"Abdullah Eğilmez tarafından yazıldı.
Müslümanın yeryüzünde iradesi ve enerjisi ile kulluk ispatına girişmesi zorunludur. Bu gayret demektir; yeryüzünü Allah'ın istediği şekilde imar etme demektir: İlay-ı Kelimetullah gayretidir. Müslümana verilen görev kaçınılmaz bir roldür. İlay-ı Kelimetullah için Allah adamı olmayı kendine varlığının anlamı olarak benimsenmesi istenmiştir. Mücadele mustaz'af insanların yaşama ümididir. Zalimlerin zulümatı altında bunalmış, yaşam koşullarını kendi lehlerine çevirebilmekten acîz insanlar için kurtuluşun kaynağıdır. Saf bir İslam toplumunu ihya etmek için örnek nesil olan asr-ı saadet toplumuna doğru; yaşanılan coğrafyanın değerleri, sosyal ahengi de gözetilerek çalışmalar sürdürülmelidir. Takva temelli bir yürüyüşün başarı ölçütü dünyevî ölçülebilir hedeflere ulaşmak değil, Allah'ın halifesi ve kulu sıfatına münhasır bir şekilde çabaları sürdürmektedir. Önemli olan, herkesin aynı hedef ve amaç uğrunda, aynı yolun üzerinde ve aynı anlayışla kendileri için düşen görevin gereğini hakkıyla yerine getirmeleridir. Eğer kullar herhangi bir zaman diliminde gevşeklik gösterirlerse, bu dinin sahibi onlara verdiği imtiyazı ve desteği geri çekecektir. Müslümanın yeryüzünde iradesi ve enerjisi ile kulluk ispatına girişmesi zorunludur. Bu gayret demektir; yeryüzünü Allah'ın istediği şekilde imar etme demektir: İlay-ı Kelimetullah gayretidir. Müslümana verilen görev kaçınılmaz bir roldür. İlay-ı Kelimetullah için Allah adamı olmayı kendine varlığının anlamı olarak benimsenmesi istenmiştir. Mücadele mustaz'af insanların yaşama ümididir. Zalimlerin zulümatı altında bunalmış, yaşam koşullarını kendi lehlerine çevirebilmekten acîz insanlar için kurtuluşun kaynağıdır. Saf bir İslam toplumunu ihya etmek için örnek nesil olan asr-ı saadet toplumuna doğru; yaşanılan coğrafyanın değerleri, sosyal ahengi de gözetilerek çalışmalar sürdürülmelidir. Takva temelli bir yürüyüşün başarı ölçütü dünyevî ölçülebilir hedeflere ulaşmak değil, Allah'ın halifesi ve kulu sıfatına münhasır bir şekilde çabaları sürdürmektedir. Önemli olan, herkesin aynı hedef ve amaç uğrunda, aynı yolun üzerinde ve aynı anlayışla kendileri için düşen görevin gereğini hakkıyla yerine getirmeleridir. Eğer kullar herhangi bir zaman diliminde gevşeklik gösterirlerse, bu dinin sahibi onlara verdiği imtiyazı ve desteği geri çekecektir.
Mücadele Kulluğun Gereğidir
Bu yazı çerçevesinde Allah'a karşı (1) kulluğumuzun, sorumluluk bilinci (2) temeline oturtulması gerekliliği, esas/kurucu anlayışı oluşturmaktadır. Müslümanın fiillerinin değerini belirleyen, anlamlı kılan şey onun bakış açısıdır, fiilerine yüklediği anlamdır. Kişi yapıp ettiği her şeyi bir mücadele ruhu ile, Rabbinin rızasına giden bir bahane niyetiyle işliyorsa (3) bu bütün hareketlerini kuşatacaktır. Bu söz farkındalılığın, eylemlerin bilinç düzeyinde olmasının önemini belirtmektedir. Allah'a karşı sorumluluğun bilincinde olma durumu ise takvadır.
