İNSANIN İNŞASI - rahle.org

İNSANIN İNŞASI - rahle.org

İNSANIN İNŞASI


Facebookta Paylaş
Tweetle

 

Abdullah EĞİLMEZ

 

 

İnsan her şeyin temelindedir. Yerine göre öznedir; her işte kendine özgün bir varlık olarak ele alınması gerekir. Yerine göre de nesnedir; kendi varlığı işlenirse anlam ifade eder, şekillendirilmesi gereken bir varlıktır. Hayatı anlamlandırmaya çalışan her öğreti muhakkak insanı tanımlamak zorundadır. Öğretiyi taşıyacak olan da insandır, öğretinin şekillendireceği malzeme de insandır.

İnsanın varlık anlamı nedir? Ya da bir insan olarak biz niçin varız? Öğretilerin -ki aslında her biri bizim anladığımız anlamda bir dine dayanmaktadır(1)- insanı anlamlandırma becerisine ikna olan insanlar, o öğretinin dünya âlemine dahil olacaktır. Konu insan olunca ve de insanlar birbirleriyle etkileşince, insan tanımları da birbirleriyle hem ortak anlatımlar ihtiva edebilmekte, hem de birbirlerinin yaklaşımlarına izdüşümler bulabilmektedir. Biz burada İslam'a göre insan nedir sorusuna kısa bir bakış yapmak istiyoruz.

Kur'an'da İnsan

İnsanın varoluş kronolojisine uygun olarak, Kur'an'da insanla ilgili ilk ifadelerde, yaratılış amacına da işaret edilmektedir ve “onun Allah'a kulluk etmesi için yaratıldığı” kayıt altına alınmaktadır.

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.” (51/Zariyat 56-58)

Burada Allah (c.c), yarattığı insan karşısında kendi konumunu da açıklamaktadır; insanı muhatap alan, onun hiçbir şeyine muhtaç olmayan, ondan her bakımdan güçlü olan, onu aciz ve korumaya muhtaç olarak gören, onu bu hallerine rağmen kollayan Allah'tır.

Hatırla ki Rabb'ın meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle seni tesbih ve seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi herhalde ben bilirim, dedi.” (2/Bakara 30)

Üstelik bu acizliğine (4/Nisa 28) (2) rağmen insanı kendisine temsilci kılarak âlem içindeki en önemli sorumluluk makamına da getirmiştir. İnsanın acizliğine rağmen azgınlaşacağı, yaratılış hikâyesini ve ereğini unutarak, bir mahluk olarak halıkına karşı geleceği Allah'ın diğer yarattıklarınca da bilinmesine rağmen, bu böyledir.

Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O’dur. Doğrusu Rabb'ının cezalandırması süratlidir. Şüphesiz O bağışlar, merhamet eder.” (6/Enam 165)

Özetle insan, dünya hayatında, Allah adına yeryüzünü imar etme sorumluluğunda olan özel bir kuldur.

Kur'ani Kimlik

O halde Allah'ın kulu ve halifesi olan insan nasıl olmalıdır? Onu adım adım eğiten ve model insanı tanımlayan otorite, bu konuda da yine Rabb olan Allah'tır. İnsanlık için “insan nasıl olmalıdır? ve ne yapmalıdır?” sorularına kelamında detaylı tafsilatlar vermekte, somut örnekleri göstermektedir.

Andolsun ki, Allah'ın elçisinde sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah'ı çok anan kimseler için en güzel bir örnek vardır...

Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”(33/Ahzab 21, 36 ) (3)

Bu durumda insanın kendisini Rabb'ının rızası doğrultusunda şekillendirmesi, dinin istediği model insan olma yolunda ilerlemesi gerekmektedir. Zaten bir insan Rabb (mürebbi olan) Allah'ın eğitimini bünyesinde içselleştirdikçe model insana benzemeye başlayacaktır. Burada insanın iki farklı durumu karşımıza çıkmaktadır: şimdiki hali ve olmak istediği hali (4). Çünkü insan Allah adamı olma yolculuğunda çeşitli merhalelerden geçmektedir. Yeni Müslüman olmuş bir kavme karşı Rabb’ımız diyor ki;

