Süha SERİN
Kulun bütün davranışları ve sözlerinde sadece Allah'ın rızasını gözetmesi anlamındaki terim, sözlükte "arınmak, saflaşmak, kurtulmak" manasındaki hulus/halas kökünden türetilmiş olup "bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak" anlamına gelen ihlas kelimesi, terim olarak "ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kaygılarından arındırıp sadece Allah için yapmak" demektir. İslami literatürde ihlas daha geniş olarak şirk ve riyadan, batıl inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından ve genel manada gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah'ın rızasını gözetmeyi ifade eder. Riya genellikle "Allah rızası için yapılması gereken amele gösteriş katmak" anlamında kullanılır.
Kur'an-ı Kerim'de hulus kökünden çeşitli kelimeler hem sözlük hem terim anlamında yer almaktadır. On yerde geçen "muhlisine lehü'ddin" ifadesindeki ihlas kavramı "yalnızca Allah'a yönelip O'na kulluk etme, O'na güvenip O'ndan dilekte bulunma, sadece Allah'ın dinini tanıyıp din konusunda kendini Allah'a adama, tevhid inancının saflığını batıl itikadlarla zedelemekten sakınma, saf dindarlık" şeklinde hem şirke, hem riyaya zıt bir anlam taşır (el-Araf 7/29; el-Beyyine 98/5). Yine Kur'an'daki "ibadullahi'lmuhlasin" ifadesi, "Allah'ın yardımına mazhar olup halis dindarlığa ve hidayete ulaştırılmış kullar" manasına gelmektedir.
İhlas kavramı hadislerde de dini ve ahlaki bir fazilet olarak sık sık geçmektedir. Çeşitli vesilelerle Allah rızası için ihlasla amel etmenin önemini ve faziletini vurgulayan Hz. Peygamber (mesela bk. Müsnet III, 225; IV, 80, 82,V, 183; İbni Mace, "Menasik", 76; Tirmizi: "İlim", 7) duada ihlaslı olmayı öğütlemiş (Ebu Davud, "cenaiz", 56), ihlaslı bir kalple iman etmiş kişinin ahiret kurtuluşuna ereceğini müjdelemiş (Müsned, V, 147), kendisi de, "Yarabbi! Beni sana karşı ihlaslı bir kul yap" şeklinde dua etmiştir (a.g.e., IV, 369; Ebu Davud, "Vıtr", 25).
Kur’an'ın pek çok ayetinde "sadece Allah'ın rızası gözetilerek" yapılan salih amelin önemine dikkat çekilmiştir. Allah Kur’an'da hayatlarının sonuna kadar çalışmış, çaba harcamış olup da yaptıkları boşa gitmiş insanların durumundan bahsetmektedir. Demek ki her insanın ahiret gününde böyle bir ihtimalle karşılaşması söz konusu olabilir. Allah "O gün, öyle yüzler vardır ki zillet içinde aşağılanmıştır. Çalışmış, boşuna yorulmuştur." (Ğaşiye, 2-3) ayetiyle tüm insanları böyle önemli bir tehlikeye karşı uyarmıştır. Dolayısıyla insan ahirette iki farklı durum la karşılaşabilir. Hayatları boyunca görünüşte neredeyse birbirleriyle aynı işleri yapan, aynı çabayı harcayıp, aynı azmi gösteren iki insan sırf niyetlerindeki farklılık nedeniyle ahirette farklı karşılıklar alabilirler. Hesap gününde ihlas sahipleri cennetle müjdelenirken, hayatları boyunca ihlası gözetmeyenler ise sonsuz cehennem azabıyla karşılık görürler.
'Dini katıksızca Allah'a halis kılmak', kişinin dini yaşarken başka hiçbir çıkar ya da menfaat gözetmeksizin sadece Allah'ın rızasını ve hoşnutluğunu hedeflemesidir. Allah bu konunun önemini bir başka ayette; "Oysa onlar, dini yalnızca O'na halis kılan hanifler (Allah'ı birleyenler) olarak sadece Allah'a kulluk etmek, namazı dosdoğru kılmak ve zekatı vermekten başkasıyla emrolunmadılar. İşte en doğru din budur" (Beyyine, 5) hükmüyle vurgulamıştır.