Sorumluluğunun bilincinde olan bir Müslüman, Rabbı, Meliki, İlahı olan Allah ile bir ahitleşme de bulunmuş, taraf olarak bir söz vermiştir. Bu ahitleşmenin esaslarından birincisi; Allah'ı Rabb olarak tanımak (7/A'raf, 172 4), ikincisi ise; Allah'ın yeryüzünde halifesi olmaktır (10/Yunus 14 5). Bu tespitler Müslümanın yeryüzünde iradesi ve enerjisi ile kulluk ispatına girişmesini zorunlu hale getiriyor. Bu gayret demektir; yeryüzünü Allah'ın istediği şekilde imar etme demektir: ilay-ı Kelimetullah(6) gayretidir (9/Tevbe 40 7).
Bu kimlik tercihi ciddi bir karardır, önemli bir karardır, hayatı şekillendiren bir karardır ve bedel ödemeyi gerektiren bir karardır. Tarihin her döneminde iyi ile kötü arasındaki mücadele vardır ve iyi ile kötü bilinen özelliklere sahiptir. Kötü olanın, şer olanın tarafında olanlar varlıkları/kimlikleri gereği hiç bir ahlaki ve insani değer ve sınır tanımazlar. Aynı şekilde özellikle Allah'ın tarafında yer alan iyinin taraftarları ise herkes tarafından güzel olarak değerlendirilen evrensel iyilik doğrularına bağlı oldukları için mukayyettirler. Allah'ın tarafında olanların yeryüzüne Tevhid'in yayılması ve gerçek Adalet'in ikamesi için çalışıyor olmaları, Şeytanın tarafında yer alanlar açısından bir iktidar sorunsalı olarak algılanacaktır. Bu süreç kaçınılmazdır. Yer yüzünde yaşayan her hangi bir insan için ise sadece seçim yapmak vardır: Allah'ın tarafında olmak ya da Allah'ın karşısında olanların tarafında olmak (4/Nisa 76 8). Bu tahlilde Allah'ın kendi tarafında olanlar için verdiği görev: iyi ile kötünün savaşında iyinin kazanması için mücadele edilmesidir (3/Al-i İmran 127 9).
Kötülüğün yanında olan, zulmün bayraktarlığını yapanlarda çok ilginç anlam kaymaları vardır. Öyle ki batılı hak, hakkı ütopya olarak görecek kadar yaşadıkları hayatı normalleştirmektedirler. Böyle bir toplumda denge bozulmuştur, nirengi kaymıştır.
"Zulüm iyice azıtınca, toplum dejenere olunca, ölçüler birbirine karışınca, her yanı koyu bir karanlık kaplayınca temiz bir ruh; rejimleri, kanunları ve gelenekleri şekillendiren zulme katlanamaz, tepki gösterir. Bu tür toplumlarda zulüm genel fıtratı bozar. Öyle ki insanlar, zulüm yapıldığını görmelerine rağmen tepki göstermezler. Azgınlığı, saldırganlığı gördükleri halde önüne geçmek gibi bir duygu uyanmaz içlerinde. Hatta genel fıtratın bozulması, haksızlığa uğrayanın tepki göstermesini, direnmesini yadırgayacak ve kendini veya başkasını savunmaya kalkışanı, Kıpti'nin Hz. Musa'ya dediği gibi "yeryüzünde zorbalık yapmaya" kamu düzenini bozmaya, anarşi çıkarmaya kalkışmakla suçlayacaktır. Bunun nedeni, diktatör tağutî rejimin insanları ezmesini görüp ses çıkarmamaya, herhangi bir harekette bulunmamaya alışmalarıdır: Öyle bir an gelir ki onlar, asıl yapılması gerekenin bu olduğunu, bunun bir meziyet olduğunu, bunun edep olduğunu, ahlak ve iyiliğin bu olduğunu düşünürler. Bu yüzden haksızlığa uğrayan birinin kendini savunduğunu, tağutların kurdukları rejimleri korumak amacı ile diktikleri engelleri yıkmaya çalıştığını, bir mazlumun bu tür batıl, saçma ve yapay