Bedeviler: «İman ettik.» dediler. De ki: «Siz henüz iman etmediniz, fakat henüz iman kalplerinizin içine girmemiş olduğu halde «İslam’a girdik» deyin. Eğer Allah'a ve peygamberine itaat ederseniz, size amellerinizden hiçbir şey eksiklemez; çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, merhamet edendir. Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allah'a ve Resulüne iman ettikten sonra şüpheye düşmeyip Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücahede etmektedirler, işte onlardır ki sâdıklardır” (49/Hucurat 14-15)

Burada İslam'a giren insanlar o an inanan kategorisine alınmamakta ve onlara bir hedef gösterilmektedir. “İslam'a giren, onun kurallarına tabi olduğunu ilan eden insanlar bu sözleriyle henüz İslam'ı içselleştirmemiştir. Ancak bu ilanları onları İslam dairesinin dışında da tutmamaktadır, ne var ki kat edecekleri çok yol vardır: öncelikle İslam'ın kurallarına uyma sözü ve riayet; Allah'a ve Rasulüne itaat vardır. Burası yolun, dinin insanı olmanın başıdır. Bundan sonra adaylar kendilerini şirkten koparıp iman dairesinin içerisinde yaşatacak amellere yönelmelidir: iman edilmesi gereken değerlere kalbinde şüphe taşımadan iman edecek ve bu uğurda canını bile feda edebilecektir. Zira iman, uğruna canı feda edebilme bilinciyle beraberdir.”

Yukarıdaki yaklaşımlardan (tekmil manada) iman etmeyen bir insanın İslam olabileceği görülmektedir. Diğer yandan iman eden ama İslam olmayan bir insanın mevcudiyetinin -inadi küfür veya şirkle ifade edileceğinden- mümkün olmadığı da görülmektedir.(5) O halde iman İslam'la başlayan yolculuğun geçmesi gereken ilk ve temel duraktır.

Müslüman; Allah'ın dinine tabi olan insana verilen bir addır(6). Ancak kimliği en kısa zamanda imanla taçlandırılmalıdır. Zira Rasulullah genel anlamda insanlığı 3 gruba ayırmıştır. "Mü'min, münafık, kâfir. Bunlar arasında bir dördüncüsü yoktur".(7) Dolayısıyla İslam'ın kabullendiği, kendi insanı olarak etiketlediği bu insanlar (8); “Müslüman” olarak yerinde kalan değil imanını tamamlayanlardır. İslam olmuş, iman yolculuğuna çıkan insana alemlerin Rabbi gerçek imanın yolunu şöyle göstermektedir.

Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitap’a ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.” (4/Nisa 136)

“Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.” (2/Bakara 256)

Bunların yanında varlığını Allah'a adamış müminler de vardır, Allah denildiğinde (9), peygamber denildiğinde akla hemen onlar gelir; sadakat deyince Hz. Ebubekir, adalet deyince Hz Ömer.... Elbette bunların model insanlar içerisinde yukarıdaki tasniflerden farklı olduğu görülmektedir. Belki budur şu ayetle ifade edilenler;

“Ve bir de ileri geçenler ki herkesi geçmişlerdir.” (56/Vakıa 10)

Bu gruptaki öncüleri (sabikunu) ihsan makamında görüp “muttakiler” dersek; İslam insanını 3 ana başlıkta sınıflandırabiliriz (10);

· Müslüman

· Mümin

· Muttaki

Kur'ani Eğitiminin Hedefi Açısından:

Eğitim (11) de insanı bu silsileden geçirmelidir (12). İlk ikisi dine tabi olan insana din eğitimcilerinin vermesi gereken temel kişilik, sonuncusu ise kişinin Rabb'ına ve nebisine muhabbetle kendi yetenekleriyle ilerlemesi gereken bir yol olacaktır.(13)

Müslüman temel eksen olarak “İslam”ı, “Müslüman” olmanın pratik karşılığını bilmekle yükümlüdür. İlmihali, adab-ı muaşereti bu çerçevede değerlendirmelidir.

