Sevgi Temelli Bir Kardeşlik Ahlâkı - rahle.org

Sevgi Temelli Bir Kardeşlik Ahlâkı - rahle.org

Sevgi Temelli Bir Kardeşlik Ahlâkı


Facebookta Paylaş
Tweetle

Y. Emre Kırmızılı

 

İslâm ahlâkının hayata aktarımı noktasında karşımıza çıkan ilk mesele kardeşlik ve kardeşler olma meselesidir. Kelimenin kökü olan ahî, Arapça’da “içtenlikle bağlılık” ve “aynı değerler etrafında buluşan” manalarına gelmektedir. Biz Müslümanlar açısından ayette belirtildiği şekliyle “iman sahibi tüm fertlerin kardeşliği” ilkesi esastır. (Hucurat: 12) Ve bu ilke belirli bir zaman aralığı yahut coğrafya ile sınırlandırılamayacak kadar cihan şümuldür. Hasan el-Basrî şöyle demiştir: “Nice kardeşleriniz vardır ki onları anneniz doğurmamıştır!”

İlk dönem Müslümanları hicretten hemen sonra birbirlerine miras hususunda varis olacak kadar yakın kılınmışlar idi. Malları ortaktı ve birinin ölümü ile diğer kardeşine geçebiliyordu. Üstelik bundan ötürü içlerinde en ufak bir sıkıntı hissetmiyorlardı. (Haşr: 9) Onların birbirleri arasındaki temel bağ  ülfet bağı olmuştu. "Yeryüzünde olanların hepsini harcasaydın onların kalplerini kaynaştıramazdın. Fakat Allah onların kalplerini (ülfet ile) kaynaştırdı." (Enfal: 63) Ve bu ülfet, sevgiden başkası değildi.

Birkaç sene sonra mirastan pay alma hükmü kaldırılsa da (Ahzab: 6) “kardeşlik” müessesesi ebeden bakî kaldı.

Kur’an’daki ifadesiyle “ihvan-ı müslim”, öncelikle biri diğerine her koşulda imanî bir sevgi neticesi bağlı olan bir topluluğun adıdır. Bu durumda kardeşlik ahlâkının ilk öngörüsü, onun, “sevgi” temelli olmasıdır. Sadece kuru bir ideoloji üzerine böylesine engin bir vasfı hayata geçiremezsiniz! İyice bilmek gerekir ki, “birbirini sırf Allah rızası için sevenler”den olmak (Tirmizî, Birr, 58), İslâm kardeşliğinin başlangıç noktasıdır. Hadiste şöyle geçiyor: “Kişi, sevdiğini Allah için sevmedikçe imanın tadını alamaz.” (Buharî, İman/9, Edeb/42; Müslim, İman/66; Tirmizî, İman/10; İbni Hanbel, III/103, 140, 141, 150, 156, 230, 241, 272, 275, 278) Demek ki insan önce sevmeyi bilecek ve bunu sırf Allah rızası için severek gerçekleştirecek. Böylece inandığı değerlerden de tat almayı başaracak...

Yine bilmek gerekir; iman sevgisi yalnız temiz (saf) bir kalpte olur; hased etmeyen, çekiştirmeyen, karşısındakini küçümsemeyen biri ancak ve ancak İslâm kardeşliği yaşayabilir. Aksi durum, onu her gördüğünde ve gıyabında anışında kendisinden nefret ile bahsedeceğin bir arkadaşlık halini alır ki, İslâm’ın vaazı bunun tam zıddına, muhalefet eder:

“Sen kötülüğü güzellikle sav, böyle yaparsan bir bakmışsın, seninle aranda düşmanlık bulunan kimse sana yakın bir dost oluvermiş…” (Fussilet: 34)

Demek uhuvvet, dostluk nevinden bir haldir; tıpkı “sadakat” vasfında olduğu gibi; birbiriyle kardeş kılınanın, birbirine dost olması da istenir, ona bağlı, dürüst ve içten… Bu dostluğun yürekte yeşermesi ise ilk önce Allah’ın iznine tabiidir. (Âl-i İmran: 103) Öyleyse O’na (cc) bu yönde çokça dua etmek gerekir: “Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere merhamet eyle ve kardeşlerimiz ile aramızda bir sevgi yarat.” (Haşr: 10) Bu sözler ile gününü geçiren bir Müslüman, içinde hangi kini ve gayzı barındırabilir ki?