duvarları yerle bir etmeye giriştiğini gördükleri zaman, dehşete kapılarak hemen uzaklaşırlar. Uğradığı haksızlığı bertaraf etmeye çalışan mazlumu kan dökücü ya da zorba olarak nitelendirirler. Hemen o mazlumu kınama bombardımanına tutarlar, cezalandırırlar. Ama azgın ve zalim diktatörü kınadıkları ya da cezalandırdıkları çok az görülmüştür. Zulümden dolayı ayakta kalmayacak duruma gelse bile bir mazlumun ağır bir zulme tepki göstermesini mazur gösterecek bir neden bulamazlar." (10)
Kendi durumlarını idealize eden ve Allah'a göre küfrün yanında yer tutan bu insanlar, görüldüğü gibi bunu bireysel tercih olarak algılamamaktadırlar, tam aksine dünya üzerinde bir hakimiyet zemininin zorunlu paradigması olarak ortaya koymaktadırlar. Bu konuyu bir varlık savaşı mevzusu olarak değerlendirmektedirler. Aslında onların bu durumu bir meydan okuyuşun ifadesidir. Bütün bir varlık alemi tevhide yönelmişken, sadece karanlığın bir avuç yandaşı bu mücadeleyi körüklemektedirler. (40/Mü'min 4-5 11) Diğer yandan irade ve tasavvurlar konusunda, cahiliyyeden yana tavır koyan bu insanlar kendileri gibi olmayan bir "kişiden, kendilerine uymasını isterler. Şayet kişi onlara katılmazsa ona eziyet eder, işkence yaparlar. Onlara katılır ve uyarsa kimi zaman onlar tarafından ve kimi zaman da başkaları tarafından o kişi eziyet ve işkenceye uğratılır. Meselâ, dindar ve takva sahibi bir kimsenin zalim ve günahkâr bir topluluk arasına düştüğünü varsayalım. Böyle bir topluluk, zulümlerine ve işledikleri günahlarına onu da katmadan yahut o kimse yaptıklarına ses çıkarmaz hale gelmeden rahat etmezler."12 Onların bu mücadele azmi bir mümin tarafından görülmezlikten gelinebilecek bir durum değildir. Zira İlay-ı Kelimetullah sevdalısı böyle bir bakış açısından nefret eder. (40/Mü'min 35 13)
Bu cihette kıyamete dek sürecek olan çatışmada kötü olanın yani şeytanın taraftarları Allah'ın taraftarları üzerinde türlü türlü oyunlar oynayacaklardır. Bu beklenmeyen, sürpriz bir durum değil, tam tersine örnekleri Kur'an tarafından onlarca kez anlatılmış, mükerreren olacağı dahi haber verilmiştir. Bu durum çekilecek sıkıntıların habercisidir, fakat aynı zamanda ebedi kurtuluşun da müjdesidir (2/Bakara 214 14). Allah'ın kullarına müjdesi sadece ölüm sonrasına ötelenmiş bir kurtuluş değil, aynı zamanda dünyada da Allah'ın yardımını getirmektedir (3/Al-i İmran 160 15). Bu zorlu ve kaçınılmaz mücadele yeryüzünün tüm insanlık için esenlik ve huzur iklimini sağlayacaktır (15/Hud 115 16).
...
Müslümana verilen görev kaçınılmaz bir roldür. Zira bir yönden Allah tarafından yaratılmıştır, acizdir, zayıftır, güçsüzdür. Diğer yönden bir antlaşma yapmış ve söz vermiştir. Üstelik zaten rabbı olan Allah onu bu görevinde koruyup kollamayı taahhüt etmiştir, ilay-ı Kelimetullah için dünyayı bir kenara bırakıp ahiret adamı, Allah adamı olmayı kendine varlığının anlamı olarak benimsemiş kullarına yardım edecektir. (47/Muhammed 7 17). Mümin için verilen dünyayı ıslah ve adaletin tesisi görevi, ve sair işler zaten fıtratına uygundur, yapamayacağı şeyler değildir (2/Bakara 256 18).