İnanan bir kişi yaptığı işler ve ibadetlerle Allah'ın dışında bir başkasının sevgisini, hoşnutluğunu, takdirini, ilgi ve beğenisini elde etmeye çalışmaz. Eğer böyle bir arayışı olursa, bu da ayetlerdeki tanımların aksine, kişinin Allah'a tam bir samimiyet ve ihlasla yönelinememiş olduğunu gösterir. Kur’an'da müminler şöyle uyarılır: "Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanınız, inananlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın ..." (Bakara, 264)
Bir insanın gösteriş içinde olması demek o kişinin Allah'ın rızası dışında başka kişilerin rızasını araması demektir. Bir yardımda bulunurken, güzel bir tavır sergilerken, ibadet halindeyken ya da bir fedakarlık yaparken bunu diğer kişilere göstermeyi hedef edinmek, iman eden bir kişinin şiddetle kaçınması gereken bir ahlaktır. Oysa dini katıksızca Allah'a halis kılarak iman eden bir insanın tek hedefi Allah'ı razı etmek olmalıdır.
İhlas sahibi bir müminin en önemli özelliklerinden biri de Allah'ın beğendiği ahlaka ulaşabilmek için Kur’an ruhu olan her türlü tavır ve ahlak özelliğinden arınmayı içten arzu etmesi ve bunun için samimiyetle çaba harcamasıdır. Allah "Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücuru ve takvayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır." (eş-Şems 7-10) ayetleriyle insanın nefsine hem sınır tanımaz günah ve kötülüğü hem de tüm bunlardan sakınmanın yollarını ilham ettiğini bildirmiştir.
Allah korkusunu kalbine sindiren bir mümin hayatının sonuna kadar nefsinin kötülüklerinden arınmayı hedefler. Vicdanını ve aklını var gücüyle kullanıp Kur’an'da tarif edilen güzel ahlaka ulaşmaya çalışır. Bir kimsenin arınmayı içten arzu ederek bu yönde ciddi bir çaba harcaması, onun 'imanının ve ihlasının bir göstergesi'dir. Çünkü insan ancak Allah'a ve ahirete kesin bir bilgiyle inandığı takdirde nefsinde kalan kötülüklerden kurtulmaya çalışır. Aksinde ise bu kötülükleri saklamayı ve insanlardan titizlikle korumayı tercih eder. Bundan da kimsenin haberdar olmayacağını zanneder. Oysa Allah insanın içini de, dışını da en iyi bilendir. Allah gizlinin gizlisini bilir. Ahirette insanın tüm yapıp ettiklerini ortaya çıkaracaktır. Bu gerçekten haberdar olan ihlas sahipleri nefislerindeki kötülüklere karşı verdikleri mücadele ile tanınırlar.
İman eden bir kişi Allah'tan başka hiç kimseyi razı etme peşinde olmaz. Çünkü o kalplerin Allah'ın elinde olduğunu, Allah dilediği takdirde tüm insanların razı olacağını bilir. Üstelik insan dünya hayatında ne kadar takdir, övgü ya da iltifat görürse görsün, bunlar sonsuz ahiret hayatında ona hiçbir şey kazandırmayacaktır. O gün her insan yapayalnız, yalın olarak ve tek başına Rabbimizin önünde hesaba çekilecek ve tüm yapıp ettikleri önüne getirilecektir. O gün asıl olarak, kişinin imanı, takvası, samimiyeti ve teslimiyeti önemli olacaktır. Nitekim Peygamberimiz de "Amellerinizi Allah için halis kılınız. Zira Allah Teala ancak kendisi için ihlasla yapılan ameli kabul eder." şeklindeki sözleriyle iman edenlere ihlasın önemini hatırlatmıştır.