KIYÂME SURESİ / 05-12 - rahle.org

KIYÂME SURESİ / 05-12 - rahle.org

KIYÂME SURESİ / 05-12


Facebookta Paylaş
Tweetle


Bedeni varlığı ilkin topraktan yaratılmıştır insanın. Gök yukarıda; toprak ise aşağıdadır. Öylesine ilahi bir algı verilmiştir ki insana; dünya yuvarlak olmasına rağmen; her cihette gök yukarıda, toprak aşağıda düşünülmektedir..

Sonrasında sudan yaratılmıştır insan bedeni. Su, kendi sıvı halinde hep aşağı doğru akma telaşındadır. Ne yapsanız yukarı doğru akmaz; bekler, bekler ve yine aşağı doğru akar..

Ne garip bir tecellidir ki insanın yaşam yeri olan dünya; bedenin dünyasıdır ve eğer farklı bir gayret olmamışsa bu dünyada beden, ruha galiptir. Bedenin kuralları geçerli olur: her geçen gün daha da dünyalı olmak; dünyaya daha bir sahiplenmek..

Bu dünyalılığın neticesi: alçalmak ve aşağılaşmak.. her geçen gün, bir öncekinden daha aşağılık bir değerler dünyasında yaşamaya çalışmak: “hayır; insan -bütün yukarda anlatılanlara rağmen günahkârlığı –ve alçalmayı tercih etme hatasına düşer

***

Dünyalı olmanın; bundan da öte dünya ehli olmanın önünde bir tek engel vardır: yukarıdan beri anlatıla-gelen parmak izlerini bile diriltecek kudretin vaad ettiği kıyamet..

İnsanın elini kolunu bağlayan; yüzünü aşağıya değil yukarıya çevirmesine neden olan bir vak’adır, kıyamet.. ölüp yok olmanın değil; yeniden doğmanın, başka bir hayata doğmanın adıdır.

Yapılmış ve yapılmamış her şeyin, bir parmak izi detayında ve parmak izi hassaslığında; bir o kadar da kişiye özel olarak hesabının görüleceği bir alemin kapısıdır.. Kafasını iki elini narasına alıp düşünen her aklın varlığına ve olması gerektiği gerçeğine ulaşacağı; ama yaşanılan anın değerlerine göre bakınca da ağız tadını bozan bir gerçeklik olduğuna kuşku olmayan vaktin adıdır.

Ve işte bundandır ki; toprak ve su insanının önünde koca bir heyulaya dönüşür. Koca bir yumruk gibi boğazına tıkanır. Yaşadığı, eliyle dokunduğu, gözüyle gördüğü, bedeniyle tattığı zevklerin aslında zehir olduğunu hatırlatır.

Ve yine bundandır ki insan, bu dünyanın ehli insan; kıyamet gerçeğini hayatından çıkarıp atmaya karar verir ve sorar:

ne zaman olacak ki bu kıyamet?

***

İçindeki şeytan, dışındaki şeytanın dürtüsüyle harekete geçer ve sorar: daha önceden hiç olmuş mu ki?

Gören, eden var mıdır?

Atalarımızdan böyle bir tecrübeyi yaşayan olmuş mudur? Gidip de gelen birisi olsa da anlatsa ya böyle bir yerin/hayatın olduğunu..

Etrafına bir baksa.. sorduğu her sorunun aslında bir cevap olduğunu görecektir.

“Daha önceden” o kadar çok olmuştur ki; oluş sayısı insanın sayısına denktir. O kadar çok görülmüştür ki, gören sayısı, ölenlerin sayısından da çoktur. Ve atalarının hepsi, böyle bir tecrübeyi yaşamış olarak toprağın altında bulunmaktadır.

Etrafına bir baksa.. sorulmamış her sorunun cevabında da kıyamette bahsedildiğini görecektir.

Her kış ölen çınar ağacının her bahar yeniden dirilişinde.. her güz kuruyan çimenlerin, yaseminlerin, menevşelerin bahara yeniden yeşillenişinde.. yaz denen hayatın kış denen ölüme; kış denilen ölümün de yaz denilen hayata dönmesinde.. varlık sayısınca ölüm ve hayatın gerçeği sunulmaktadır: her hayat bir ölümle son bulur ve sonrasında her hayatın bir hesabı vardır.

Ama insan; dünya ehli insan, zaten bu cevaptan kaçmaktadır. Görmek istemeyen göze bin güneşin ışığını gösterseniz bu karanlık da neyin nesi diyecektir ya; aynen öylece sorar:

ne zaman olacak ki bu kıyamet?

***

Bir kiraz ağacını yaratmak; bir kiraz yaprağını kurutup çöp eylemek kadar kolaysa Yaratana;

Bir Fırat yaratmak, bir yağmur damlasını gül dalında şebnem kılmak kadar kolaysa;

Ve bir Erciyes yaratmak, kolaysa bir fay kırığında dilediği kadar hayata son vermek.. Öylesine kolaydır ayı ve güneşi; ayları ve güneşleri başladıkları yere geri döndürmek.. yok iken nasıl var kılındılarsa, öylesine bir kolaylıkla var iken yok kılmak..