Mücadele Yaşam Tarzıdır
Din bir tanımıyla tutulan yoldur, her hangi bir yol değil mabudun rızasına götüren bir yol. (19). Bu yol dosdoğru bir yoldur ve bu yola girenler, Allah'ın ipine sarılanlar kurtuluş yolunu bulanlardır. Bu yolda olabilmek ve kalabilmek için mücadele edenlere yolun sahibi kendi rızasına gidecek diğer yolları (sebil) da gösterecektir.20 (29/Ankebut 69 21). Bu yoldaki her bir gayret birer olgun Müslüman olma mücadelesidir, birer rabbına layık kul olma mücadelesidir.
Sözlükler "birbirlerine isteklerini kabul ettirmek için iki taraf arasında yapılan zorlu çalışma, savaş", Ya da "herhangi bir amaca erişmek, bir kuvvete karşı koyabilmek için bir kişi veya topluluğun güçlü, sürekli çabası, savaşım"ını mücadele olarak tanımlar.
Hemcinslerini ıslah etme derdindeki Müslüman
"Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et! Rabbın, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de çok iyi bilir"(16/Nahl, 25)
ilahi emrine muhatap olmuş bir insandır. Kendini bilir, Müslüman Kimliğine (22) sahiptir ve kimlilikte karşıtlılık ilkesi gereğince ötekini de tanımlamıştır ve ötekileşmeyi reddetmiştir (23)..
Yukarıdaki ayet ile Rabbımız mücadelenin fikri altyapısını detaylıca ortaya koyarak muhatabı olan kullarını ikna etme yöntemini değil, kaçınılmaz bir mücadele yükümlülüğü altında olan halifelerine mücadelenin şeklini sunmaktadır: "En güzel şekilde"....
Mücadele Hayat Kaynağıdır
Mücadele imanın gereğidir, zira iman, tavır gerektirir. Asıl olan imanın gerektirdiği tavrı gösterip bedeline razı olmaktır.
Mücadele muttaki insanın azığıdır, takvanın gereğidir. Mücadeleyi anlamlı kılan bilinçli olmasıdır. Zaten yapacağı bir eylemi Allah rızasına uygun biçimde yerine getirerek sevap kazanma anlayışının her an diri tutulmasıyla benlik, her an Rabbın huzurunda olacaktır. Zaten takvanın zirvesi ihsan da budur. (24). Bu dirilik kimliğin muhafazasını da sağlar.
Mücadele imanın gerek şartlarındandır. Mücadelesiz bir iman aşınmalara açıktır. Şeytan ve yandaşlarının her türlü hile ve desiseyle saptırıcı, alçaltıcı çabaları karşısında iman erozyona açıktır. Her gün onlarca saniye karşılaşılan bu etkiler karşısında imanı koruyacak olan selim bir kalptir. Selim bir kalp Allah'ın nuruyla dolan bir kalptir. Allah'ın adını bile kullanarak yoldan çıkarma gayretindeki şeytana (35/Fatır,5 25) karşı ancak iman üzere çabalayan bir insan direnebilir. Bataklığı kurutmadan gül bahçesi aynı yerde yeşermez. Müslüman yaşam alanını imanî değerlerin esenlik iklimine çevirebildiği ölçüde şeytan ve tağutların saptırma ve zulmünden emin olur ve hem kendisinin ve hemde ehlinin imanını koruyarak "Müslümanca bir ölüm"le (7/Araf,126 26) rabbına gidebilmenin yolunu teminat altına almış olur.