Mümin ise kalbinde Allah ve Rasulünün değerlerinin gereğince yerleşmesi için gerekli bilgi ve inanca sahip olmalıdır. Allah'ın hakkını sadece ve sadece ona teslim etmeli, bu konuda hiçbir başka varlığa yetki ve hak yansıtmamalı, yani imanına şüphe karıştırmamalıdır.

... Kulları içinden ancak âlimler, Allah'tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.(35/Fatır 27)

Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ki, insanların üzerine şahidler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şahid olsun. Ve senin üzerinde bulunduğun kıbleyi, peygambere uyanları, ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayırt etmek için kıble yaptık. Gerçi bu, büyük bir şeydir. Ama Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler için değil. Allah, elbette imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz ki Allah, insanlara Rauf ve Rahim'dir.” (2/Bakara 143)

Müslüman’ın ahlakı da bu çerçevede imanla beraber değerlendirilmelidir.

Muttakilik ise bu yolda ilerleyip ilay-ı kelimetullah uğrunda gayret eden davetçilerin omzunda parlayan birer yıldız gibi olacaktır. Temel eğitim bu konuda bir hedef koyacaktır insanına: “Allah tarafından görülüyor olma”nın bilincinde yaşamak. Allah adamı olma konusunda motive edilecektir müminler. Ancak bu konuda ilerleyiş bireyin Müslüman ve Mümin dava adamı olması konusunda bir ölçüt değil, onun bu yolda rabbine olan yakınlığıyla beslenerek durmaksızın devam etmesine katkı sağlayacak bir azık oluşturma cihetinde olacaktır. Özellikle bazı ayetler, Müslüman’ın ahiret yolculuğunda unutmaması, sürekli zinde tutması gereken hedefi olarak karşımıza çıkmaktadır.

İslami eğitimin sonunda bireyin sahip olacağı temel kişilik şu şekilde olacaktır: “Müslüman kimliği, Kitap ve Sünnet bağlısı, vahiy öncelikli düşünce sahibi, nas bulunmayan konularda içtihad yanlısı, Müslümanları kucaklayan, insanlığa derin şefkat duyan ve tüm insanlığın İslam ile tanışmasını arzulayan ve bunun için çalışan, düşünce yöntemini, değer yargılarını, hayat modelini Sünnetten alan, konjonktürü değil, evrensel gerçekleri kollayan, hakka taraf, mutedil, muvahhid, müstakim, müstekarr, muhsin, muhlis, kısaca Hz. Peygamber ve Ashabının gidişatına uygun yaşamayı amaç edinmiş bir kimliktir. Bunun dışındaki anlayışları, kabulleri ve uygulamaları dışlamak, kimlikte karşıtlık ilkesi uyarınca, Müslüman kimliğinin gereğidir.” (14)

Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (3/Ali İmran 104)

ayetinde ifade edilen topluluk herhalde bu özelliğe sahip olmalıdır.

...Çünkü onun hizmetine ehil olanlar ancak muttakilerdir. (8/Enfal 34) (15)

Allah'ın halifesi olarak yola çıkan insan halifelik misyonuyla muttaki insandır. Muttaki olarak yaşayacaktır. Ölümü her halükarda bu yolda İslam’ca olacaktır. (16)

Ey iman edenler! Allaha nasıl korunmak gerekse öyle korunun, hakk ile muttaki olun ve her halde Müslüman olarak can verin. (3/Ali İmran 102)

 

Dipnotlar

[1] Süha Serin, “Bir Kavram: Din”, Rahle Eğitim ve Kültür Dergisi, Yaz 2007

[2] Ayrıca yine insan zalim ve cahil (33/Ahzab 72), aceleci (17/İsra 11), nankör (14/İbrahim 34), tartışmaya düşkün (18/Kehf 54), hırslı (70/Mearic 19) özellikleri olan bir fıtrata da sahiptir. Bu yönüyle aşağılık (95/Tin 5) özelliklerine atıf yapılan insan, diğer taraftan en güzel şekilde (95/Tin 4) yaratılmış olan varlıktır.

