadece kendisine bağımlılık iddia edemeyeceği gibi tarihin belli zaman parçasındaki oluşmuş yapısına bağımlılıktan ibaret olan güdümlü­lüğü de kabul etmez."

Dördüncü bölümde birey ve toplum, geçmiş gelecek ilişkileri ile insanın olgunlaşma süre­cine değinilmiş. Diriliş davası; hem birey hem de topluma hitap eden bir davadır. Bi­reyin yani diriliş erinin ruhsal dirilişi ile baş­layan ve bu erlerin oluşturduğu öncülerle toplumu diriltmeyi amaçlamış bir davadır.

Beşinci bölümde çağdaşlık kavramına diriliş davasının yüklediği anlam ve bu anlamın ışığında diriliş davasının bir anlamda İslam'ın çağda yansıtılması davası olduğu belirtili­yor. Çünkü çağdaşlık İslam'ı çağa taşıma yani çağı İslam'a uydurma çabasıdır. İslam'ı çağa uydurma değil.

Bu bölümde değinilen bir başka konu da Müslümanların gerilerken yaşadıkları süreç ve bu sürecin geri döndürülmesidir. Yazara göre "Müslümanlar ilkin İslam'ın zaman ve tarih sorumluluğunu yitirdiler, daha sonra da toplum borçlarına olan duyarlılıkları zayıfla­dı. En sonunda da, günümüzde, ne yazık ki, şeytanın ve İslam düşmanlarının saldırıları her birimizin iç benliğine doğru sarkmaya başladı." Bu nedenle "İslam'ın yeniden dirilişi, üç dallıdır. Diriliş atılımımız, bir yandan içimizde mümkün olduğu ölçüde derinleşme şeklinde oluşurken, bir yandan da genişliğine topluma dal budak salma, toplumun bütün faaliyetlerine katılmayı bir imkân ve İslam'ın gereği bilme, bir yandan da tarih içinde boy­lamasına uzanma duygusunu kaybetmeme biçiminde gelişir."

Altıncı bölüm Diriliş erinin yani İslam insa­nının özelliklerine ayrılmış. Bu özellikler ışığında İslam insanı ile batı insanı arasındaki farklar da bu bölümde inceleniyor.

Yedinci bölüm ahiret inancını ele alıyor. Diğer dinler ve ideolojilerin ahiret inançları ile İslam'ın ahiret inancı arasındaki farklara değiniliyor.

Ahiret inancının önemi, bu inanç eksenli düşünmenin kişinin ve toplumun davranışla­rını direkt olarak etkilendirmesi ve şekillen­dirmesidir. Bunun içindir ki diriliş insanının inşa edeceği İslam sitesinin en önemli özel­liklerinden biri bu ahiret inancıyla yoğrulmuş olmasıdır.

Sekizinci bölümde diriliş erlerinin kuracakla­rı İslam sitesinin ekonomik, sosyal, ahlaki uygulamalarının nasıl olması gerektiğine dair görüşlerini dile getiren yazar kentlerinde insanlar gibi inançlı ya da inançsız olabilece­ğini belirtiyor. Bunun içindir ki "Kentler her yönüyle mü'min hale gelmelidir."

Dokuzuncu bölüm devlet anlayışına ayrıl­mış. İslam devleti erdem devletidir. "Her şeyden önce bir ülkü-ideal, bir idea devleti­dir. İslam ideası veya ideali devleti. İnsan ve toplumu İslam ruhuyla diri tutuş ülküsü ve bu ülkü etrafındaki kuruluş ve teşkilatlanış bu düzeni ayakta tutucu yaptırımlar bütünü­dür". Mevcut devletler gibi İslam devletinin de devlet olmanın gerekleri olan teşkilatları, yapılanmaları elbette olacaktır ama bu teşki­lat ve yapılanmaların hepsinin İslam esasları­na uygun olması ve daha da önemlisi bu uygunluğun sadece şeklen değil zihniyette olmasıdır.

Onuncu bölüm oluşturulacak diriliş toplu­munun ve bu toplumun kuracağı diriliş site­sinin dünya ile ilişkilerine ayrılmış. "Diriliş toplumunda insan dünyaya sırtını çevirmez. Tam tersine, dünya onun eli altında bin bir açıdan optimal verime kavuşan bir tarla olur. O, dünyayı dünya olarak ele almakla yetin­mez. Dünya da bir misyon sahibidir. Ancak bu misyonuna ve misyonunun kıvamına, Tanrının Halifesi insanın elinde hamur gibi yoğrularak kavuşur." Bu bilince sahip diriliş eri dünyayı hem maddi hem de manevi yön­den imar etmek için yola çıktığında karşısına bazı engeller çıkacaktır. Bu engellerin bertaraf edilmesi için diriliş erinin ve diriliş toplumunun maddi, manevi donanımlarının yeterli olması gerekir. Bu gereklilik bizi maddi ve manevi olarak ilerlemeye mecburdur.

On birinci bölüm Diriliş Toplumunun sevgi, saygı, sosyal yardımlaşma, hukuk ve estetik noktasında ki anlayışlarına ayrılmış.

Bu toplumda insanlar arası ilişkiler sevgi ve saygı temelinde kurulacak bunun sonucu olarak toplumsal yardımlaşma sağlanacaktır. Bu kurulan düzene maraz çıkartanlar İslam hukukunun önleyici tedbirleri ile karşılaşa­caklardır.

Toplumun sevgi saygı ve hukuka ihtiyacı olduğu kadar sanata ve estetiğe de ihtiyacı vardır. "Sanat bir veri bir tanrı bağışıdır. Sosyolojik, tarihi realite içinde gelişen şahsi yetiler, İslam'ın yücelik ideası içinde yeniden yeşertilecektir Diriliş neslince. Sanat da ha­yat gibi, Allah için olduğunun soyut ve so­mut anıtlarını bu neslin sanatçıları dikecek­lerdir."

On ikinci bölümde Müslümanların birleşme­lerinin gerekliliğini savunan yazar öncelikle bunun bir ideal olarak her Müslümanın gönlüne silinmez bir biçimde yerleşmesinin altını çiziyor. Birlik ve beraberliğin iki önem­li unsuru politik ve kültürel birliktir. Bu bir­likteliğin sağlanması halinde Millet İdeali doğacaktır ki bu da İslam Medeniyetinin dirilişi demektir.

Son bölüm İslam medeniyetinin düşüşü, bu düşüşe karşı yükselen akımlar, bu akımlar içinde diriliş hareketinin yeri ve özelliklerine ayrılmış.

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