Mücadele mustazaf insanların yaşama ümididir (4/Nisa,75 27). Zira zalimlerin zulümatı (oluşturdukları kaotik karanlık hava) altında bunalmış, değil tarihi, kendi küçük dünyalarında bile yaşam koşullarını kendi lehlerine çevirebilmekten aciz insanlar için kurtuluşun kaynağı Allahtır. Onlar Allah'a dönerek kendi acziyetlerini ortaya koyarak bir kurtarıcı ummaktadırlar. Mücadelenin sürüyor olması onları yaşama bağlayıcı bir unsur olacaktır. Bu gayretlerin varlığı bir gün muhakkak yeryüzünde ıslahın ve imarın sağlanacağının alametidir. İnsanlık onurunun muhafazası, izzetli şekilde bir hayat için sahiplenilen değerlerin yaşanılır olması gereklidir. 28
Mücadele yeryüzünün fesattan arındırılarak imar edilmesinin yoludur. Zulmün her zerresinin durdurulması, fitnenin her noktasının temizlenmesi, dünyanın her karışında Allah'ın dininin yaşanmasını kendine hedef koyacak ve bunun için durmaksızın mücadele edecek bir anlayış yaşam tarzı haline getirilmelidir..
İman/küfür çizgisiyle oluşan ayrılık ve iki toplum vakasının bilinciyle yürüyecek bir mücadele ("Onları affet ve onlardan yüz çevir"den, "küfrün önderleriyle savaş" emrine kadar giden bir mücadele çizgisi)dir bu..
"Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzetli" (5/Maide, 5429), olmak ve "münkere el, dil ve kalp ile tavır almak" (30) bu mücadelenin şeklini belirleyen düsturlardandır.
Mücadele Kaynaklardan Beslenir
Hedefi ilay-ı Kellimetullah'ın ikamesi olan mücadelenin zemini de içinde yaşanılan coğrafyadır. Yeryüzünde iman ve adaletin hakim olduğu, İslam'ın amellerde ve gönüllerde yaşandığı esenlik iklimini inşa edebilmek için yürünen bu yolun konusu yine insandır. Ve insan Allah ile olan hukukunda tercihini özgürce yapabilmelidir: Yani imanı kabul etmeyi de, etmemeyi de kendi iradesiyle tercih edebilmelidir. (31) İnsanların Allah'ın dinini gereği gibi anlayabilmeleri için ise hikmet ve basiret üzere davet gereklidir.
Bu mücadeleyi sürdürecek dava adamları Kur'an ve Sünnetten besleneceklerdir. Karşılarına çıkan meseleleri bu iki temel kaynak ekseninde çözümlemek için dikkatleri yoğunlaştırmalı ve bu alanda ümmetin ameli ve ilmi birikimini sahiplenmelidirler. Bu Ehl-i Sünnet yaklaşımıyla İslam bütünlüğü içinde ümmetin meselelerini, insanlığın buhranını bir takva toplumu inşa etme bilinciyle ele alarak sırat-ı müstakimde (dosdoğru yolda) yürünmelidir.
Bidatlerden arınmış, saf bir İslam toplumunu ihya etmek üzere örnek nesil, asr-ı saadet toplumu idealine doğru yaşanılan coğrafyanın değerleri, sosyal ahengi de gözeterek çalışmalar sürdürülmelidir.
Mücadelede İstikamet
Mücadelede istikamet üzere olmak başat özelliktir. İstikamet doğruluk, dürüstlük, her çeşit işte itidal üzere bulunma, adalet ve doğruluktan ayrılmayıp din ve akıl dairesinde yürüme demektir. Din ve dünya ile ilgili vazifelerini emrolunduğu gibi yapmaya çalışan bir Müslüman dosdoğru bir insandır. "Bizi dosdoğru olan yola ilet" (1/Fatiha 5 32) ayetin devamında, bu yolun kendilerine nimet verdiklerinin yolu olduğu açıklanır. Bu nimet verilenler de peygamberler, sıddîklar, şehidler ve Allah'ın salih kullarıdır. Mümin, Allah'ın salih ve sadık kulları ile beraber olur, onları sever, ilim ve sohbet meclislerinde bulunursa Cenâb-ı Hak onun doğru yolu bulmasını ve onda devamını kolaylaştırır.
