Medya İle Olan İlişkimiz - rahle.org

Medya İle Olan İlişkimiz - rahle.org

Medya İle Olan İlişkimiz


Facebookta Paylaş
Tweetle

Rahle Yayın Kurulu

 

Abdullah Eğilmez: Bismillahir rahmanir rahim. Dergimizin bu sayısında  “Medya” üzerine konuşmak istiyoruz. “Medya bizim hayatımızda ne kadar etkin?” “Biz medyayı ne kadar etkileme gücüne sahibiz?” “Medya ile nasıl bir ilişki ve iletişim zemini olması lazım?” Bu konular üzerine konuşmak istiyoruz.

Öncelikle şu soru ile başlayalım: Medya nedir?

Ensar Kaya: Toplumsal iletişim araçlarının geneline verilen isim, diyebiliriz. Burada aslında iki tarafın karşılıklı bir alış-verişi söz konusudur ama günümüzde medya dediğimiz şey, bir iletişimden çok, bir iletim görevi görüyor. Televizyon, gazete, internet, vs. diye sayabileceğimiz yayın organları bugün medyayı oluşturan alt başlıkları oluşturuyor.

Faruk Salim: Eski dönem Mısır’da “şehirde haber yaymak” manasında geliyordu. Yönetimin buyrulmasını istediği haberi kamuoyu oluşturmak için haber-yayıcılarla paylaşmasıdır. Günümüzde ise matbaanın yaygınlaştırılması ile beraber gazete menşeli sonra da radyo ve televizyonun gelişmesiyle ortaya çıkmış, şimdi ise fiber optikli kablolar ile çok hızlı bir şekilde bilginin aktarılabildiği bir sanayi haline gelmiş bir yapıdır medya. Bu yönüyle sistemin en önemli ayağı…

Burada sadece bilgi dağıtımı değil, toplumda gördüğünü toplamak ve daha sonra dağıtmak var.

Abdullah Eğilmez: Medyayı basın (press) manasında ele alırsak; bir toplumu ilgilendiren haberlerin ve haber değeri olan bilgilerin paylaştırıldığı ortam desek, bu doğru olur mu?

Harun Emre: Burada bence daha çok medyanın kullanılış amacı üzerinde durmak gerekiyor. Geçmişe baktığımızda, iktidarın ulaştırmak istediği haberleri, toplumda körüklemek istediği bilgileri yahut yapmak istediği bir uygulama için toplumda zemin oluşturma çabası olarak çıktı medya. Bu tabiî ki tüm devletler için böyle değil. Toplumu bilgilendirmek istemeyen yönetimler de söz konusu, onlarda medya hiçbir şekilde gelişim göstermiyor.

Günümüz toplumlarına baktığımızda, medya artık sadece haber vermekle kalmıyor, tabiî haberi kimin verdiğine göre de değişiklikler gösteriyor, ama genel olarak haberin yanında verilmek istenilen bir mesaj ile toplumun kültüründe ve ahlâkında bir takım yönelimler oluşturuluyor. Örneğin; moda resimleri kullanılarak moda kültürü, alış-veriş resimleri kullanılarak bir alış-veriş kültürü oluşturuluyor.

Dolayısıyla olaya sadece bir haber olarak bakmamak gerekiyor, günümüz medyasında haber artık küçük bir ayrıntı olarak kaldı. Örneğin; geleceği canlandıran Amerikan filmlerinde de görülüyor; büyük firmaların ileride basın şirketleri olduğunu görüyoruz. Bu da aslında değişimin el değiştirmesinin ip uçlarını veriyor gibi geliyor bana.

Abdullah Eğilmez: Basın ilk başta haber değeri olan bilgilerin dağıtımı olarak çıkmıştı ama şimdi gelinen noktada basın gelişen ve karmaşıklaşan toplumun içersinde kendini yeniden şekillendirdi ve yeni özellikler kattı. Mesela; artık sadece bir haberden bahsetmiyorsun, haberin yorumlama, eleştirme ve dünyayı senin bakış açına göre şekillendirme isteği oluşuyor.