Kurulmuş düzen, nasıl kurulduysa bir “ol” emriyle; aynen öyle bir “ol” emriyle yeni, yepyeni bir düzen kurmak.. ayları, güneşleri, yıldızları, gezegenleriyle bütün kainatı toplamak, dürmek, bir kılmak, yeniden şekil vermek ve sonra yepyeni bir aleme mekan kılmak.. öylesine kolaydır..

[o Gün,] gözler korku ile açıldığında,ve ay karanlığa gömüldüğünde, ve güneş ile ay bir araya getirildiğinde

***

Her şey o kadar aniden olmuştur ki, insan sadece gözleri korkudan açılmış vaziyette seyretmekle kalakalmıştır.

“ben” diyen, “benim” diyen insan, “ne zaman” diye sorduğu kıyamet geldiğinde dizlerinin bağı çözülmüş vaziyette çökmüş; elinde avucunda olanın hak ile yeksan oluşuna bakakalmış; elindekilere ilaveten ellerinin de elinden gidişine korku ile bakakalmıştır.

Her şey bitmiştir ve her şey yeniden başlamaktadır.

Bilmediği başka bir alemden dünyaya doğan insan; dünyadan da bilmediği bir başka aleme doğmaktadır. Ancak bu doğduğu yeni yer, öncekilere hiç benzememektedir.

“bir şeyler yapma” vakti geçmiş; yapılanların hesap vakti gelmiştir. Verilen her bir nimetin, sahip olunan her bir güzelliğin, çekilen her sıkıntının, sevgilerin, korkuların, hayallerin, düşüncelerin, planların, niyetlerin; bilinen ve bilinmeyen her “verilmiş şeyin” sahibi tarafından değerlendirileceği bir yerdedir insan.. parmak izi detayında her “şey”, parmak izi hassaslığında ayrı ayrı ve kişiye özel olarak kaydedilmiş ve sorulmaya hazırlanmaktadır.

Bütün insanlık … insan olabilen ve olamayanı.. Meleklerden bile üstün olanından hayvanlardan bile aşağı olanı..

z a l i m i mazlumu, varsılı-yoksulu, a m i r i memuru, erkeği-kadını, yaşlısı-genci.. bütün insanlık oradadır ve bu mahşeri kalabalık; mahşer korkusu ile oradan oraya koşmakta; sığınabilecek bir yer aramaktadır:

o Gün insan: “(Eyvah!) Nereye kaçayım?” diye çığrışacak..”

***

Dünyadaki günlerinden alışkındır; her tehlike için bir sığınak bahşedilmiştir kendisine.. Yağmur yaş olduğunda bir dam altına kaçmıştır. Kar soğuk olduğunda gidip sığınacağı bir evi olmuştur.

Bedenini elbisesine sarıp sarmalayarak saklamış ve korumuştur. Şehrinin etrafına surlar yapmış ve saldırgan düşmandan muhafaza etmiştir.

Zayıf olduğunda bir güçlünün himayesine girmiştir. Bir hükümdarın teb’alığına sığınmıştır bazen; böylece kimse ona ilişmemiştir. Çocukken babasının ve annesinin şefkatine sığınmıştır. Onlar, kendi canları bahasına onu korumuş, kollamışlardır.

Şimdi de aynı duygularla kendine bir sığınak aramaktadır. Korunup kollanacağı bir yer, bir dam altı, bir kovuk veya bir güç, bir kuvvet.. onu kanatları altına alacak her hangi bir “korunak”..

Bu amaçla koştururken bir ses, bütün sesleri bastırır; bütün ümitleri söndürür:

 Hayır! Boşuna aramayın; bir sığınak yok!”

***

Bir anda her şey durur..

Her insan teki, bütün o kalabalık içinde; soyu-sopu, gelmişi-geçmişi, usul ve füru’u, yakın ve uzak bütün akrabaları, dostları – arkadaşları, sevgilileri ve kardeşlerinin arasında olmasına rağmen “tek başına” ve yalnızdır.

Binlerce kilometre yol olsa koşmaya hazırdır; yüzlerce dağ olsa aşmaya.. devasa ordularla savaşmaya “evet” diyebilecektir; canını isteseler vermeye.. önceki hayatından aklında kalan ve kendisinin zannettiği her şeyini, ilaveten etrafındaki bütün yakınlarını/ uzaklarını; hatta bütün insanlığı fidye olarak ödemeye..

Fakat her şey durmuştur.. bir insan teki için ölüm anında nasıl bir anda durmuşsa her şey; öylesine, bu sefer bütün insanlar için durmuştur. bütün pazarlıklar bitmiş, bütün hesapların sonu gelmiş, bütün planlar suya düşmüştür.

O bütün ümitleri söndüren sesin ikinci cümlesiyle bütün bireyler; ama tek tek; her biri kendi derdinde; kendi korkusunda; kendi yangınında aynı yöne döner:

O Gün, bütün her şey, Senin Rabb’inin huzuruna varıp son bulacak!

***

O Gün bütün yolların varış yeri, Rabbinin katı olacak!

O günde durulacak makam, Rabbin tarafından tayin edilecektir.

O gün karar kılınacak tek yer, ancak Rabbinin huzurudur.

***

(devam edecek)

 

Copyright 2018 © RAHLE DERGİSİ