İstikamet Allah ve resulün bildirdiği (Siyer ve resullerin kıssaları -Sırat-ı müstakim-) kurallara göre doğrularımızı belirlemektir.
İstikamet, hem yönün hem de yürüyüşün doğru olmasını gerektirir.
Herhangi bir yolda azimle ilerlemek başarı getirir, fakat yürüyeceğimiz yolun seçimi bize bırakılmadığı için başarı veya başarısızlığa kanmadan sabırla yürüyüşe devam etmek gerekir. 33
...
Takva toplumu anlayışına uygun olarak yapılan işlerde, ortalamayı değil kaliteyi önemsemeliyiz. İş yapma şeklimiz, o işin en iyi yapılma şekli olmalıdır.
Fert veya cemaat olarak tarzımız, olabildiğince açıklık olmalıdır. Bunun kendine güvenin bir işareti olduğu; yapılan yanlışların gizlenememesi gibi bir riski/güvenceyi de beraberinde taşıdığı unutulmamalıdır. İnsanları gizeme çağırmamalıyız / gizem peşinde koşan insanların tercihi olmamalıyız.
Hareketli ve harekette istikrarlı, gelişmeye açık kişilikler olmalı, bunları desteklemeliyiz.
İslami bir temeli olmayan, davete veya harekete zarar veren davranışlardan ve kişilik özelliklerinden vazgeçilmelidir.
Her fert müsavidir; yaşı, mesleği vb. özellikleri ne olursa olsun: Eylem / eğitim / tebliğ / infak / cehd herkes için ortaktır. Bu kapsamda Cemaatin o fert için çizdiği yol ne ise, ona tabi olmalıdır. Bireyin cemaat çalışmalarına katılımı oranında konumu etkilenir.
Kardeşlik ortak bir bilgi temeli ve anlayışlarla desteklenir. Amaç ve metot konusunda benzer düşünmeye başlayan insanlar yolculuğun gereklerini paylaşmakta daha istekli ve organize olacaklardır.
Sorumluluk Allah'a karşı olduğundan her fert, dünyevi bir ödül veya ceza beklemeden elini taşın altına koymalıdır.
Mücadelede İstikrar
Mücadelede istikrar zaruridir. İstikrar, yön veya yürüyüşün zaman ve şartlara göre eğilip bükülmemesi; değer ve önceliklerin ortama göre değişmemesidir. İnatçılık değil, bilinçli olarak kendini ve yürüyüşünü hesaba çekmek; bu muhasebeyi yaparken günün şartlarının karşısına peygamberlerin günlerinin şartlarını ve ahiret gününün şartlarını koymaktır. Günü kurtarmayı değil uzun vadeli düşünüp hareket etmeyi seçmektir.
Bu mücadelede bir insan Allah'ın tarafındaki durumunu değiştirmediği sürece, Allah da vaadini değiştirmeyecektir (13/Rad 11 34). Ara sıra bir şeyler yapan bir kişilik değil, sürekli, istikrarlı mücadeleci bir yürüyüşü sürdürmek asıl sonucu getiren ameliyedir. Allah Rasulünün "Abdullah! Falan adam gibi olma" (35) emri amellere devamlılığın Müslüman kimliğinin ayrılmaz parçası olduğuna bir vurgu olsa gerek.
