Emin OĞULCAN
Çocuk mutluluk kaynağımızdır. Çocuk evimizin nuru, güneşi, aydınlığıdır. Çocuk doğduktan sonra ailenin bütün bireyleri sevinç içerisinde kalırlar. Mutlu olurlar. Dünyanın bütün toplumlarında bu böyledir. Öylesine bir mutluluktur bu ki her toplum, kabile... Kendi inançlarına göre inandıkları aşkın varlığa (ilahi veya gayri ilahi) teşekkürlerini nasıl sunacaklarını şaşırır ve büyük bir huzur içerisinde bu görevlerini yerine getirir. Bizim toplumumuzda da hepimizin bildiği gibi; "Allah'a şükürler olsun" kabilinden kurbanlar kesilir, mevlitler okutulur. Ağaç bile dikilir. Konumuz şu an doğumdan sonraki merasimler değil. Dünyadaki bütün insanların ve bizlerin bu güzel hediyeye ne kadar çok sevindiğimizi sadece hatırlatmak için bunlara değindik.
İlahi kanun gereği fertler bir şekilde yuva kurmak için bir araya gelirler ve neslin devamını sürdürürler. Gün gelir evlenirsiniz sonra bir bakarsınız ki çocuğunuz olmuş. Etrafınızda yoğun bir kalabalık ve telaş hâkimdir. Herkes bir şeyler yapmakta, bir yerlere koşuşturmaktadır. Tedirginliğinizin, heyecanınızın, aklınızın uçup gittiği dakikaların sonunda kucağınıza evladınızı verirler. Evet, şimdi ebeveyn olmuşsunuzdur (anne ya da baba). Sevinç naraları veya gözyaşları içerisinde kucağınızda olan minik ADAMın yüzüne, gözüne öpücükler kondurur, dikkatli bir şekilde dokunursunuz. Kollarınıza alırken, kollarınızdan indirirken çok ama çok özen gösterir, titiz davranırsınız. Belli belirsiz bir süre sonra ister ak ak ister kara kara düşünün, artık bir veli olmuşsunuzdur. Kucağınızda bir hayat tutmaktasınız, taptaze, canlı mı canlı, minik, tertemiz.
Gözlerinizi yavaşça kapatın ve senelerin hızla geçtiğini tahayyül edin. Nasıl büyütmelisiniz, size ve sizden sonraki ümmetlere ve en önemlisi kendine faydalı olması için nasıl bir gayret göstermelisiniz? Kucağınızdaki bu "minik ADAM" sizin eve saf, temiz ve hiçbir şey öğrenmeden gelmiştir. Hemen kendimizi yoklarız. "Bütün bunlara ben vakıf mıyım ?"
Komşunuz, amcanız, dayınız... Gelip size: Benim yavrumu sen yetiştir. Önce Allah'a sonra sana emanet ediyorum dese... Allah için kabul eder misiniz? Böyle bir sorumluluğu hem de çok ağır bir sorumluluğu kabul eder misiniz? Ben kendim için konuşayım: Hayır, asla ve kat'a. Hatta haykırırım karşımdakini ikna için, bu vaziyetten kurtulmak için.
Peki, neden kendi yavrumuzda bütün bunlar aklımıza gelmez. Bir nevi zafer sarhoşluğu mudur bütün bunları bize unutturan. Hâlbuki biz hala aynı bizizdir.
İlk, orta, lise veya üniversiteye gitmişizdir. Bütün bunlar hayata hazırlanmak içindir. Ekstradan bazı kurslara da gitmişizdir. İngilizce, bilgisayar...
Peki, "Aile Okulu"na, "Annelik-Babalık Kursu"na gittik mi?
Maalesef bunun bildiğimiz gibi okulu yoktur ve olamaz da aileden başka. En büyük aile okulu yine ailedir. Çocuğunuz doğduktan sonra onun maddi ihtiyaçlarını en güzel biçimde hem de zevkle seve seve can ata ata... En güzel elbiselerle, en güzel çocuk bezleriyle, kaliteli zıbınlarla, ışıklı ayakkabılarla ve dahi fırfırlarla süslenmiş beşikler, yataklarla gidermeye çalışırız.
Burada bir noktaya dikkatlerinizi çekmek isterim. Bütün bunlar temelde çocuk için gözükmekle beraber gerçeğin ardındaki gerçekte sizin içindir, bizim içindir. Analık, babalık duygusundan hoşlanmaktayız çünkü. Bütün bunlardan haz alarak, zevk alarak yapmaktayız ve bunları yapınca kendimizi baba gibi ya da anne gibi hissetmekteyiz. Yani biz bunları kendimiz için yapıyoruz. Kazanan biziz. Bizler o andan mutlu olmaktayız. Hâlbuki yumurcağın, ne üzerine giydiğinden ve ne de yediğinden haberi vardır. Kendi varlığının bile farkında değildir henüz. Ama biz ana baba olduğumuzun-bu boyutta-farkındayızdır ve bütün bu şeyleri yapmaktayızdır. Bütün bunlara dikkat etmenizi tavsiye ediyorum. Boşuna bu kadar israfa girmenin anlamı yoktur. Üreticiler tarafından zayıf yerinizden yakalanmışsınızdır, gözünüz hiçbir şeyi görmüyordur. Feda olsun ona her şey... Bu boyuttasınızdır.
Tabii ki feda olmalı onlara her şey. Ama bütün bu titizliklerimiz, yatağının renginden, bezinin yumuşaklığına kadar yaptığımız ince hesaplar, kucağa alırken incitmekten ürkmeler vs. nasıl eğitmeliyim sorusuyla yan yana getirildiğinde ve komşu çocuğu, amca çocuğunun sorumluluğunu üstlenme de tekrar akla getirildiğinde nasıl bir görüntü oluşur acaba?
Biz yine aynı biziz.
Ben hepimizi bu konuda çok ama çok uzun düşünmeye, çok ama çok masraflı araştırmaya davet ediyorum. Çünkü asıl olan budur.
Çocuğun yetişme ortamı aile okuludur. Yani toplumun en küçük yapı taşı.
"... Gerçek şu ki: Bir toplum kendi özünde olanı değiştirmedikçe Allah da hallerini değiştirmez..." (Ra'd, 11)
Bütün bir toplumu ilgilendiren bir ayet. Sosyal değişimi ve bu değişimin yönünü tayin eden bir ayet. Bunu biraz ferdileştirirsek yani; "Ben kendi özümde olanı değiştirmezsem, Allah da bende olanı değiştirmez. Peki, bende olan benim olan, bana emanet olunan, konumuz itibariyle evlatlarımız olamaz mı?
Biz, anne baba, kendimizde olanı değiştirmezsek, Allah da bizde olanı değiştirmez. Bunu çift yönlü düşünebiliriz. Eğer iyi haldeysek, bizde olan da iyidir ve değiştirilmez. Eğer kötü haldeysek bizde olan da değişmez.
Bizdeki değişmeler aynen çocuğumuza da yansır. Allah yansıtır. Öyleyse ölümlerden ölüm beğenin dendiği gibi değişimlerden değişim beğenin.