[3] İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. (60/Mümtahine 4) And olsun ki, biz Kur’an'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler.(17/İsra 89)

[4] Burada yapılan sınıflama insan tekinin kendi içinde yapması gereken bir sınıflandırmadır, yoksa toplum içinde birilerinin tanımlanmış/üstlenilmiş bir yetkiyle ellerindeki mührü insanların alnına basarak “az Müslüman”, “çok model Müslüman” damgası vurabilecekleri bir mantık kast edilmemektedir.

[5] Bu konunun anlaşılabilmesi için imanın zıddı olan küfür ve şirk tanımlarına bakalım.

 Küfür Resûl-i Ekrem (sav) in getirmiş olduğu haberlere, (Kurâna ve sünnete) inanmamak, onları yalanlamaktır... Yine İnsanın kalben Allahû Teâla (cc)ya inanması, dil ile de zaman zaman ikrar etmesine rağmen, şöhret, makam, kin, ihtiras ve kavmiyetçilik sebebiyle İslâm dinine girmemesidir. Hz: Peygamberin amcası Ebû Talibin, "Ebû Talib atalarının dininden döndü" dedirtmemek için direnmesi, bunun güzel bir misâlidir [Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler & Kavramlar Küfür başlığı. Alıntı : http://www.rahle.org >> Kaynakça>>id=12366 erişim tarihi: 01/05/2007] Allah'ın varlığını ve birliğini, peygamberliği, Hz. Muhammed’in Allah katından getirdiği kesin olarak belli olan şeyleri inkâr etmektir. Küfür için iman edilecek şeylerin tümüne inanmamak şart değildir. Bunlardan birine veya bir kısmına inanmamak da küfürdür. [Alim İA, Küfür başlığı. Alıntı: http://www.rahle.org >> Kaynakça>> id=13314 erişim tarihi: 01/05/2007]

Şirk eş-Şerike veya eş-Şirke şeklinde kullanılan bu kelime, ortaklık mânâsına gelir. Allahû Teâla (cc)ya inanmakla birlikte, kudret ve kuvvette ona denk başka ilâhları da tanımaktır... Allah'ın birliğine ortak kabul etmek şirk olduğu gibi, kudret ve tasarrufunda O'na ortak kabul etmek de şirktir. Şirk'in diğer bir çeşidi de, yalnız Allah'tan beklenmesi gereken sonuçları, Allah'tan başka güç ve kişilerden beklemektir. [Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler & Kavramlar Şirk Başlığı. Alıntı: http://www.rahle.org >> Kaynakça>> i d=12378 erişim tarihi: 01/05/2007]

Şirk'in zıddı tevhiddir. O da, Allah'ın varlığını ve birliğini kabul etmekle beraber, O'nun tasarruflarında tek kudret sahibi olduğunu, hüküm ve irâdesinin her şeyin üstünde bulunduğunu kabul etmektir. İslâm dininde tevhid esastır. Hemen hemen bütün ibâdetlerin ana gayesi çeşitli konularda Müslümanların arasında birliği sağlamaktır. Dünyanın her yerindeki Müslümanların aynı ezanı okumaları, ibadetlerinde aynı kıbleye dönmeleri, tevhidin birer göstergesidir. Şirk bunun tam zıddıdır. Tevhid'in ana gayesi ve esas hedefi olan Allah'ın birliği hususundaki inancı zedelemek, O'na ortak kabul etmek, büyük şirk kabul edilmiştir. [Nureddin TURGAY, Şamil İA, Şirk başlığı. Alıntı: http://www.rahle.org >> Kaynakça>> id=9906 erişim tarihi: 01/05/2007]

