Rabbi Zülcelalimizin, varlıkların efendisi ve mahlukların en şereflisi olarak yarattığı insan için, Hakkı sevmek Hakka hizmet etmek akıbet Cemal-i Hakka ermekten daha büyük bir hazz-ı saadet yoktur.
Dış yüzü, şekil ve suretiyle her şeyden güzel, iç yüzü ve ruhaleminde çok manalı ve engin olan insan, yalnız Allah’ı bilmek için halk edildiği cihetle, yaratılmışların seçilmiş ve sevilmişidir.
Zerrelerden kürelere kadar bütün kainat emrine muti' ve müsahhar kılınmış, adedi yüz binleri aşan peygamberler onun hidayeti için gönderilmiş, içindeki irfan desteleriyle nur kaynağı ilahi kitaplar, önüne ve yönüne ışık tutsun diye indirilmiştir.
Akl-ı selimiyle o, melekleşir. Belki meleklerden de üstün kemale erer. Nefsine mağlubiyet ve Hakka isyanla İblisleşir, hayvanlardan daha bayağı hale düşer.
İnsan denilince ilk akla gelen, fazilet mecmuasıdır. Ama bu insan, curufu gitmiş, özü kalmış, zulmeti ve şirki yok olmuş, aşk ve imanın feyz ve nuruna dalmış, re- zail ve seciyesizliklerden kurtularak Cenabı Hakkın razı olduğu hal ve sıfatlara bürünmüş kimsedir. Yaratılışın gayesi de budur.
Bu tip insanlar her devirde etraf ve muhitlerine nur saçmışlar, ışık tutmuşlar, büyük eserler vermişler, insan yetiştirmişler. Ama bunların adedi mutlaka az, vücudu ender olagelmiştir.
Cenabı Mevlana Mesnevi’de: "Dün, Şeyh, elinde bir mum, şehri dolaşıyor ve diyordu: "Artık hayvanattan canım sıkıldı; insan istiyorum. Bu tembel, lapacı yoldaşlardan bıktım, usandım. Allah arslanı, efsane kahramanı Rüstem istiyorum."di- yordu. Dedim ki: "Biz aramışız ama bulunmuyor." Dedi. "Ben de bulunmayanı istiyorum."anlamına gelen beyitleriyle bu hakikate işaret ediyorlar.
Yaratılışında fıtrat-ı İslam üzere gül gibi, bütün menfi fikirler ve sapık cereyanlardan uzak ve pak bir halde dünyaya gelen bir insanın; yine tertemiz büyüyüp dört başı mamur bir kul olarak yetişmesi için, manevi bir kuvvete mutlak ihtiyacı
vardır ve olacaktır ki o da dindir.
Beşeriyetin saadetini temin için muhakkak din lazımdır. Gerek fertlerin ve gerek heyeti içtimaiyyenin saadeti, ahengi, intizam ve terakkisi, ancak din sayesinde kabil olacaktır. Dinsiz bir milletin yaşamasına, yükselmesine imkan olmadığı gibi; ne efkan umumiye, ne vicdan ve ne de konulan kanunlar dinin yerini tutabilir.
İnsanı yoktan var eden Allah olduğuna göre; onun her türlü ihtiyaç ve saadetinin de ne ile ve nasıl temin edileceğini en iyi bilen odur. Ve işte ezeli olarak insanlık alemine, her kavmin istidadına uygun bir peygamberi ve ilahi hükümleri ihtiva eden mukaddes bir kitabı göndermesinin hikmeti de budur.
Din terakkiye manidir diyenler, şüphesiz yanlış yolda olanlar ve aldananlardır. Vahşet ve rezaletin uçurumlarına yuvarlanmış insan topluluklarını, Resul-i İslam Hazreti Muhammed (sav)'in irşat ışığı altında, yirmi üç sene gibi çok kısa bir zaman zarfında ahlak ve faziletin şahikasına yükselten bir dini mübin, niçin bugün terakkiye mani ve tereddiye (düşüşe) sebep olsun ?
Bu fikirde olanlara kudretli İslam şairimiz Mehmet Akif in cevabını okuyalım:
Mütefekkirleriniz dini de hiç anlamamış;
Ruh-u İslam’ı telakkileri gayet yanlış.
Sanıyorlar ki terakkiye tahammül edemez;
Asrın asan kemal ile tekamül edemez.
Bilmiyorlar ki ulumun ezeli dayesidir.
Beşerin bir gün olup yükselecek payesidir.
Mündemiç sine-i safında bütün insanlık..
Bunu takdir eder, insafı olanlar azıcık
Hususiyle bu din, İslam dini olursa... Çünkü İslamiyet, ilim ve hikmet üzerine müesses bir dindir. Saliki olan insanlara, tevhidi hakikiyi, iç ve dış temizliğini, ihlas ile hakka ibadeti, adalet ve ihsan üzere muameleyi, güzel ahlak ve edeple hüsnü muaşereti, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya ve yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmayı, yakınlarına şefkat ve merhameti, vatan ve milletine karşı sadakat ve fedakarlığı ve bütün bunlardan asıl gaye olan Allah'a vuslatın çare ve yollarını kemaliyle gösteren tek dindir.
İslam dini, insanı insan etmekte ahlaki fazileti esas kabul etmiştir. Hatta bir hadis-i şerifte: "el-lslamu, husnü’l-huluk" Meali: "İslam,güzel ahlaktır." buyurulmuştur. Yüce dinimizde ahlakı hamide, terbiye ve edebin mevkii yüksektir. "Edep ve ahlakta en yüksek olanınız; imanda en kamil bulunanınızdır."mealindeki hadisi de bunu ifade etmektedir. Yine Resulü Ekrem Efendimiz: "Ben ancak güzel ahlakı ve yüksek adabı tamamlamak için gönderildim."buyuruyor.
Mükerrem olarak yaratılan insanoğlunun bu kerameti; etle kemik külçesinden ibaret olan cismiyle değildir. Onun, diğer varlıklara karşı yücelik ve üstünlüğü; ruhen yükselmek ve edebiyle kemale ermekle olacaktır. Nitekim şair "Nefsine dön ve onun faziletlerini ikmale çalış. Çünkü sen cisminle değil; ruhunla insansın.”diyor.
Bugünkü beşeriyetin bütün ıstırabı, içine düştüğü bütün çile ve felaketlere sebep de manevi boşluk, ahlak ve edep düşüklüğüdür. İlahi disiplin ve vicdani mesuliyet tanımayıp başı boş gezen kitle ve toplulukların atisinden saadet ve terakki beklemek hayal peşinde gezmek olur. Bugünkü dünyamızda bunun misalleri sayılamayacak kadar çoktur. Ahlakı yıkılmış bir milletin hiçbir şeyi sağ kalmamıştır. Bu inkarı kabil olmayan bir hakikattir.
Tarihte güzel isim yapmış, asırlar boyu insanlık alemine önderlik etmiş büyük milletlerin en üstün vasıflan; mazbut bir ahlak ve yüce bir karaktere sahip olma- landır. Ünlü ecdadımızın diğer eserleri yanında, bilhassa övünmeğe değer miras- lan da yüksek İslam ahlakı olmuştur. Eğer bırakılan bu kutsi mirastan evlat ve torunlar olarak bizler, haz ve nasip alabildiysek ne mutlu bize.
[İslam’da Edep adlı kitaptan]