"İpini iyice büktükten sonra onu söküp dağıtan kadına benzemeyin"(Kur'an-ı Kerim, 16/Nahl 92)
Mücadelede topyekun istikrar kulluğun gereğidir. Eğer kullar her hangi bir zaman diliminde gevşeklik gösterirlerse, bu dinin sahibi onlara verdiği imtiyazı ve desteği geri çekecektir. Yukarıdaki izahlar ve tevhid tarihindeki diğer örnekler bunu açık olarak ortaya koymaktadır. Allah'ın kendi emanetini yüklediği İsrail oğullarının "şehre girin" ilahi emri karşısında laubalilik göstermeleri üzerine çöle sürülmeleri, ya da Uhut'da kazanılmış bir zaferi Müslümanca karşılayamayan bir cemaatin Allah'ın gönderdiği hezimetle yüzleşmeleri, bu konudaki "güzel örnekler"dendir.
Mücadele uzun soluklu bir yürüyüştür. İnsan fıtraten acelecidir yani arzularının hayallerinin hemen pratik bulmasını ister (75/Kıyamet, 20-21 36). Ancak arzu edilen neticeye hemen ulaşılamayacağı unutulmamalıdır. Zira zaten takva temelli bir yürüyüşün başarı ölçütü dünyevi ölçülebilir hedeflere ulaşmak değil, Allah'ın halifesi ve kulu sıfatına münhasır bir şekilde çabaları sürdürerek onun rızasını kazanmaktır. Allah'ın rızasını kazanmak ise yapılan her hareketinin doğruluğunun onun sisteminde kontrol edilmesiyle mümkün olabilecektir. Bu nedenle saman alevi misali hızla parlayıp hızla sönen bir çalışma Allah rasulü tarafından uygun görülmemiş ve bu düşünce tarzı tashih edilmiştir. Rasulullah
"Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah'a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız." (37)
demektedir. O amellerin az da olsa devamlı olanının daha önemli olduğunu söylemektedir. (38) "Mermeri aşındıran suyun tazyiki değil, damlarının sürekliliğidir."
Mücadele tek bir uygulamanın, deneyimin veyahut çalışmanın adı değildir. Topyekün bir harekettir, gerçek. Bu hareketin, bu yürüyüşün, bu çabaların içinde her bir ferdin kendi gücü oranında yeri vardır. Bir savaşta zafere ulaştıran amil bir neferin kendi kendine savaşması değil, saf düzeninde kendisine verilen görevi yerine getirmesidir. Kimi bu iman çağrısı seferberliğinin önündedir, kimi neferidir, kimi ise kardeşleri için geride kalıp ilim çalışması yapmaktadır.(9/Tevbe, 12239) Önemli olan, herkesin aynı hedef ve amaç uğrunda, aynı yolun üzerinde ve aynı anlayışla kendileri için düşen görevin gereğini hakkıyla yerine getirmeleridir. İslam davasının içinde her bir yüreğin taşıyacağı bir yük muhakkak vardır.
Mücadelede süreklilik esastır. Zira mücadele kolay elde edilebilene verilen bir tanımlama değildir. Mücadele anlamı gereği sürekliliği, zorluluğu ifade eder. Bu meşakkatten dolayı mücadele eden mümin rabbı katında değerli (61/Saf 4 40) olur, bu nedenle de yılgınlık ve zafiyet gösterilmemelidir (3/Al-i İmran 146 41). Bu dinin ve bu kulların sahibi diyor ki;
"Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine giriş; Ve ümit edeceğini yalnız Rabbinden iste" (Kur'an-ı Kerim, 94/Nahl, 6-8) (42)
Rabbımızın bu hitabı kullarına sürekli bir mücadele azminde ve sürekli bir mücadele gayretinde olma gerekliliğini ortaya koyar. Müslümanın bir işi bitirdiği zaman dinlenmesi, işini tamamladığı için kulluk görevlerinin bittiği sonucu çıkmaz. Tam tersine bir işi bitirmek yorulmayı da getirir, fakat bu ilahi hitap, "işi bitirdin, yoruldun fakat, durma, kalk, yorul, yorulmağa devam et" demektedir. Mücadele ne kadar çetin olursa olsun, mücadele ortamı ne kadar olumsuz olursa olsun bu görev sürdürülmelidir, zira bunlar yakin(43) gelene kadar sürecek bir ameliyedir.