Buna en güzel örnek; ülke içerisinde gerçekleşen bazı darbelerin meşrulaştırılmasıdır. Uzun bir süre medya bu anlamda sadece darbecilerin elinde bir politika aracı olmuştu.

90’ların ortalarından itibaren medya artık bireysel bir güç olmaya başladı. Sürekli sermaye biriktiren medya patronları türedi. Bir dönem oldu, çok ciddi bir sermayesi olamayanlar bu sektöre giremediler bile. Dolayısıyla bir çeşit tekel vardı. Muhafazakar diyebileceğimiz kesim ise medyaya ancak bir takım yardım faaliyetleri aracılığı ile girebildiler.

90’ların sonlarıyla birlikte internet diye yeni bir medya ortamı açıldı. Buna mikro- medya da diyebiliriz. Bunun anlamı şudur: Haber kaynaklarının her birinin bir bloku var ve dileyen bu blokların üzerine kendi karşıt haberini ya da yorumunu ekleyebiliyor yahut dağıtabiliyor.

Böylece artık büyük medya tek bir tekel değil, herkesin kendi çapında bir şeyler sunabileceği bir kanal oluşuyor. Eskiden tek bir gazete ile haber dağıtılan bir durum söz konusu iken şimdi kişisel web siteleri de dahil milyonlarca şekilde bir habere ulaşılabiliyor.

Ensar Kaya: Mevcut yapının (hakim güç) elinde bulundurduğu imkanlar ile mikro-medya karşılaştığında, ne kadar güç oluşturabilir? Yani onların hedef kitle sayısı ile senin kitle sayın arasında ne kadar büyük bir fark var! O televizyonda bir açıklama yapıyor, sen ise küçük köşende yazabiliyorsun en fazla. Sayısal olarak ciddi bir dengesizlik var. Bunu da düşünmek lazım.

Harun Emre: Bundan otuz sene evvel bir ajansta haber geçince herkes ona göz kulak kesilirdi, kahveye gidilirse herkes o habere itibar ederdi. Kimse sorgulamazdı. Çünkü tek haber o idi. Bugün ise kafa sayısı kadar haber sayısı var. İnsanlar artık kimi takip edeceğini çok iyi bilmiyorlar.

Biliyoruz ki birçok haber kanalı en doğru ve tarafsız habere kendinin ulaştığını söylüyor ama insanlar artık eskisi gibi güvenilir bakmıyorlar olaya.

Aklıma şu geldi: Allah Rasûlü (sav) Miraç’a çıktığı vakit o günün medyası bunu hemen ele alıyor. Mekke’den hemen Kudüs’e geçişini, oradan göğe yükselişini vs. kendileri de bir şeyler ekleyerek toplum içinde yayıyorlar ve Allah Rasûlü’ne karşı kullanmaya çalışıyorlar. Yani bugünün medyasının yaptığı gibi… Ama çattıkları bir taş var! Sıddık lakablı biri. O insanın yanına geldiklerine tüm oyunları bozuluyor.

İşte bugün medyanın içinde olsun yahut medyanın karşısında yer alsın, böyle sıddık insanlar var mı? Toplumun gözü önünde bu şekilde bu şekilde temiz kalmayı başarmış kişiler var mı? Bence bu konunun da göz ardı edilmemesi lazım.

Abdullah Eğilmez: Medya hayatımızda ne kadar etkin ya da ne kadar yer ediniyor?

Ensar Kaya: Medyaya sen hayatında ne kadar etkin olmasını istiyorsan medya senin hayatında o kadar etkin. Hayatını ona esir etmişsen o da seni esir alır. Ama sen haber kaynaklarını iyi araştırıyorsan, başka yerlere de bakıyorsan çok da etkili olamaz bence.

Abdullah Eğilmez: Bana öyle geliyor ki insanlar diğer haber kaynakları da baksalar ve kendilerinin etkilenmediklerini de düşünseler, yine de medyanın genel tesirinden ve  yönlendirmesinden kurtulamıyorlar. Sizce de durum böyle mi?