Rasûlallah (sav) buyuruyor: “Sizden biriniz kardeşini severse bunu ona iletsin…” Zira bu söz, aranızdaki kardeşliği-dostluğu artıran bir durumdur. En sıcak duygularını birbiri ile paylaşan, artık arasına en ufak bir husumeti almaktan dahi imtina eden kimselerdir. Artık böylelerine cennet de yakın olur. Ebu Talib el-Mekkî’nin bir rivayetine göre onlar, cennette öyle bir derece yükseltilirler ki, bu derecenin amellerden herhangi biriyle kazanılması mümkün değildir.

Evet, kardeşlik ahlâkının kendinden ürettiği bir değer olarak; çevrendeki Müslümanları seversin, onlarla mücadele etmez ve zamanının önemli bir kısmını onlarla arandaki hukuku güzelleştirmek üzere geçirirsin… İslâm adına birlikte olur, muhabbet eder, şakalaşırsın… Kardeşinle ünsiyet kurabileceğin ilişki zeminleri oluşturursun. Ziyaretleşir, hediyeleşir ve dertleşirsin… Zira senin peygamberin de böyle yapardı. Hatta bütün bunlar hakkında birçok şey söyledi ve teşvik etti:

"Allah Teâlâ buyurdu ki: Muhabbetim; birbirlerini Benim için seven, Benim için ziyaretleşen, Benim için birbirlerine harcayan ve birbirlerine Benim için sadaka verenlere haktır." (Muvatta', Şa'r/16; İbni Hanbel, V/229, 233, 237, 239, 328)

Zira sevgi, sana senden çıkma ve kardeşini tercih etme kapısı açar; öyle zaman olur, ihtiyacın varken dahi kardeşini öne geçirirsin. (Haşr: 9) Ve öyle zaman olur bedenindeki yorgunluğu hiç hesaplamaz, kardeşin için kullanırsın kendini.

"Kişi, başka bir beldedeki din kardeşini ziyaret etmek için yola çıktığında Allah Teâlâ yolunun ortasına onu gözleyen bir melek koyar. Melek, 'Nereye gidiyorsun?' diye sorduğunda 'Filan beldedeki din kardeşimin ziyaretine' der. Bunun üzerine melek, 'Onunla aranda bir akrabalık veya sana dokunmuş bir iyiliği var mı?' diye sorar. Adam 'Hayır, ben onu sırf Allah için sevdim' der. Bu cevap üzerine melek, 'Ben Allah Teâlâ’nın elçisiyim. Sen onu sevdiğin için Allah Teâlâ da seni sevdi.' der." (Müslim, Birr/38; İbni Hanbel, 11/292, 408, 462, 508)

Dikkat edilmesi gereken bir husus da şudur ki; kardeşlik, aynı zamanda bir güzel geçinme sanatıdır;  nitekim “kendisiyle kolay geçinilmeyen kimsede hayr yoktur.” (İbn Hanbel) denilmiştir. Bir kimse hem “seni seviyorum” diyecek, hem de huysuz bir ahlâka sahip olacak; böylesi biriyle nasıl kardeş olunur? Hem sürekli kaşları çatık ve yüzü sert bir ifade ile sana dik dik bakacak hem de “kardeşim, şu işime yardım eder misin?” diyecek... Allah aşkına, güler yüzlü olmayı bizler nerede kaybettik? “Kardeşine yapacağın hiçbir iyiliği küçük görme, hatta tebessüm etmeyi bile…” diyen bir elçinin ümmetine dâhil değil miyiz biz? Ne zaman unuttuk: “Müslümanın kardeşine yapacağı bir tebessüm dahi onun için sadakadır…” sözünü? Ya da: "İnsanları malla rahatlatamazsınız, ama güleç bir yüz ve güzel bir ahlâk ile rahatlatabilirsiniz." diyen o rahmet Peygamberini… Katı yürekli ve asık suratlı olmak ile ancak şeytana fırsat vermiş olmaz mıyız?