Mücadele insanının sahip olduğu mücadele hırsıonun mücadelesindeki azmi de besleyecektir.Onun bu hırsı Allah adamı nasıl olması gerekiyorsa öyle olmaya çalışma, kendini o formda tutma, onun gereğini eksiksiz yapmaya çalışma, aksine sebep olacak her olgudan uzak durma iştiyakıyla birliktedir. O önce sağlam bir müslüman, sonra da sağlam ve sıhhatli bir bünyeye sahip olması gerekliliğininin farkındadır . "Çünkü bedenî yönde güçlü olan müslüman oruç, hac, cihad gibi ibadetlere, Allah yolunda gayrete, mücadeleye mücahedeye güç yetirebileceğinden sevabı çok kazanması yönünden tabii ki daha hayırlıdır. Müslüman başına gelen hadiselerde kendisini ihtimallere kaptırıp Allah'ın kazasına razı olmamak, kadere karşı çıkmak ve sonunda Allah'ı inkar etmek gibi kötü bir hale düşebilir. Gerekli tedbirleri aldıktan sonra başa gelen işlerde şöyle olsaydı böyle olurdu gibi sözlere hiç gerek yoktur. Müslüman bu durumda da bu iş Allah'ın takdiridir diyerek güçlü iradesini kullanır ve böylece güçsüz, iradesi zayıf mü'minlerden Allah'a daha hayırlı ve sevimli olmuş olur ve mü'min her hadise karşısında Bakara 2/156 da belirtildiği gibi "Biz Allah için varız yani varlığımız Allah içindir sonunda da O'na döneceğiz" diyerek teslimiyetini, aciz ve zayıflığını ortaya koyup Allah'ın herşeyin üstünde güç ve kuvvet sahibi olduğunu hatırından çıkarmamalıdır" .(44)
Müslüman bu yakin iman sebebiyle bilir ki amelleri asla zayi olmayacaktır (15/Hud 115 45), dünyaya ait olana bütün bir insanlık tamah ederken yaptığı fedakarlıkların yüksek bir bedelle kendisine döneceğinin farkındadır, bu bedel Allah'ın kendinden razılığıdır, bu bedel cennettir (9/Tevbe 111 46).
Sonsöz Yerine
İnsan özü itibarıyla mücadelecidir (18/Kehf 54 47). Yaşamında boşluk olmaz ve bir şeylerin mücadelesini verir. Müslüman ise yaptığı tercihin ne olursa olsun bir karşılığı olduğunun bilincindedir. Zira zerre miktarı kötülük işleyen kaşılığını alır, zerre miktarı iyilik yapanda kaşılığını alır (99/Zilzal 7-8 48). Bu nedenle o varlığını Allah'a adamıştır (6/Enam 162 49). Allah'ın tarafında olmak ise bir bedel ödemeyi ve fıtratına uygun mücadelenin de yine İlay-ı Kelimetullah için olmasını gerektirir. Üstelik bu bedelin zaten karşılığı cennettir.
Müslüman kimliğinin gereği müsait zamanlarının hobisi olarak değil hayatın anlamı olarak Allah yolunda mücadeleyi yaşamaktır. İslam için "'kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak" (50) Allah adamı olmaktır.
Ebedi kurtuluş yeryüzüne gerçek adaletin hakim olabilmesi için tevhidi çizgide nebevi sünnetle istikamet üzere, istikrarlı bir mücadeleyle mümkündür.
"Rabbine olan kulluğunu ölüm sana gelip erişinceye kadar devam ettir." (15/Hicr 99 51)
Dipnotlar
- ↑ "Rabbine olan kulluğunu ölüm sana gelip erişinceye kadar devam ettir" (Kur'an-ı Kerim, 15/Hicr 99 )