Harun Emre: Hayatımızda nefsimiz ne kadar etkin ise yahut dünyaya ne kadar bir değer vermiş isek medya da üzerimizde o kadar etkilidir. Başta da söyledim, medya sadece bir haber kanalı değil, magazinden modaya çok yaygın bir şey. Sabah kadın programlarından, çizgi filmlerinden… yani bunların hepsi bizim medya dediğimiz şeyin içersinde… Facebook ve msn dahil; bunların hepsinin insana ulaşmak için kullanmış olduğu yerler diye bakabiliriz aslında. İhtiyaçlarımızın çoğunu bu şeyler üzerinden yürütüyoruz. Bunun farkında olan var, olmayan var, ama hemen hiç kimse bugün medyaya öyle sırtını çevirmiş de değil.

Medya kendisine ulaşmış bulunan bu kitleyi yine kendisine sabit tutabilmek için sadece haber üretmiyor. İnsan nefsine hoş gelen pek çok şeyi de kullanıyor. Para dağıtan yarışmalar düzenliyor, halkın özeneceği şaşaalı bir dünya gösteriyor çeşitli dizilerle, çoğunlukla da bel altı çalışıyor diyebiliriz yani.

İşte bu noktada nefsimize ne kadar yenik düşüyorsak medyaya da o kadar bağımlı oluyoruz.

Abdullah Eğilmez: Bir ideali, bir yürüyüşü olan insanlar açısından genel anlamda medya çok da etkin değil gibi duruyor. Ama bu etkilenme illa ki az da olsun oluyor, zira medeniyetler arası karşılaşmalarda bu sürekli rastlanılan bir durumdur. Medya ise bu tip medeniyet karşılaşmalarında taşıyıcı bir organdır. Dolayısıyla medyanın haberden çok, bir medeniyetin eğitim, reklam ve propaganda görevini üstlendiğini görüyoruz.

Faruk Salim: Medyanın haberi-bilgisi Müslüman akidesine ne derece uzak ise o derece Müslüman üzerinde etkili oluyor diye düşünüyorum ben de. Yani Müslüman inancına uzak kaldıkça yıkıcı etkisi de çok oluyor medyanın. Biz ise medyanın bu yönünden ne kadar uzak tutabilirsek kendimizi o kadar onun zararlı etkilerinden de korunabiliriz.

Geçmişte de Rasûlallah’ın döneminde Mekkeli müşriklerin pek çok sözleri oldu, dönemin şairleri pek çok şey söylediler. Rasûlallah’ın ve Müslümanların, itikadlarıyla alay ettiler. Müslümanlar da buna karşılık aynı şekilde cevaplar verdi. Onlar gibi şiirler okudular, haber yaydılar. Yani şimdi günümüzde de biz Müslümanlar bundan geri duramayız. Bizim de aynı şekilde cevap vermemiz gerekiyor.

Referans noktaları İslâm olmadıkları için çoğu medya iyiyi kötü, kötüyü iyi olarak sunmaktadırlar. Mesela; İslâm adına çarpışanları terörist olarak gösterebiliyorlar çok rahatlıkla. Bundan gayri olanlar ancak Allah’ın kendilerine hidayet verdikleridir.

Ammar Ziya: Evvelden hakim olan medyanın üstünde pek fazla etkili olunamıyordu. Tek sesli bir medya vardı, mesela bazı ülkelerde bugün halen öyle, bizim ülkemizde de 20-30 sene evvel öyleydi. O dönemlerde medya kesinlikle toplumu şekillendirebiliyordu; mesela Menderes zamanında olduğu gibi. Bir başbakan haksız yere asıldığı halde basın buna hiçbir tepki gösteremedi. Şimdi birçok çeşitli medya araçları gelişti, sayısız yerden medyaya ulaşılabiliyor…

Ensar Kaya: Bence bunun tam tersi söz konusu. Her geçen gün medyanın toplumu şekillendirmesinde artış var. Bu adamlar işlerine aşırı derecede önem veriyorlar; diziler mesela, işledikleri bazı konular var. Dikkatli bir biçimde bakınca hemen görüyorsun: evlilik dışı ilişkiler, homoseksüellik, tüm dizilerde var. Bunlar işlene işlene kadın-erkek ilişkilerinde normallikten artık tamamen geçilmiş vaziyette.

