Rızkın Allah'tan olduğuna olan kati inançları, ahiret yurdu arzuları ve infakın malı azaltmayıp bereketlendireceğini kabul etmiş olmaları, tereddütsüz infak etmelerinin ana sebebidir. Aksi halde hile ile kazanılmış mal, faizle alınmış krediler, daha iyi bir ev, daha iyi bir araba peşinde geçen ömür nasıl Müslümanca yaşanabilinir ki. Bu yazı delemedir.... Rızkın Allah'tan olduğuna olan kati inançları, ahiret yurdu arzuları ve infakın malı azaltmayıp bereketlendireceğini kabul etmiş olmaları, tereddütsüz infak etmelerinin ana sebebidir. Aksi halde hile ile kazanılmış mal, faizle alınmış krediler, daha iyi bir ev, daha iyi bir araba peşinde geçen ömür nasıl Müslümanca yaşanabilinir ki.
"Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, muttakiler için hazırlanmıştır. Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever." 3 - Al-i İmran 133-134
Muttaki bir fert olmak, iman ile başlar, farz olan amelleri eksiksiz yerine getirmekle devam eder ve Rabb'in, muttakilerde görülmesi gereken vasıflar konusundaki tavsiyelerini alıp onları klavuz edinmekle devam eder. Sahabenin takva arayışı bu yönüyle bizlere güzel bir örneklik oluşturmaktadır. Al-i İmran suresindeki mezkur ayetler sahabenin infak etme hususundaki pervasızlığının ilham kaynaklarından biridir. Hepimizin bildiği üzere Hz. Osman ve Ebu Talha (r.a.) infak konusunda öne çıkan iki sahabedir.
Ebu Talha (r.a) Peygamber aşığı bir genç, gönlü cihad ruhuyla dolu bir yiğit ve Allah yolunda infakta malıyla, cihadda canıyla cömertlik yapan bir kahramandı.
Müslüman olduktan sonra Rasulullah (s.a.v.) Efendimizden ayrılmayan aşıklardandı. Efendimizi canı gibi sever, ona hizmeti şeref bilirdi. Huzur-u alilerinde pür edeb diz çökerek otururdu. Onu gölge gibi takip ederdi. Bütün savaşlara iştirak etti. Uhud günü en zor anlarda dahi Efendimizin yanından ayrılmadı. "Canım canın için feda, yüzüm yüzün için kalkandır Ya Rasulullah" diyerek vücudunu siper ederdi.
O öylesine aşık idi ki, evinde pişirdiği yemeği yalnız yiyemezdi. Sevgili Peygamberimize haber gönderir onun iştirakini isterdi. Efendimiz de zaman zaman gider, Ümmü Süleym'in hazırladığı yemeği yer ve orada öyle uykusuna yatardı. Küçük Enes o günleri şöyle anlatıyor:
"Rasulullah (s.a.) evimize sık gelir giderdi. Çocukları sever ve okşardı. Bizlerle ilgilenir ve latifeler ederek neşelendirirdi. Birlikte namaza durur bizler de arkasına dizilir, saf olur, namaz kılardık."
Yine bir gün Ebu Talha (r.a.)'nin evinde güzel bir yemek pişirilmişti. Enes'i Peygamberimize gönderip yemeğe davet etti. İki cihan güneşi Efendimiz de mescidde Ehl-i Suffe ile birlikte oturuyordu. Enes'in gelişinden yemeğe davet edildiğini anladı ve yetmiş kadar ashabıyla kalkıp Ebu Talha'nın evine gitti. Kalabalığı gören Ebu Talha biraz telaşlanır gibi oldu. Ailesi Ümmü Süleym (r.anha) ise; "Rasulullah (s.a.v) varken telaşa ne gerek var" diyerek onu teskin etti. Rasul-i Ekrem (s.a.v) efendimiz yemeğin bereketlenmesi için dua ettikten sonra gruplar halinde ashabını sofraya oturttu. Hepsi doyasıya yedi ve kalktı. Sonunda daha o kadar kişiye yetecek yemek kaldığı görüldü.