İman; doğrulamak, tasdik etmek, bir kimseye veya bir şeye inanıp güvenmek" demektir. Resûl-i Ekrem (sav)i Allahû Teâla (cc)nın katından getirmiş olduğu bilinen haber ve hükümlerin hepsinde, kati olarak tasdik etmek ve bunu diliyle ikrar etmektir. Zarûrat-ı diniyeden olan hükümlerden herhangi birini inkâr veya tekzib etmemelidir. Meselâ: Bir kimse Allahû Teâla (cc)nın varlığına, birliğine, kitaplarına, Meleklerine, âhiret gününe ve kadere inandığını ikrar etse, ancak peygamberlere inanmadığını söylese, bu kimsenin imanı sahih değildir. Çünkü iman bir bütündür, tecezzi (cüzlere ayrılmayı) kabul etmez. [Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler & Kavramlar, İman Başlığı. Alıntı: http://www.rahle.org >> Kaynakça >> id=12361 erişim tarihi: 01/05/2007]

 Meseleyi bu tanımlarla incelediğimizde İslam'ın hak olduğunu bilen Ebu Talib'in durumu İslamsız imanın olamayacağını göstermektedir.

[6] "İslâm" lügatte itaat etmek, boyun eğmek, bağlanmak, bir şeye teslim olmak, kendini Allah'a vermek, ihlaslı davranmak, samimiyetle ve içten gelerek yönelmek, Müslüman olmak, İslâm'a girmek; Yüce Allah'a itaat etmek, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in getirdiği din adına bildirmiş olduğu şeylerin hepsini benimsemek, şer'î hükümlere bağlılık göstermek, İslâmiyeti bir din olarak kabul etmektir. İslâm, şer'î hükümleri kabul etmek manâsında boyun eğmektir. (Bkz. el-Bakara: 2/112, 131-133; Âlu İmrân: 3/20, 83; en-Nisa: 4/125; el-Mâide, 5/44; el-En'âm: 6/14; en-Nahl: 16/81-83; el-Hacc: 22/34; en-Neml: 27/44; Lokman: 31/22, es-Sâffât: 37/103; ez-Zümer: 39/54; el-Fetih: 48/16; el-Cinn: 72/14). [Ahmet Güç, Şamil İA, Müslüman başlığı. Alıntı: http://www.rahle.org >> Kaynakça>> id=9501 erişim tarihi:01/05/2007]

[7] İmam Azam, Fıkh-ı Ekber Aliyyü'l-Kari Şerhi, trc. Yunus V. Yavuz, s. 361-362. age.

[8] “Kitap ve Sünnet bağlısı Müslüman” anlamında kullanılan “Müslüman Kimliği” tanımlamasının da bu kapsamda olduğunu ifade edelim. Bkz. İ.L. Çakan, Müslüman Kimliği, s.:69, Nesil Yayınları, 2003, İstanbul

[9] Allah adamı olmanın bir göstergesi olarak şahsiyetiyle dini bütünleşmiş muttaki insan tanımlaması İbn-i Macenin rivayetiyle mümkün olmaktadır.

 "... Esma bint-i Yezîd (Radıyallâhüma'dan rivayet edildiğine göre; Kendisi Rasûlullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemin (sahâbîlerine) :

«Dikkat ediniz! Ben size en hayırlı olanlarınızı bildireyim mi?» buyurduğuna, sahâbîlerin (de) :

Belâ (yâni bize bildir) Yâ Rasûlallah, diye karşılık verdiklerine ve Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem'in (bunun üzerine)

Sizin en hayırlılarınız o (mü'min) kimselerdir ki görüldükleri zaman Allah (Azze ve Celle) hatırlanır»

buyurduğuna şâhid olmuştur. (Sünen-i İbni Mace, Zühd, 4119 )