Öyleyse sormak lazım: Bunların amacı ne? Belki şuurlu insanları direkt etkilemiyor ama çevremizdeki insanları tamamen etkiliyor. Müslümanlar buna karşı hiçbir tavır da gösteremiyorlar. Böylece normalleşiyor!

Kimisi toplumu şekillendirdiğinin farkında, kimisi değil belki… Sadece para için yapanı var, insan hakkı olduğunu düşünüp örneğin, homoseksüelliği anlatıyor. Bunda bir sakınca görmüyor. Müthiş bir rant söz konusu çünkü.

Kontrolden uzak olması ondaki etkinin de çok olmasını sağlıyor bence. Ufacık bir denetim merkezi oluşturuyorsun, hemen karşı çıkıyorlar.

Abdullah Eğilmez: Şimdi medyanın özgürlüğü ve sansür ikilemi üzerine duralım. Bir tarafta medya özgür olmalıdır, diye genel bir kanaat var. Gerçekten medya özgür olmalı mıdır? Her şeyi yazabilir mi? Böyle bir hakkı var mıdır, kendi doğasından kaynaklanan? Diğer taraftan sansürlenmelidir, diyenler var. Peki, bunun sınırları ne olmalıdır? Bu başlıklar üzerinde konuşalım biraz da...

Harun Emre: Düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdiğimizde, her insanın böyle bir talebi olduğunu biliriz. Bu  değerlendirilirken, bir kişiye ulaşılabilecek bir sözün söylemenin etkisi ile, milyonlarca kişiye ulaşılabilecek bir kanalın kullanılmasının farklı olduğunu da dikkate almak gerekir. Burada şöyle bir sorun var çünkü: Yanlış bir haberin verilmesi durumunda bu işin denetleyicisi kim olacak? Doğrulanmamış herhangi bir bilgi kaynağından gelen haberin servis edilmesi… bütün bunları hesaba katmak lazım.

Bazen bakıyorsunuz, esnek davranılması gerektiğini söylüyorlar ama 11 Eylül sonrası onlar da mesela oldukça katı bir sansür uyguladılar ülkelerinde. Yani özgürlüklerini bir anda diledikleri insanlardan alabiliyorlar. Bunun benzeri bir durum aslında bizde de var, nasıl ki onlar kendi kutsallarına bir saldırı söz konusu olduğunda bunu için önlem alıyorlar, biz de öyle yapabiliriz öyleyse. Bunda aklı selim hiçbir kimsenin itiraz edeceği, karşı çıkacağı bir şey olmaz herhalde.

Dolayısıyla bir sansür uygulaması yapılıyor dünyanın her yerinde. Şiddet olsun, cinsellik olsun, topluma zarar niteliği taşıyan şeylerin varlığı ve bunun da çeşitli topluluklarda farklı olmakla birlikte yasaklanabileceği, yaş sınırı getirtilebileceğini hemen herkes kabul ediyor artık.

Haber niteliği taşıyan içerikler ise biraz daha farklı. Mesela yakın bir zamanda bir siyasi parti liderinin özel hayatına ait bir ses bandının yayınlanması meselesi var. Ben bir Müslüman olarak bunun İslâmî bir camianın yapmasını dahi ahlâkî açıdan çok etik bulmuyorum. Yani bize yakışmıyor diye düşünüyorum. Düşmanımız bile olsa olaya ahlâkî bir olgunlukla yaklaşılması gerekir.

Ensar Kaya: Sansürden tabiî neyi anladığımız da önemli; yani bir gazete-dergide haber yayına verilmeden önce ona müdahale olunuyorsa bu sansür tanımına uğruyor bence. Ama eğer sözünü ifade ettikten sonra, haberini sunduktan sonra bir ceza ile karşılaşıyorsan bu sansür değildir. Sonuçta bir yasa var… Sen yaptığının ceza gerektirecek bir şey olduğunu biliyorsan sonuçlarına da katlanmalısın. Bu başka bir şey. Ama mesela sen bir yazı yazıyorsun, bu yazı bir makama gidiyor, kontrol ediliyor, makaslanıp yayınlanıyor, işte sansür budur.