Ebu Talha (r.a.) Medine'li Müslümanlar arasında bağ ve bahçeye en çok sahip olandı. Mescid-i Nebevi'nin karşısında Beyruha adlı bir bahçesi vardı. Hurma ağaçları, asma ve tatlı suyu ile meşhurdu. Efendimiz sık sık buraya uğrar, suyundan içerdi. Ebu Talha (r.a.) "Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en üstün sevabı kazanamazsınız." (Al-i İmran; 92) ayet-i kerimesinin nazil olduğunu işitince sevgili peygamberimizin yanına gitti ve bu bahçeyi Allah rızası için infak ettiğini söyledi. Dilediği şekilde kullanmasını istedi. Onun bu davranışını takdir eden efendimiz (s.a.) bahçeyi akrabalarına vermesinin daha uygun olacağını söyledi. Bunun üzerine o, bu bahçeyi amcazadelerine bağışladı.
Resulullah (s.a.v.)'in Tebuk Gazvesinin hazırlıkları için emir vermesi üzerine, sahabeler (r. a) orduya sadaka, nafaka ve binek hayvanları getirmeye başladılar. Hz. Ebu Bekir (r.a.) malının tamamı olan 40 bin dirhem altın getirdi. Resulullah (s.a.s.) ona: "Kendi ehline herhangi bir şey bıraktın mı?" diye sorunca o: "Onlara Allah ve Resulünü bıraktım" diye cevap verdi. Hz. Ömer (r.a.) malının yarısını getirdi. Resulullah (s.a.s.) ona da: "Kendi ehline herhangi bir şey bıraktın mı?" diye sorunca Ömer (r.a.): "Evet, malımın yarısını" diye cevap verdi. Abdurrahman ibnu Avf iki yüz mevkiye altın, Asım ibnu Adiy yetmiş deve yükü hurma getirdi. Hz. Osman (r.a.) ise ordunun üçte birini teçhiz etti. İbnu Hişam'ın bildirdiğine göre Osman ibnu Affan bu sefer için büyük bir infakta bulundu; öyle ki, o zamana kadar hiç kimse bu kadar infakta bulunmamıştı. Osman ibnu Affan, Tebuk gazvesinde dar durumda olan orduya bin dinar infak etti. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.) mealen şöyle buyurdu: "Allah'ım! Osman'dan razı ol, çünkü ben ondan razıyım."
Sahabeyi infaka teşvik eden asıl güç, rabblerine olan imanlarında gizlidir. Rızkın Allah'tan olduğuna olan kati inançları, ahiret yurdu arzuları ve infakın malı azaltmayıp bereketlendireceğini kabul etmiş olmaları, tereddütsüz infak etmelerinin ana sebebidir. Günümüz materyalist dünyasının dayattığı tüketim ve biriktirme felsefesi bizleri her yönden kuşatmışken, helal rızk kazanma ve onları Allah yolunda sarf etme konusundaki inançlı duruşumuz, Müslüman kimliğimizi koruma konusunda en büyük azığımız olacaktır. Aksi halde hile ile kazanılmış mal, faizle alınmış krediler, daha iyi bir ev, daha iyi bir araba peşinde geçen ömür nasıl Müslümanca yaşanabilinir ki.
Günümüz insanının iş telaşesinden namaz vakitlerini dahi geçiriyor olması, rızk toplama konusundaki sonuçsuz gayretinin meyvesidir. Bu gayret sonuçsuzdur çünkü rızkın miktarı çalışma ile alakalı değil tamamen takdir ile alakalıdır. Takdir faktörünü unutan bedbaht çok çalışarak çok toplayabileceğini zanneder ve bu çaba namaz vakitlerinden çalmaya kadar gider.
Rabbim hepimize sahabenin örnekliğinde şekillenen ve darda da bollukta da infak etmek olarak, rabbimiz tarafından tanımlanan takva mertebesini elde etmeyi nasip etsin.