Sünneti kısmen veya tamamen inkar edenler hicri ikinci asnn sonuna veya en çok üçüncü asrın ortalarına kadar varlıklarını devam ettirebilmişlerdir.
İslam ümmeti on asır gibi uzun bir dönem bu fitneden uzak, emniyet içinde yaşadı. Ta ki 19. asrın son çeyreğine kadar. Bu tarihten sonra ve içinde bulunduğumuz şu zamana kadar geçen zaman içinde Müslüman toplumların bazılarının müptela oldukları bir hastalık ortaya çıktı. Bu, sünneti seniyye üzerinde şüphe, itiraz ve sonuçta inkar hastalığı. Bu hastalığa müptela olan insanlar hadislerin tespit, tedvin ve nakil yolu üzerine birtakım şüpheler ortaya atarak dinin ikinci kaynağını zedelemekte ve sonunda güya dini ve Kur'an'ı asli hüviyetine kavuşturacağız diye sünneti devre dışı bırakmaktadırlar.
Sahabe, tabiin ve müçtehit imamların kendilerini bağlamayacağını rahatça söyleyebilen bu anlayış sahiplerinin iddiaları şudur
Madem ki hadisler üzerinde bunca tartışmalar var, başkalarının uygulaması ve içtihadı bizi bağlamaz. Bu durumda biz doğrudan Kur’an’la muhatap olup kendi akıl ve dirayetimizle ilahi hükümleri birinci kaynaktan tespit ve tatbik ederiz.
Bu fikrin asıl tehlikeli yanı onu fikirleri baştan kabul görmeyecek kafir ve müşriklerin değil kendini Müslüman sayan kimselerin ortaya atıp savunmaları ve cahil Müslümanların da gerçek zannedip bu tür düşüncelerin peşine takılmalarıdır.
Bu dönemde sünneti inkar hareketinin ilk öncüleri müsteşrikler (İslami bilimleri öğrenen gayrimüslim bilim adamlan) olmuştur. Daha sonra Müslümanlardan bazı ehl-i kalem, onların yolundan gitmiş, kimileri ise onlardan daha acımasız sünnete saldırmış ve saldırmaktadır. Müsteşrikler bu işe teşebbüs ederken bir amaçlan vardı: İslam'ı yermek, küçümsemek, onun hakikatlerini bulandırmak. Çünkü onlar Haçlı zihniyetinin ortaya koyduğu oyunun figüranlarıydı. Allah, iki yüz yıl gibi bir zaman süresince devam eden Haçlı savaşlarından sonra onların bütün hamlelerini acı ve zelil bir yenilgiye uğratarak kalplerinde umduklarına ulaşamamanın hasretiyle ülkelerine yüz geri dönmelerini diledi. Ancak idarecileri, zaman ne kadar uzarsa uzasın yükümlülükler ne kadar çoğalırsa çoğalsın yine de İslam beldelerini (özellikle Şam diyarı) istila kararlarını saklı tutarak geri döndüler. Askeri istilanın başarısızlığından sonra da fikri istilalarına bir zemin hazırlamak, bir giriş yapmak için İslami meselelere, İslam akaidine ve teşri (yasama) kaynaklarına yönelik bir çalışmanın zorunluluğunu duydular. Ve bunun içindir W İslam ülkelerine öğrenciler gönderdiler. Ta ki İslami ilimleri merkezinden öğrensinler. Daha sonra İslam’a saldırıya geçtiler. Ancak İslam'a saldırının açıktan olmayacağını açıktan yaptıramayacağını İslami çevrede İslam inançlarını yaşayan ve koruyanlar oldukça bu kuralların açıkça bulandırılıp bir keşmekeş hal oluşturulamayacağını gördüler. Amaçlama daha sinsi ve dolaylı yollardan ulaşmaya çalıştılar. Düşmanlıklarını sünnete yönelttiler. Sünnet konusunda ilk bakışta ciddi gibi gözüken ama temelde hiçbir dayanağı olmayan iddialar ortaya sürdüler.
Ama durum hiç de umduktan gibi olmadı. Muttaki ve uyanık Müslümanlar tehlikenin boyutunu ve şerrin büyüklüğünü kavradılar. Ve bu iddiaların yanlışlıklarını ortaya çıkarıp iddia sahiplerinin yanlış düşüncelerini açıkça gösterdiler.
SÜNNET VE ORYANTALİZM (MÜSTEŞRİKLER)
Oryantalistlerin Resulüllah'ın (sav) hadisi üzerine çalışmaları erken bir zamana rastlamaktadır. Müsteşriklerden bu işe ilk girişenin Goldziher olduğu sanılmaktadır. Onun 1890 yılında Almanca olarak "İslami Dersler" adıyla bir eseri yayınlanır. Bu kitap müsteşriklerce kutsal İncil gibi bir itibar gördü. Goldizeher den kısa bir süre sonra oryantalist Prof. Schact (Şaht) ortaya atıldı. Uzun bir müddet fıkhi hadislerin kaynaklarını araştırma ve eleştirmeyle uğraştı. Çalışmalarının neticesinde "Bunların hiçbiri, özellikle fıkhi hadisler sahih değildir."hükmüne ulaştı.
Onların bir kısmı sünnetin hüccet oluşunu ve teşrideki konumunu yermeye, bir kısmı ise hadis yazımının bir asır veya daha fazla geciktirildiğini iddiaya, buradan kalkarak işi sünnete itimat ve güvenin mümkün olmadığını savunmaya kadar götürdü. Bir kısmı da isnat ve onun doğruluğunda şüphe uyandırdı.
Sonuç olarak sünnete yönelik bu iftiranın yayılması için oryantalistlerin ve öğrencilerinin çalışmaları birbirini izledi. İslam'ı yeren, İslam peygamberine ve.risale- tine sataşan, şeriatını ortadan kaldırmaya uğraşan pek çok eser verdiler. Üzücü olan, İslam’ı yeren çarpık bir niyet ve anlayışla bozmaya çalışanların sadece oryantalistlerin olmayışı. Bunlara Müslümanlardan Batılılaşmış modernist düşünceye sahip bir grup insanın da katılması ve bu zalimce eyleme bulaşmış olmasıdır.
Zikri korumayı Allah bizzat kendisi üstlenerek bu insanlara fırsat vermemiştir. Hamd olsun ona, selam bütün sünnet muhafızlarına...