Bence yazılıp çizilenlerin yayınlandıktan sonra -ki buna engel olmak mümkün değil- bir kontrol altında tutulmasına sansür denilemez. Her toplumun bir kuralı var, müsaade etmediği, etmeyeceği durumlar var. İslâmî bir devlet dahi olsa durum böyle… Toplumu fesada uğratacak bir yayın yapacaksınız, bu mümkün değil!

Herhangi bir suç unsuru taşıyan bir hadiseyi hayata geçirmeden önce engellemek, böyle bir oto-kontrol mekanizmasıyla hareket etmek doğru bir şey değil zaten.

Türkiye medyası aslında çok özgür bu manada. Yayın hususunda doğru dürüst hiçbir kısıtlama getirilmiyor. Mesela deprem hadiselerinde, her şeyi gösteriyorlar. Doğal afet haberlerinde hiçbir kısıtlama yok mesela. Ama Amerika’da bir kasırga oluyor, doğru düzgün bir fotoğraf yayınlanmıyor haber kanallarında. Türkiye’de ise en ince ayrıntıya kadar yayınlanıyor...

Abdullah Eğilmez: Medya ahlâkını değerlendirelim… Bunun üzerinde neler söyleyebiliriz?

Faruk Salim: İlk başta medya haberin doğruluğu noktasında çok titiz davranmalıdır. Medya bugün toplumu yönlendirebilecek en önemli kurumlardan biridir, öyleyse haberin doğruluğunu kesinlikle önemsemelidir.

 Sonra medyanın üzerinde hegemonya kurmak isteyen bir güç olabilir, buna karşı da yeterince kendini korumalıdır. Bazı haberleri ikinci plana atma ya da hiç göstermeme şeklinde bir uygulamaya giderek hegemonyaya itaat etmemelidir. Yani hakka ulaşma yolunda bir set çekmemelidir toplumun önüne. Mısır’da Seyyid Kutup’u okumak yasaktır, Suud’da kralı kötüleyen şeylerin okunması yasaklanmıştır…

Abdullah Eğilmez: Peki, ben bir gazete patronu olsam ve benim düşüncelerimi destekleyen yazılar yazmadığı için bir yazarı işten kovsam yahut tehdit etsem, bu sansüre girer mi?

Harun Emre: Hayır kesinlikle girmez. Bu iş ahlâkı ile ilgili bir durumdur. Adamı beğenmiyorsundur, gönderirsin. O da gider başka bir yerde yazar dilediğini. Bunun sansüre girecek bir tarafı yok. Mesela ben sakallıyımdır, giderim bazı iş yerlerine alınmam. Bunun gibi yani.

Abdullah Eğilmez: Habercinin doğruluk ahlâkı nasıl olmalıdır?

Harun Emre: Bir haberi görürsün, gerçekleşmiş ise bunu yayınlarsın ama burada asıl sorun onu nasıl sunduğundur. Yani sunarken göstereceğin ahlâkî tutuma bağlıdır her şey. Bu durumda topluma ait olan her haberi verebilirsin. Burada işte onu nasıl aktardığın, halka nasıl servis yaptığın çok önemlidir.

Faruk Salim: Mesela Türk dizilerindeki ahlâksız ortamlar, gençleri etkileyecek şekilde yayınlanan şeylerin olması, toplumunun genel ahlâkını da şekillendiriyor. Mesela büyük aile modeli yoktur Türk dizilerinde ya da hep içki içilen ailelerden bahsediliyor. Oysa gerçekte böyle bir aile modeli Türkiye’de yok, bu sanal bir şekilde oluşturulmaya çalışılıyor uzun süredir.

Abdullah Eğilmez: Medyanın kullandığı hilelerden biri de kendisine ihtiyaç duydurtmasıdır. Bunun üzerine neler diyebiliriz? Gerçekten bizim medyaya ihtiyacımız nedir? Yani davetçi bir Müslümanı medyaya çeken şey nedir?