Rivayet edilir ki; İblis’in (aleyhillâne) askerleri arasında bir zümre vardır ki bunların vazifesi; türlü desiselerle insanın kafasına girip mü’min kardeşi hakkında suz-i zan üretmektir. Yaratılış gayeleri, sırf İslâm için kardeş olmuş kişilerin arasını açmaktır. Allah bizleri hidayetinden ayırmasın, bu ne zorlu bir imtihan... Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Muhakkak ki şeytan aralarını bozmaya çalışır.” (İsra: 53)

Öyleyse burada durup bir tedbir almak (tedebbür) gerekir. “Benim tutumum kimlere karşı yumuşak, kimlere karşı da sert olacak idi?” diye nefse sormak gerekir. “Onlar ki mü’minlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı izzetlidirler.” (Maide: 54) ayeti üzerinde belki gün boyu tefekkür etmelidir. Evet ya; çoğu önemsiz gördüğümüz işlerde kim bilir kaç kalp kırdığımızı, kaçımız diz çöküp de hesap etmiştir acaba? “Kardeşini küçük görmek kötülük olarak yeter.” diyor Rasûlallah (sav); bu sözün kıymeti nedir mesela? Bunu tezekkür etmek gerekir. “Kendi aralarında merhametlidirler.” (Fetih: 29) diye buyruluyor ayette; öyleyse Allah için kardeş olan artık bu nasihatlere yaraşır bir ahlâkın peşinden gitsin!

Ta ki tek adım mesafesi olsun câhiliye sokaklarına dalmasın!

Bu hususta Ebu’d-Derda’nın (ra) rivayeti de yerinde bir örneklik olacaktır:

Ebu’d-Derda (ra) bir defasında kuyu başında geceleyin konuşan bir gruba rast gelir. Kuyu başındakiler, tanıdıkları bir Müslümanın ahvaline kızıp onun hakkında kötüleyici bir takım sözler sarf ederler. Ebu’d-Derda (ra) sorar onlara:

– Burada ne yapıyorsunuz?

 – Filancanın durumu hakkında konuşuyorduk…

– Peki, o kardeşiniz şu kuyuya düşmüş olsa, onu kurtarmak için gayret etmez miydiniz?

– Evet, ederdik..?

– Öyleyse onu yaptıklarından ötürü ayıplamayın. Ola ki bir vakit gelir, o kimse amelinden döner ve yine sizin kardeşiniz olur. Şimdi eğer kızacaksanız onun sadece ameline kızın. (Zira kötü olan iş her zaman lanetlenir.)

Ashabın bu tutumu bugün psikolojide dahi ele alınan bir başlığı hatırlatır: Şöyle ki, insanın bir şahsı ve bir de yaptıkları vardır. Şahsı ile yaptıkları bir, özdeş değildir. Belki yaptığı ondan tamamen başkadır. Bir Müslümanı anlamak isteyen, önce onun dış görünüşüne göre değerlendirmede bulunur ve sadece sözleri-amelleri çerçevesinde kendisine buğz ederse, ondaki imana dair olan tüm güzellikleri kaçırır.

Allah Teâlâ da peygamberlerinden birine şöyle buyurmuştur: "Sana karşı çıkarlarsa, de ki: Ben, yaptıklarınızdan beriyim." (Şuara: 216) Dikkat edilirse, burada “sizden beriyim…” denilmemiş, yaptıkları amel üzerine kızılmıştır.

Kardeşlik esasen bir katlanma ve sabır işidir de. Hem “insanlara karışan ve onların verdiği rahatsızlıklara karşı sabreden kimse onlara karışmayan kimseden daha hayırlıdır.” (İbni Mâce, Fiten/23; Tirmizî, Kıyamet/55; İbni Hanbel, 11/43, V/365) Bazı kere kardeşinin bir huyunu beğenmez yahut gıyabında dahi sitem edersin. Ama aslında hangi hukuku çiğnediğinin farkında bile değilsindir!

Rabbimiz bizleri hakikî kardeşlerden eylesin, hakikî kardeşliği yaşayanlarla beraber haşreylesin ve cenneti birbirimize vesile olacak bir müjde kılsın. Tâbiîn döneminin ekseriyetinin şöyle dediği rivayet olunur: “Dostlarınızın sayısını arttırın. Zira her mü’min için bir şefaat hakkı vardır. Umulur ki siz de bir mü’min kardeşinizin şefaatine nail olursunuz.

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