[10] Bir gün Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem açıkta oturuyordu. (yanına) biri gelip: "Îmân nedir?" diye sordu. "Îmân; Allâha, Meleklerine, Allâh`a mülâkî olmağa (yâni Rü`yetu`llâh`a), Peygamberlerine inanmak, kezâlik (öldükten sonra) dirilmeğe inanmaktır." cevâbını verdi. "Ya İslâm nedir?" dedi. "İslâm; Allâh`a ibâdet edip (hiçbir şeyi) O`na şerîk ittihâz etmemek, namazı ikâme ve farz edilmiş zekâtı edâ etmek, Ramazanda da oruç tutmaktır." buyurdu. (Ondan sonra) "Ya ihsân nedir?" diye sordu. "Allâh`a sanki görüyormuş gibi ibâdet etmendir. Eğer sen, Allâh`ı görmüyorsan şüphesiz O, seni görür." buyurdu. "Kıyâmet ne zaman?" dedi. (Bunun üzerine) buyurdu ki: "Bu meselede sorulan, sorandan daha âlim değildir. (Şu kadar var ki Kıyâmet`den evvel zuhûr edecek) alâmetlerini sana haber vereyim: Ne zaman (satılmış) câriye, sâhibini (yâni efendisini) doğurur, kim idikleri belirsiz deve çobanları (yüksek) binâ kurmakta birbiriyle yarışa çıkarlarsa (Kıyâmet`den evvelki alâmetler görünmüş olur. Kıyâmet`in vakti) Allâh`dan başka kimsenin bilmediği beş şeyden biridir." Ondan sonra Nebiyy-i Muhterem sallallâhu aleyhi ve sellem ... Âyet-i Kerîme`sini tilâvet buyurdu. Sonra (gelen adam) arkasını döndü (gitti). Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem "Onu çevirin." diye emrettiyse de izini bulamadılar. Bunun üzerine buyurdu ki işte bu, Cibrîl (aleyhi`s-selâm)dir. Halka dinlerini öğretmek için geldi. [Hadis-i Şerif, Ravi Ebu Hureyre, Buhari 47]

[11] Y. Yılmaz “Zor Zamanda Eğitim”, Rahle Eğitim ve Kültür Dergisi - Eğitim Konulu Yaz 2007 sayısı, s.:8-13.

[12] Eğitim mantığı açısından bakıldığında insanın ilk eğitim aldığı zaman genellikle çocukluk yaşlarıdır. Yani soyut düşünme melekesinin henüz gelişmediği yaşlar. Ameller (yani İslam eğitimi) gibi somut şeylerin eğitim yöntemi olarak önceliklenmesi düşüncemizin kaynağı da budur. Diğer yandan soyut düşünme melekesi gelişmiş insan (yani gençlik ve sonrası için düşünüldüğünde) imanın bir an önce tesisi daha önemlidir. Onun içindir ki ilmihal kitapları da, sünen kitapları da iman bahsi ile başlar.

[13] İslam insanı olmanın gerek ve yeter şartı Müslüman ve mümin olmaktır. Muttaki olmak ise gerek şart değil diğer ikisinin üzerine yeter şarttır.

[14] İ.L. Çakan, age.

[15] Onlar ki; Rabb’ımız, eşlerimiz ve çocuklarımız hususunda gözümüzü aydın kıl, bizi muttakilere imam yap, derler. (25/Furkan 74)

Allah'tan yardım isteyin ve sabredin Yeryüzü muhakkak ki Allah'ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar ve akıbet muttakilerindir. (7/Araf 128)

Şüphesiz ki Allah; muttakiler ve ihsan edenlerle beraberdir. (16/Nahl 128)

Evlere arka taraflarından girmeniz «bir» değildir. Ancak «bir»; muttaki olanınkidir.(2/Bakara 189)

Yüzlerinizi Doğu ve Batı tarafına çevirmeniz «bir» değildir. Lakin asıl «bir»; Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman eden, malını seve seve yakınlarına, yetimlere, miskinlere, yolculara, dilenenlere, kölelere, esirlere veren, namazı kılan, zekatı veren, muahede yaptıklarında ahidlerini yerine getiren, sıkıntıda, hastalıkta ve şiddetli savaş anında sabredenlerinkidir. İşte sadık olanlar da onlardır ve muttakiler de onlardır. (2/Bakara 177)

[16] 3/Al-i İmran 102. ayette İslam insanının model insan hedefi ve kabul edilebilir en zayıf durumu görülmektedir. İslam, iman, ittika yolculuğundaki İslam insanının ölümünde yine Müslüman’ca ölme talebi, bize yine bu yolculukta zayıflama ihtimali olan bu bağların sınır noktasını göstermektedir. Ölüm amel ve iradi seçim açısından son noktadır ve bu noktada Müslüman, İslam insanı olmanın en azından ilk durağını talep etmektedir: “Müslümanca” ...

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