Harun Emre: İnsanlara ulaşmak istiyorsan medya bu hususta en rahat bir ortam sunuyor.

Ammar Ziya: Mesela Allah Rasûlü de panayırlara gidiyordu.  Orada farklı insanlarla görüşüyor, tebliğ ediyordu. Başkalarına ulaşmak noktasında önemli bir ortam yani.

Abdullah Eğilmez: Medyanın iştigal alanı bizim davet dediğimiz alanın bileşenleri ile örtüşüyor. Dolayısıyla da medya bir boyutuyla davete hizmet edebilecek özelliğe sahiptir. Müslüman topluluklarında da medyaya uygun şekilde ağırlık vermesi kaçınılmaz olarak duruyor.

Bundan sonra son olarak şu sorulara cevap arayalım: Müslümanlar medyanın zararlı etkilerden nasıl korunabilirler? Ve  Müslümanlar nasıl bir medya oluşturmalılar?

Ammar Ziya: Bu, insanın sağlamlığı ve iç dinamikleri ile alakalı bir şey. Eğer iyi bir donanıma sahip ise medyanın gücünden sakınması, etkilerini süzgecinden kolayca geçirebilmesi pekala mümkün diye düşünüyorum.

Harun Emre: Böyle bir şeyin çözümü medyadan geçmiyor, bizim tarafımızdan kontrol edilmiyor çünkü. Dolayısıyla kendimize dönük olarak yaptığımız konuları sabitlememiz ve doğru adımlar atmamız gerekiyor. Başkalarının hatalarını yapmıyor olsak bile, medyanın bizi etkilemesi mümkün, ancak kendi ilkelerimize bağlılığımız burada önem arz ediyor.

Ammar Ziya: Bir şey daha ilave edelim… Kişiler kendilerini koruyacaklar ama burada asıl vazife, olayları daha iyi kavrayan kimselerin yol göstericiliğidir. Gündemle ilgili ve toplumu ilgilendiren tüm başlıkların doğru bir bakış açısıyla sunulması gerekiyor.

Ensar Kaya: Önce şunu kabul etmek lazım; bu toplumda yaşıyorsak, olayların içersinde yer alıyorsak medya ile de bir şekilde etkileşim içersinde olacağızdır. Bu süreçte karşı tarafın niyetlerini, hedeflerini bir biçimde anlamak lazım. İnsanlara da anlatmak lazım.

Bir de alternatif haber kaynaklarını öğrenmek lazım. Mevcut sistemin haricinde kendi aramızda iletişim kurabileceğimiz haber kaynakları geliştirebilmeliyiz. Hatta mümkün düzeyde insanların yüz yüze birbirleriyle olan ilişkilerini artırma yollarına gidilmelidir. Örneğin; konferanslar, piknikler, vb. yöntemlere itibar etmek lazım. Çünkü toplumda şu an bu tür ilişkiler kopma noktasına geldi.

Faruk Salim: Şimdi medyanın kirletici etkisi çok büyük. Yani doğruya iletme yetisi de var, kötüye yöneltme yetisi de var. İnternet bence son yüzyılın en önemli olayıdır; medyanın ilerlemesi anlamında. Belki ileride bu teknoloji daha da gelişecek… Bunun insanları saptırıcı etkisi Müslümanlar tarafından engellenmez ise dünyayı tek bir topluma döndürme şeklinde bir ilerleme olacaktır. Bizim için Kur’an’dan daha büyük bir haber kaynağı olmamalı. Yeni kuşaklara bunu iyi aktarmak lazım. “Bundan sonra hangi söze  inanacaklar” (A’raf: 185) diye geçiyor ayette… İnşaallah bizden sonraki nesiller buna daha samimi bir şekilde bağlanırlar, daha bir cehd ile mücadele ederler.

Abdullah Eğilmez: Burada bitirelim öyleyse. Allah razı olsun diyoruz.

Elhamdülillahir rabbil alemin...

 

 

 

 

 

 

 

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